Cemreler

Bu sene kışımız çok şükür soğuk ve bol karlı geçti. Allah fakir-fukaranın yardımcısı olsun ama eğer kış “kış gibi” geçmez ise o yılın bereketi olmuyor. Bu yağan karlar, havalar ısındığı zaman bize bol su olarak geri dönüyor. Daha birkaç yıl önce kurak geçen yazların sonunda birtakım insanlar felaket tellallığına başlamışlar ve neredeyse kıyameti koparmışlardı. Ancak Allah Teâlâ nizâmını öyle güzel kurmuş ki kim ne derse desin sistem aksamadan yürüyor. Galiba Hz. Yusuf’un rüyası da şaşmadan devam ediyor, yani yedi yıl kıtlık, yedi yıl bolluk. Günümüzde biz bunu kuraklık ve bol yağışlı yıllar olarak görüyoruz.
Yaratanın kurduğu düzen içinde birtakım tabiat hareketleri vardır. Bunlar; nevruz, zemheri, güz, bahar ve cemre gibi bazı tabirlerle adlandırılmıştır. Fakat bunların ne olduğunu maalesef birçok insanımız bilmiyor. Bu günlerde cemreler düşmeye başladı. Cemre, hem Türklerde hem de Araplarda kullanılan bir kelimedir. Tam kelime manasına bakacak olursak, Arapçada kor ateş manasına gelmektedir. Türk ve Altay Halk Kültüründe ve Mitolojisinde İmre (İmere veya Emire) adı verilen Cin’in neden olduğuna inanılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Emire baharın gelişini temsil eder. Bulgarlarda Zemire olarak yer alır. Anadolu Türkçesindeki Arapçadan gelme Cemre sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla değişmiş hali olduğu söylenebilir. İlk Cemre 19-20 Şubatta havaya düşer. İkinci Cemre 26-27 Şubatta buza yani suya düşerek onu eritir.  Üçüncü Cemre ise 5-6 Martta toprağa düşerek ona hayat ve bereket verir. Zemre ise Kumuk Türkçesinde nem, buhar gibi anlamlara gelmektedir. Tasavvuftaki kor ve ateş kavramlarının mecâzi anlamları vardır. Temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden “ateş ve aşk”  kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgilidir. Azerbaycan Türklerinin yaratılışla ilgili eski inançlarından kaynaklanan ve Nevruz Bayramı’ndan önce, yılın son Çarşamba gününde yapılan “Boz Ay’ın Dört Çarşambası” uygulamasını ifade eden “Cemle” sözcüğü de “Cemre” ile aynı kelimedir. Buradaki “Cemle” de köken olarak “İmir, İmere, Emire” sözcükleriyle bağlantılıdır.
Araplarda da bir hikâyesi vardır Cemre’nin. Havalar ısınınca Bedeviler (Arap Köylüleri) yükseklere yani yaylalara çıkarlardı. Kış gelince de ovaya inerlerdi. Büyük bir çadır kurarak buralarda hem kendileri, hem de küçükbaş hayvanları barınırdı. Develeri ve büyükbaş hayvanları ise dışarıda kalırdı. Havalar soğuyunca üç ateş yakarlardı; Bunlardan birisi kendileri için, birisi küçükbaş hayvanları için, birisi de büyükbaş hayvanları ve develeri için yakılırdı. Havalar ısınınca da yakılan bu ateşler, dışarıdan içeriye doğru birer hafta arayla söndürülürdü ve kor haline gelirdi. İşte Arapçada Cemre yani kor ateş denmesinin sebebi de buydu.
Cemreler Türk Dünyasının Kültür ve Edebiyatına da konu olmuştur. Mesela, Divan Şairlerinin Cemre zamanları, baharın yaklaşması dolayısıyla önemli kişiler için yazdıkları övgü şiirlerine “Cemreviye” denilirmiş.
Yazımı Cahit Sıtkı Tarancı’nın Cemre ile ilgili şu şiiriyle bitirmek istiyorum:
Kar eriyivermiş, buz kırılmış,
Kuşlar gibi âzâd olmuş sular,
Toprağa düşer düşmez ilk cemre.
Arzın bağrında bin yol açılmış,
Aktıkça akmış, şâd olmuş sular;
Dağ başlarından tâ denizlere.

Yazarın Diğer Yazıları