İPEK YOLU TÜRKİYE’NİN YENİ UMUDUDUR

Tarihin kırılma dönemleri vardır. 

Dünya ticareti, 15. YY'a kadar Çin'den Osmanlı'ya uzanan ipek ve baharat yolu üzerinden yapılıyordu. Bu yol üzerindeki ülkeler zengin, şehirler mamur ve canlı idi.

Avrupa bu yol üzerinden ticaret yapmaya mecburdu. Avrupalı tüccarlar, doğal olarak bu yol üzerindeki ülkelere çeşitli vergiler öder, kar bırakırlardı.

Coğrafi keşiflerle Ümit Burnu yolunun bulunması bu durumu tersine çevirdi.

Başta Osmanlı olmak üzere ipek ve baharat yolu üzerindeki ülkelerin gelirleri azaldı. Şehirler canlılığını yitirdi. Batı için ilerleme, Doğu için gerileme başladı.

Batı,  Afrika'yı sömürdü. Osmanlı'yı yıktı.  Maddi refaha kavuştu. 

Ancak maddi çıkardan başka değeri olmayan Batı, bu kez kendi arasında hırlaşmaya başladı.

Bu hırlaşma, iki büyük dünya savaşına ve yüz milyon insanın ölümüne yol açtı. İkinci dünya savaşı galipleri bugünkü dünya düzenini şekillendirdi. Diktikleri elbise insanlığa dar geldi.  İnsanlık huzur bulamadı. 

Batı, ayrılıkları körükleyerek, Orta-Doğu haritalarını değiştirmek, zenginliklerini sömürmek,  parlayan Çin ve Türkiye'nin önünü kesmek, ipek ve baharat yolunu işlevsiz kılmak istiyor. 

Başkaca bir çözümleri yok. Olacak gibi de görünmüyor. 

Ama yanılıyorlar. Tarihi yanlış okuyorlar. 

Çin, ise Batı'nın aksine kimseyle dalaşmadan kaynaklarını gelişmeye harcıyor. Geleceğin süper gücü olacak gibi görünüyor. 

Çin'in ipek ve baharat yolunu yeniden ihya etme projesi, en az Ümit Burnu yolunun bulunması kadar dünya dengelerini değiştirme potansiyeli taşıyor. 

Tüm ülkeleri geçseniz bile malların satışının son durağı, Avrupa'ya açılan kapı Türkiye'dir.

Bu nedenle Türkiye bu projenin vazgeçilmezidir.

Bu proje ikinci dünya savaşı ile kurdukları sömürü düzenine çomak soktuğu için başta ABD olmak üzere Batı'nın uykuları kaçırıyor.

Türkiye bu projede aktif rol alırsa, tarihin akışını değiştirecek aktörlerden biri olur.

Ama, son iki yüzyıldır, özellikle de Cumhuriyet Türkiye'sinin yaptığı "Batı'yı kayıtsız şartsız dost ve müttefik olarak görme ve onların emir eri olma” yanlışlığına düşülmemelidir.

Erdoğan'ın ABD'den önce Çin'i ziyaret etmesi, ABD'ye "Türkiye'yi karşına alırsan, sana mecbur ve mahkum değilim. Yeni arayışlarım ve alternatiflerim var” mesajının verilmesi olarak okunmalıdır.  

Türkiye işbirliği yaptığı ülke(ler) kim olursa olsun, kendimizin ve muhataplarımızın avantaj ve dezavantajlarını iyi tanımalı, oyunu ona göre kurmalı, eşit, saygın bir ülke olarak kartlarını masaya koymalıdır.

Uluslararası ilişkilerde duygusallığa, ihmale, gelecek hakkında öngörüsüzlüğe yer yoktur.  

Aksi halde, Rusya ve Çin dahil, yeni arayışlarımız da hüsranla sonuçlanabilir….


Yazarın Diğer Yazıları