“Soma” dan Kriz Yaratmak

1999 depreminde  görevli olarak bir grup doktor arkadaşımla birlikte  Gölcük’e gitmiştim.
Depremin ancak 22. saatinde  Gölcük’e  ulaştırılabildik. Gece saat 01.00 idi. Ancak bize pek iş kalmamıştı.
Ruslar bizden çok önce ta Rusya’dan gelip sahra hastanelerini kurmuş, hasta kabulüne  başlamışlardı. Depremzedeler Rus Hastanesinin yerini soruyor, bizlerde mahcup oluyorduk.
Diğer şehirlerimizden gelen sağlık ekipleri de farklı değillerdi. Hepsi iş işten geçtikten sonra bölgeye ulaştırılabilmişlerdi. Yaralıların büyük kısmı, daha ilk saatlerde, gemilerle, ilkel şartlarda İstanbul’a  taşınmışlardı.
Ortada hasta kalmamış, gecikmeyle yığılan sağlık ekipleriyle tribünlere oynanmıştı.
O zaman Başbakan Ecevit’ ti.
Ecevit deprem bölgesi ile telefon irtibatı sağlayamamış, Dünya’ya rezil olmuştuk.
Deprem bölgesine gelen ABD Başkanı Clinton, depremzede bir bebek ile Ecevit’ ten daha sıcak ilişki kurmuş, bebek Clinton’un burnunu tutmuş, depremin simgesi olmuştu. “Halkçı Ecevit” Milli Şef’ ten devraldığı resmiyet  ve soğukluğu sürdürmüş, halkına ABD’ nin Clinton’ı kadar bile sıcak ve yakın olamamıştı.
Gölcük Devlet Hastanesi’ne siyah bir Mercedes geldi. Önünde Kızılay bayrağı asılıydı. Arabanın arka koltuğunda, üst düzeyden olduğu anlaşılan bakımlı, bir bayan oturuyordu. Ankara’dan görevli gelmişti. Depremzedelerle bire bir ilgilenmek şöyle dursun, arabadan bile inmedi. Sadece arabanın camını indirmek lütfunda bulundu, başını çıkarıp bir sağa bir sola baktı ve ortadan kayboldu.
Hanımefendi görevini başarıyla yapmıştı.
O zamanlar bu hanımlar diploma törenlerinde başörtülü kızların ağızlarını sıktırırlardı.
2011 Van depreminde hem sağlık hem de kurtarma ekiplerimiz eksiksiz görevler yaptılar. Türkiye sınıf atlamış, 5-8 senede büyük mesafe alınmıştı.
Ecevit darbenin başbakanıyken, Erdoğan halkın başbakanıydı. Darbe ile demokrasinin farkı buydu.
Soma’ da acı çok derin... Bir depremden daha acı...
Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Her kimin eksiği, kusuru varsa hiç acımadan, üzerine gidilmelidir.
Bir de kriz fırsatçıları var, acıya tuz biber ekenler.
Soma’ ya güya gazeteciliğe giden Uğur Dündar, Soma ziyaretinde etrafında toplananlara konuşma yapmaya kalkınca, bir grup işçi yakını "burası siyaset yapma yeri değil, git buradan, düğüne gider gibi gelmişsin, git buradan git..." diyerek protesto ettiler.
Gölcük’e gelen Kızılay’ın madamı ile Mösyö Dündar’ın halk nazarında bir farkları yoktu, lejyonerler artık tanınıyordu.
Bir Fransız’ın Afrikalıya yakınlığıyla, Mösyö Dündar ve Halkçı Ecevit’in de Türk’ lere yakınlığı aynı.
Halk bunu anlıyor ve gereğini yapıyor.
Türkler, kendilerini köle yapmak için ellerinde kızıl bayraklarla meydanlarda dolaşan “Gezi” cilere prim vermiyor.
Halkımız, Kuzey Kore’ liler gibi zoraki törenlerde katıla katıla ağlama tiyatroları istemiyor.
Onun için “Gezici” lere “30 Mart” la nanik yapıp dil çıkardı.
Gezi zekalılar, halk kadar zeki olmadıkları için hala sarı yıldızlı kızıl bayraklarla sokaklarda kepazelik çıkarıyorlar.
Boşuna uğraşmayın! Soma numaranızı yutmaz.
Bence siz Kuzey Kore’ye gidin, hem biz rahat ederiz, hem de siz muradınıza erersiniz.
Boyner, Çandar, Dündar’ı, Ahmet Hakan’la Taha Akyol’u da yanınıza almayı unutmayın.
Bonus olsunlar!


Yazarın Diğer Yazıları