“GÜNAYDINIM, NAR ÇİÇEĞİM, SEVDİĞİM “

Ah bu toprakların ne güzel şarkılar vardır
O şarkılar ki yaşanmışlıkları yansıtır, içimize işler
Türk sanat müziği dokunuşları kalbin taa içidir
Dinlemelere doyamadığımız ,dilimizden düşmez şarkılar...

Bazen "kime yazıldı ki, ne çok sevmiş, böyle seven var mı? " diye kıskandığımız dizeler olur
Gözlere, ellere, bakışlara yazılan onlarca şarkı...

İşte o şarkılardan birinin hikayesini paylaşacağım bu hafta sizinle:
"Günaydınım, Nar Çiçeğim, Sevdiğim”
Sözlerini Konya'mızın değerli kalemlerinden şair Feyzi Halıcı yazmış
Fevzi Bey'in bir efsaneden esinlenerek yazdığı şiirini, Türk müziğinin duayenlerinden Çinuçen Tanrıkorur gibi büyük bir isim bestelenmiş
Bu güzel eseri, bu içe işleyen şarkıyı bize emanet eden ve hala kalplerimizde yaşayan iki üstadı saygıyla anıyorum

Şarkının güftesine ilham olmuş Hint efsanesini kalplerinize bırakıyorum
Efsaneye göre, "Cihangir Hanlığının genç Prensi Salim Şah, bir gün raksını görüp hayran kaldığı Anarkali isimli genç ve güzel rakkaseye âşık olur. Zaman geçer ve Prens Salim Şah gönlünü çelen bu güzel rakkase ile evlenmek ister. Ancak ülkesinin kuralları buna izin vermez. Bir prensin halktan bir kızla evlenmesi, hele ki bir rakkase ile evlenmesi olacak iş değildir...
Ancak gönül ferman dinlemez.
Bütün kural ve yasaklara rağmen bu aşk her geçen gün daha da alevlenir. Anarkali ile Salim Şah'ın aşkı dillere destan olur, bütün hanlığı sarar, dilden dile anlatılır. Bu durum prensin babası Han Akbar tarafından hiçbir zaman kabul görmez ve âşıkların birbirini görmesini yasaklar. Oysa tüm yasaklara rağmen Anarkali ile Salim Şahın aşkları günden güne büyür ve hükmünü sürdürür.
Çevre hanlıklara da yayılan bu aşk hikâyesiyle baş edemeyeceğini anlayan Akbar Han, çareyi sevdalıları ayırmakta bulur. Çözüm çok zalimcedir. Güzel Rakkase Anarkali, ibret için kentin ortasında inşa edilen, penceresi olmayan, dört duvardan ibaret dar bir odaya hapsedilir. Arkasından giriş kapısı da duvarla örülüp kapatılır. Yani bir anlamda ölüme terk edilir Anarkali. Salim Şah şaşkın ve çaresiz, bu aşkı efsaneleştiren şehir halkı ise ağlamaklı ve şaşkındır.
Her gün gelip bu hücrenin önünde, hanın insafa gelip güzel Anarkali'yi affetmesini bekler insanlar. Zaman geçtikçe umutlar kesilir, çaresizlik sarar dört bir yanı. Artık duvarlar yıkılsa da güzeller güzeli Anarkali'nin sağ çıkma ihtimali yoktur bu hücreden. Halk yavaş yavaş çekilir, bekleme duvarının önü boşalır, ama aşk mecnunu prens, sevdiğini yalnız bırakmaz. Gözleri kapının örüldüğü duvarda sessiz bir tevekkül ile beklemeye devam eder.
Mevsimler geçer bahar olur, doğa yeniden canlanır ve günlerden bir gün o taş duvarda bir kıpırtı başlar. Prensin gözünü hiç ayırmadığı o duvarda, güzel Anarkali'nın girdiği kapının taş örgüleri arasından ince zarif bir dal filizlenmiştir. Bunu duyan halk tekrar hücrenin önünde toplanmaya ve her gün bu yaşam filizini izlemeye başlar. Günler geçtikçe yeni dallar, yeni filizler çıkar o taş duvarın bağrından ve tomurcuklarla yüklü dallar sarar etrafı. Belli ki çiçek açacaktır aşk…
Bir sabah duvarın önüne gelenler. Duvarın baştan başa kırmızı nar çiçekleriyle kaplı olduğunu görürler. Hayranlık ve şaşkınlıkla izlerler bu mucizeyi. Sanki güzeller güzeli Anarkali'nin tüm güzelliği bu nar çiçeklerindedir. Bir gecede bütün nar çiçekleri açmış, mevsimler boyu orada aşkını umutla bekleyen prens ise duvara yaslanmış, nar çiçekleri arasında mutlu bir ifade ile ruhunu teslim etmiştir. Aşk çiçekleri açmıştır ama âşık prensin yüreği Anarkali'nin güzelliğinin aksettiği o çiçeklerin ihtişamına dayanamamıştır. Rivayet şudur ki; o güzelim ateş rengi nar çiçeklerinin çıkış yeri güzeller güzeli Anarkali'nin aşk dolu kalbidir. Taşları delip sevdiğine kendini göstermiştir…”


Yazarın Diğer Yazıları