Seyyid, Şerif ve...

Kısa süre önce, değerli tarihçi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili yaptığı geniş araştırmanın sonuçlarını açıklarken...
... bu büyük İslam aliminin aynı zamanda "Seyyid" olduğuna dair belgelere ulaştığını da bildirmiş, bununla ilgili belgeleri kamuoyu ile paylaşmıştı. Başka kaynaklarca Bediüzzaman'ın aynı zamanda "Şerif" olduğuna dair açıklamalar da olmuştur.

Dün, HaberTürk gazetesindeki yazısında Amberin Zaman da, merhum Şerafettin Elçi'nin "Şerif" olduğunu yazmaktaydı.

Seyyid ve Şerif, genel anlamda soyu Hazreti Peygamber'e çıkan insanlara denir. Özel anlamda ise "Seyyid", soyu Peygamberimiz'in torunu Hazreti Hüseyin'e, "Şerif" ise soyu, yine Peygamberimiz'in torunu Hazreti Hasan'a çıkanlara denilir.

İslam'da Allah nezdinde itibar, saygınlık ancak "Takva"dadır. Yani özetle "Güzel Müslüman olmak"tadır. Peygamberimiz, bizzat kızı Hazreti Fatıma'ya "Peygamber kızı olduğuna güvenme" uyarısında bulunmuştur.

Bediüzzaman-Şerafettin Elçi

Bununla birlikte Seyyidlik ve Şeriflik, İslam dünyasında Peygamberimiz'in soyundan gelmiş olmakla bir saygı halesiyle çevrilmiştir. Osmanlı döneminde, Seyyid ve Şerif aidiyeti bulunanlar vergi dışı bırakılmıştır.

Doğu-Güneydoğu'da da birçok aile, Seyyid ve Şerif soyundan gelmekle bölge halkından da büyük saygı-sevgi görmektedir. Bir ara ben, Midyat'ı ziyaretimde öğrendiğim, Osmanlı döneminde "Vergisiz" anlamına gelen Seyyid Bilal'in torunlarının yaşadığı "Becirman" köyünün isminin, Cumhuriyet döneminde "Vergili" hale getirildiğini ve vergiye tabi kılındığını yazmıştım.

Burada asıl yazmak istediğim husus şu:
Malum, Peygamberimiz Arap'tı. Soyunun da Arap olması gerekir.
Seyyidlik ve Şeriflik de, bu soya bir şekilde aidiyet anlamına, yine bir şekilde Araplık aidiyetinin bulunmasını gerektirir.

Farklı bir kavmi aidiyeti bulunan bir insanın, Seyyid veya Şerif olması nasıl mümkün olabilir?
Herhalde, bir şekilde peygamber soyundan birisi ile sıhri akrabalık oluşturmak suretiyle.

Yani o soydan birisi ile evlenilir ve kanlar karışır. Eğer kanların farklı kavimlere göre çok özel hususiyetleri bulunuyor ise... (Kanların ya da genlerin kavimlere göre böyle özel hususiyetleri olduğunu gerçekten bilmiyorum.)
Bediüzzaman'ın ya da Şerafettin Elçi'nin Seyyidliği ya da Şerefliği de muhtemel ki böyle olmuştur.

Harmanlanmış aidiyetler
Peki bunun anlamı nedir?
Bunun da anlamı, Araplık ya da Kürtlük veya Türklük adına, belki daha geniş kavmi ilişkiler adına, yani en azından İslam coğrafyasında, 14 asırlık süre içinde, çok açık bir harmanlanma olduğudur.
Ve bunun anlamı, kavmi aidiyet adına siyaset ve ideolojik çıkışın, çok da anlamlı olmadığıdır.

Önceki gün de, Şerafettin Bey'in kızının Mustafa Denizli ile evliliği çerçevesinde bunu yazdım.
Cumhuriyet projesi olarak devreye sokulan "Türkleştirme" politikası, sistemin ruhuna sokulan "Türklük vurgusu" ne kadar bu toprağın Müslümanlık'la yoğrulan mayasına aykırı ise, ona tepki olarak "Kürtlük" etrafında oluşturulan ideolojik-siyasi çıkış da, bu toprakların Müslümanlık'la yoğrulan mayasına aykırıdır.

O açıdan bakıldığında Şerafettin Elçi'nin "Ben Kürt'üm" çıkışı, Türkiye'de inkar tabusunu yıkmak adına anlamlı olsa da, bir batında peygamber soyu ile buluşması hasebiyle bizzat kendi "Şerif" aidiyeti açısından sorunludur. Kaldı ki o muazzez Peygamber (s.a.) de, evrensel bir vasiyet niteliğindeki Veda Hutbesi'nde söylediği "Arap'ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir. Hepiniz Adem'in soyundansınız, Adem ise topraktandır" sözüyle, insanlığı ortak bir ataya izafe etmektedir.
Ben bununla kavmi aidiyetleri yok farz etmiyorum. Ancak ortada pür aidiyetler bulunduğu görüşünün de, en azından şu Seyyid-Şerif vasfıyla çok bağdaşır olmadığını düşünüyorum. Kaldı ki böyle karışmış aidiyetlerin de insanın mükerremliğine halel getirmediği inancındayım.


Yazarın Diğer Yazıları