Fırsat Sende İken Ayarını Düzeltmediğin Kantar Bu Gün Seni de Tartıyor

04 Ağustos 2010 tarihiydi.
Ergenekon davalarının ve uzun tutukluluk sürelerinin tartışıldığı günlerdi.
O günlere kadar hakim olan adalet sistemi; halkın seçtiği temsilcilerini de mağdur eden , partileri kapatan,toplumun tepesinde demoklesin kılıncı gibi duran birçok hukuksuzluğa imza atmıştı.
O gün acizane başta hukukçular olmak üzere tüm ilgilileri uyarmıştım,yazımın başlığı ‘AYARINI BOZDUĞUN KANTAR , BİR GÜN GELİR SENİ DE TARTAR’ idi.
O gün adalet sistemini hukuk ilkeleri çerçevesinde düzenlemeyenler, bu bozuk kantar iyiymiş biraz daha ben başkalarını tartayım diye düşünenler bu gün kantara kendileri çıkıyorlar.
Çok uzun lafa gerek yok.
Sadece siz değerli okurlarımız Ağustos 2010 daki yazımla baş başa bırakıyorum,ibret için…
‘’Ülkemizde uzunca bir süredir “hukuk” üzerinden tartışma yürütülüyor. Bir devletin herkesi bağlayan , herkesin riayet ettiği kanunlarla yönetilmesi onu “kanun devleti “ yapar.
O kanunların evrensel hukuk kurallarına uygun olması o devleti “hukuk devleti “ haline getirir.
Peki Türkiye “kanun devleti” mi , “hukuk devleti “ mi ?
Bu can alıcı sorunun cevabını net olarak vermek şu an mümkün görünmüyor.Evrensel hukuk normlarıyla örtüşmeyen darbe anayasası ve onun paralelinde oluşturulmuş olan kanunlara dahi kendini ayrıcalıklı gören çevreler uymayabiliyor.
“Az gelişmiş topluluklarda kanunlar örümcek ağına benzer. Sinekler takılsa da arılar deler geçer” sözü bazı insanlar için halen geçerliliğini koruyor.
Oysa “hukuk bir gün herkese lazım olabilir “ sözü tarihe baktığımızda milyonlarca kez doğrulanmış , yaşanmış bir realitedir, tecrübedir. Bu gün  kendi menfaatin için ayarlarıyla oynadığın adalet terazisi , yarın o bozuk ayarlarıyla seni de tartacaktır , tartmıştır.
Bu gün ülkemde yükselen seslerin , feryatların sebebi budur. Tanzimattan bu yana ayarlarını lehlerine bozdukları adalet kantarı başkalarını sürekli yanlış tartarken sesini çıkarmayan , hatta “yaşa ey adalet sen nelere kadirsin “ diyenler , bu gün aynı kantar kendilerini tartmaya başlayınca feryadı basıyorlar.
Bediüzzaman Said Nursi bu ayarı bozuk adalet terazisinden hiç indirilmedi. Sadece 11 ay kesinleşmiş mahkumiyet kararına karşılık 28 yıl tutuklu olarak adaletin tecellisi için “medreseyi yusufiye” namını verdiği hapishanelerde tutuldu. Kaçma, delilleri karartma ikmal ve ihtimali yoktu. Zaten sürekli görevliler tarafından göz hapsindeydi. Aynı suçlamalardan defalarca beraat ettiği ve mahkeme kararları defalarca kaziye-yi muhkem haline geldiği halde başka bir mahkeme aynı suçlamayla tekrar tevkif etti. Aynı suçlamalarla binden fazla dava açıldı.Tüm bu yaşadıklarını düşündüğünde mevcut düzenle ilgili şu düşüncelerini mahkemeye ve tarihe karşı söyleyerek kayda geçirdi.” Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar , istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" nâmı vermekle , irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla , sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar” (Şualar s.256)
Bediüzzaman gibi yüz binlerce mağdurdan bahsedilebilir. Hatta halk arasında “seni mahkemelerde süründüreyim” özdeyişi geliştirildi. Merhum Kemal Sunal en yalın şekliyle toplumun bu sıkıntısını beyazperdeye taşıdı.
Peki şu halde yapılması gereken nedir ?
Refaranduma evet diyerek başlatılan hukuk alanında ki reformlara hiç ara vermeden evrensel hukuk normlarını esas alarak “en ileri” düzenlemelere anayasa ve yasalarda gerçekleştirmeye devam etmek gerekiyor. Hatta ilk seçimden sonra mutabakat aranarak tamamen sivil bir anayasa için kollar sıvanmalıdır.
Bu konuda özellikle STK lara ve bilhassa hukukla ilgili STK lara büyük görev düşüyor.STK lar temsil ettikleri insanlar için hak ve özgürlük taleplerini sürekli olarak gündemde tutmalıdır.
Hukuk, hak kelimesinin çoğuludur. “Hak” kainatı bir mizan , bir denge içinde yaratan  yaratıcısının en önemli simlerinden birisi.
“İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a’mal-i sâlihadır. Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir.”
İnsanlar Allah’ın kullarıdırlar. Onların haklarını çiğnemekten Hakkın razı olmadığı açıktır. Kafire bile zulüm edilmesine Rabbimiz razı değildir. “Hukukullah” denilince, daha çok kişinin itikat ve ibadet hayatı anlaşılır. İtikadı yanlış olan bir insan, Hakkın hukukuna tecavüz etmiş olacağı gibi, inancına göre yaşamayan ve Hakkın emirlerine uymayan bir insan da hukukullaha riayet etmemiş olur. Yaptığı isyanlarla başkalarına kötü örnek olmak ise hem hukukullaha riayetsizliktir, hem de kul hakkına tecavüzdür.
Helal ve harama dikkat etmek HAK bilinciyle mümkündür. Hakkın çoğulu hukuktur. Ve bir toplumun temel dayanağıdır. Hukukun olmadığı yerde sağlıklı bir toplumdan söz edilemez. Sağlıklı bir hukuk için de sağlıklı bir hukuk terazisine ihtiyaç vardır.Terazi zaman zaman hepimizi tartıyor dostlar.
Bu hak terazinin oluşturulmasında hepimize büyük görevler düşüyor’’ demiştim.
Hala bu gün aynı konuda o günkü fikir ve önerilerimi tekrar ediyor ve Yeni Türkiye’den Ümitvar olduğumu ifade etmek istiyorum.
Bir gün anlaşılır şiir
Çoğu gitti azı kaldı
Ekmek gibi azizleşir
Çoğu gitti azı kaldı inşallah….


Yazarın Diğer Yazıları