ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Anadolu'da Ahilik mesleğinin ortaya çıkışından itibaren "ahi” kelimesinin bir mesleğin ve teşkilâtın adı olduğu ve bu teşkilâtın Türklere has bir teşkilât olduğu bilinmekte ve bu görüş kabul görmektedir. Türklerin ekonomik ve sosyal hayat düzeninde önemli rol oynadığı bilinen Ahilik, Anadolu'da Selçuklular devrinde meydana çıkan, Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarında etkili olan önemli ve yaygın eğ itim kurumudur. Bir başka deyişle Ahilik genel itibarı ile XIII. yy'dan XX. yy'a kadar Anadolu'da esnaf ve sanatkâr birliklerine verilen addır. Yani küçük esnaf, usta ve çırakları içine alan mesleklerini doğruluk, dürüstlük prensiplerine uygun olarak yapmalarını ve ayrıca eğitim görmelerini hedefleyen bir teşkilattır.

Temelde Kur'ân'a ve Hz. Peygamber'in sünnetine dayandırılan prensipleriyle İslâmî anlayışa doğrudan bağlı olan Ahiliğin, tasavvufta önemli bir yeri bulunan uhuvveti hatırlatmasından dolayı kolayca yayılmasının ve kabul görmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Bu teşkilatın Anadolu'da kurulmasında fütüvvet teşkilatının büyük tesiri vardır. İslâm'ın ilk asrından itibaren görülmeye başlayan fütüvvet teşekkülleri içinde IX. yüzyıldan itibaren esnaf birliklerinin ortaya çıktığı görülür. Başka bölgelerde mensuplarına civanmerd, ayyar, fetâ gibi isimler verilen fütüvvet ülküsünün, İslâm'ın yayılmasına paralel olarak Suriye, Irak, İran, Türkistan, Semerkand, Endülüs, Kuzey Afrika ve Mısır'da esnaf ve sanatkârlar arasında yaygın olduğu bilinmektedir. Türkler, İslâmiyet'i kabul etmeleri ve Anadolu'ya yerleşmelerinden itibaren fütüvvet ülküsünü benimseyip kendilerine has yiğitlik, cömertlik ve kahramanlık vasıflarıyla süslemişlerdir. Bununla birlikte Ahiliğin temel belirleyicisi olan İslâmî-tasavvufî düşünüş ve yaşayış her devirde ve bölgede geçerliliğini korumuştur.

Ahilik üzerine araştırma yapan bilim adamları Ahi kelimesinin kaynağı hakkında iki farklı görüş ortaya koymuşlardır. Bunlardan biri kelimenin Arapça kardeşim demek olan ahi kelimesinden, ikincisi ise, Dîvânu Lugâti't-Türk ve Atabetü'l Hakâyık gibi kaynaklarda geçen ve eli açık, cömert anlamlarına gelen Türkçe akı kelimesinden geldiği görüşüdür.

Franz Taeschner, Ahi kelimesinin Arapçadaki erkek kardeşim manasına gelen ahi kelimesi gibi görünse de esasen en eski bir Türkçe kelime olduğunu vurgulamaktadır. Zaten kelimenin Uygurca, Kaşgarca'da akı şeklinde cömert, asil, alicenap, nezih ve civanmert gibi anlamlarda kullanıldığını belirtmektedir. Muhtemelen Türkmence olan bu kelimenin ahi şeklinin Büyük Selçuklu Devleti döneminde pek yaygın bir halde İran'a ve dolayısıyla oradan da Anadolu Türklerine geçmiş bulunduğunu söylemektedir.

Ahi kelimesinin kökeninin Türkçe olduğunu savunanlar, Türkçedeki iki sesli harf arasındaki "K” seslerinin "H” ye dönüşmesi sonucu "dakı” kelimesinin "dahi” olduğu gibi "akı” kelimesinin de "ahi”ye dönüştüğünü kabul etmişlerdir. Bu kelime Ahi şeklinde ilk olarak İranlı bir prens olan Unsuru'l-Maali Keykavus'un Kabusnâme ‘sinde adına rastlanan fütüvvet erbabı olup 1064'te ölen bir şeyhin Ahi Ebu'l-Ferec ez- Zencanî'nin unvanında görülmüştür. Ancak burada kelimenin Arapça ahi mi olduğu yoksa akı'nın ahi'ye dönüşmüş şekli mi olduğu belli değildir. Ancak, akı'nın ahi'ye dönüşmüş şekli olması muhtemeldir. Çünkü XII. yüzyılda Atabetü'l-Hakâyık da ahi kelimesi birçok defa geçmekte ve her defasında bahil'in yani cimrinin zıddı olarak cömert anlamında kullanılmaktadır. Burada bu kelimenin kardeşim anlamında hiç kullanılmamış olması ve her defasında cömert anlamında kullanılması, ahi kelimesinin akı'dan geldiği görüşünü kuvvetlendirmektedir.

Ahilik konusunda araştırmalar yapan Claude Cahen ise, ahi kelimesinin Arapça ahi'den geldiğinin, dilbilimi ve anlambilimi bakımından mümkün olsa da, kesin olarak kabul etmemek gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak; ahi'nin akı kelimesinden türediği görüşünün, Ahiliğin Türklerden kaynaklandığı görüşünü kanıtlamak için benimsendiğini iddia etmektedir.

Neşet Çağatay ise, Türklerin X-XI. yüzyıllarda İslâm'a girdikten sonra, İslâm mutasavvıflarından bilgin kişilerin geliştirdikleri fütüvvetnâmeleri, toplum ilişkileri ve kişi eğitimi yönünden amaca daha uygun bulduklarından, kendilerinin eski tüzükleri ile yoğurarak benimsediklerini belirtir. Buna dayanarak Arapçadaki kardeşim anlamına gelen, din kardeşliğini de içine alan ahi'nin fonetik benzerliği yüzünden akı teriminin yerini aldığını vurgular.

Fütüvvetnâmelerin tarihî gelişimi içerisinde Ahiliği şu şekillerde tanımlamak mümkündür:

● Ahi, vicdanını kendi üzerine gözcü koyan adamdır. Helalinden kazanan, yerine ve yeterince harcayan, ölçü tartı ehli olan, yararlı şeyler üreten ve yardım edendir.

● Kalbi Allah'a, kapısı yetmiş iki millete açık olan; mürüvvet ve merhamet üzere olup cömertliği esas alan; ahlâkı ana sermaye edinip akıl yolundan yürüyen; ilim isteyen ve ilmiyle amel edip yararlı çalışmayı elden bırakmayan kişiler Ahilerdendir.

● Fütüvvet erkânınca yiğitlik niteliklerine ulaşmış, ayrıca bir sanat öğrenmiş; Allah'ın varlığına ve birliğine inanmış; Hz. Muhammed'in elçiliğini kabul etmiş ve sünnetlerine uymuş, din ehilleri ile sohbet ve muhabbete yönelmiş kişiler, Ahilikte ilerlemiş olanlardır.

Adil Gülvahapoğlu Ahiliği; Türk milletinin lâik, sosyal dayanışma içinde işbaşı eğitimiyle çalışmayı, iyi insan ve iş adamı olmayı, helal kazancı ve toplumun ihtiyaç duyduğu maddelerin vasıflı olarak üretimini, öğretim yoluyla teşvik eden, millî kültür kurumu olarak tarif etmektedir. Ahilik terim olarak, XIII. yüzyılın ilk yarısından XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Anadolu'da, Balkanlarda ve Kırım'da yaşamış olan Türk halkının sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlâkî yönden gelişmelerini sağlayan bir kuruluşun adıdır. Organizasyon anlamı açısından ise Ahilik, Araplar arasında XI. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlamış olan fütüvvet teşkilatlarının Anadolu'daki kendine has değerleriyle biçimlendirilmiş evrensel örgütün adıdır.


Yazarın Diğer Yazıları