Yeşim

Çok değil daha 11-12 yaşlarındaydım. Bir muhabbet kuşum olsun istiyordum ve harçlığımı biriktirip güzel bir kafes ve yemyeşil renkli birde muhabbet kuşu almıştım…

Adını da tam kendine yakışacak şekilde yeşim koymuştum…

Tabi kafes dedim ama aslında çokta kafeste durmasını istemiyordum. Çünkü hayvanların tutsak şekilde yaşamasının, koca evde daracık bir alana hapsedilmesinin taraftarı değilim…

Tamam, evde onların ortamı değil ama bir yerde insanlar hayvanlarla iletişim halinde olmalı…

Neyse ki; yeşim çok çabuk alışmıştı eve. Evin içinde dolaşıp gerektiğinde kafesinde yemini yiyip suyunu içiyordu…

Hatta öyle de akıllıydı ki kafesin kapısını örtmeyelim onu hapsetmeyelim diye her seferinde çok temkinli girip çıkıyordu kafesine…

Yeşim evin gözdesi olmuştu. Kendini çok sevdiriyordu…

Çok iyi ilgilenmeme rağmen işte; temizliğidir, ilacıdır, vitaminidir, oyuncağıdır vs…

Bir kış günü ne olduysa birdenbire yeşimin tadı tuzu neşesi kaçtı. O hareketli, eğlenceli yeşimden eser kalmamıştı…

2 gün boyunca ne yedi ne içti tabi bende çok üzgünüm o öyle olunca bende yiyip içmiyordum…

Ama o son günü hiç unutamıyorum. O vedalaştığımız günü…

Sabah erkenden uyandım acaba yeşim düzeldi mi diyerek yanına gittim ama daha da kötüleşmişti tüyleri kabarmış falan ayakta da durmakta zorlanıyordu…

Onu aldığımız yere de defalarca sorduk birkaç tavsiyede bulundular ilaç falan ama olmadı maalesef kurtaramadık yeşimi…

Esas olarak şunu diyeceğim; evde 6 kişiyiz o zaman. Sabah erken herkes işine gücüne gitmiş akşam olup herkes eve geldiğinde ne hikmetse yeşim birden ayaklandı ve zorda olsa halsiz bir şekilde herkesin omzuna 3-5 dakikalığına çıkıp zorda olsa gagasıyla boynunu öper gibi hafifçe ısırmıştı…

En son bana geldi ve yine aynı hareket inanın sanki helalleşiyordu evdeki herkesle tek tek…

Sonra dizime düştü son bir takat hafif bir ayağa kalkar gibi oldu ama maalesef kalkamadı ve öldü…

Öyle ağladım ki hıçkıra hıçkıra…

Çok alışmıştım ona yokluğu büyük bir boşluk oluşturmuştu bende uzunca bir müddet…

Hele o son gün yaptığı vedalaşma aklıma geldikçe günlerce kendime gelememiştim… Halada zihnimdedir o anlar…

Ama işte ölümün önünde ne durabilir? Hiçbir şey… Ağlasak da sızlasak da boş… Ayrıca belli bir zaman sonra alışıyor insan. Hoş nelere alışmıyor ki insan…

O gün bugündür hiçbir hayvanı sahiplenmedim sahiplenmekte istemiyorum…

Çünkü bu tür vedalaşmalar çok ağır geliyor bana kendimi suçlu hissediyorum açıkçası her ne kadar bir hatam olmasa da…

Şimdi diyeceksiniz Emrah bunu neden anlattı.

Son günlerde beni çok üzen hayvanlara yapılan eziyet haberlerini görünce bunu anlatmak istedim…

Mesela caniliğin bu kadarı diyebileceğiniz bir eşeğin ağzını tel ile bağlayıp açlıkla susuzlukla ölüme terkedilmesinin haberini görünce şok oldum…

Sağ olsunlar küçük bir kız çocuğu bulup babasıyla eşeğin ağzındaki teli çıkarıp karnını doyurup su içirmişler…

Ya küçük köpek yavrularının ayaklarının kesilmesine ne derdiniz? Üstelik bu bir değil iki değil üçüncü kez duyduğum bir haberdi…

Bunlara ne demeli sizce? Cani mi? Katil mi? Canavar mı? Çünkü bunu insan yapamaz... Bunu yapan insan olamaz…

Bir hayvan cağız gördüğü ilginin karşılığı olarak vedalaşıp bir nevi helalleşir…

Bir canavar ise o hayvan cağız gibi Allah'ın dilsiz kullarına akıl almaz işkenceler yapar…

Nice insanlar bilirim bu canlara öylesine hizmet ediyor evladı gibi bakıyor...

Mesela bunlardan biride tıpkı Sahabe Efendilerimizden Ebu Hureyre(Kedicik Babası) gibi kediciklere annelik yapan Hümeyra ablam kulakları çınlasın selam olsun buradan Hümeyra ablama nede güzel ilgileniyor onlarla bir görseniz…

Ya görme engelli bir kuzuya gözü bakan insan gibi insanlara ne dersiniz?

Bir yanda canavar ruhlular bir yanda da örnek verdiğim bu güzel insanlar…

Şüphesiz Allah bütün her şeyi bilir… Unutulmamalıdır ki; onlar hesap gününde dile gelecek ve gördükleri iyiliği de kötülüğü de yüzümüze karşı söyleyeceklerdir vesselam…

 


Yazarın Diğer Yazıları