ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Taşçılar     
Türk halk san'atının içinde, taş yontmacılığı ilgi çekici bir konudur. Kaba taş yontmacılığından, en ince nakış ve süslemelere kadar, bu sanata, eskiden "Kat-ı Ahcar", ustalarına da "Senktraş" deniyordu. "Minkar" adı verilen birtakım çelik kalemlerle, granit, mermer gibi sert taşlann kesilip yontularak çeşitli estetik şekiller vermek san' atı diyebileceğimiz taşçılık, Selçuklular ve Osmanlı Türklerinin elinde en yüksek ve güzel örneklerini vermiştir.     
Taş yontmacılığı, her şeyden önce, geometrik bilgi ve zevk üstünlügü isteyen bir san 'at koludur.     
Halk san'atları tarihinin önemli kaynaklarından biri olan "Ehl-i biref" defterlerinden bu taş yontma ustalarının da birçoğunun adları kayıtlıdır. San'at ehli anlamına gelen "Ebi-i biref" defterlerinde, ayrıca; eski halk san'atlarına ait geniş bilgiler verilmiştir.     
Türk taşçılarının elinde mermer taşları, minare şerefelerinin altından sarkan istilakitler halinde, tabiatın en güzel şekillerini, çiçeklerini tezyinat haline çevirerek, taşlar üzerinde canlandırmak şüphesiz çok zor ve hüner isteyen bir san'attır, Mimarlık, inşaat ve süsleme gibi çeşitli yönlerden incelenmeye değer bir konu olan Türk taşçılığının, hak san'atları yönünden en karakteristik özelliklerini, İstanbul taşçı usul ve nizamlarında görmekteyiz, İlginç kayıtlar vardır, Bu san'ata ne kadar önem verildiğini göstermektedir,   
 İstanbul taşçılarının kullandıkları taşlar, o çağlarda genellikle Bakırköy civarındaki taş ocaklarıyla, Karamürsel ve Marmara Adası'ndan sağlanıyordu, Fatih Camii'nin ikinci defa olarak yapım ve onarımında faydalanılan taşlar, Karamürsel'den getirilmiştir,  İstanbul'da, Yemiş İskelesi'nden Unkapanı'na kadar, boydan boya ve Ayvansaray'dan Defterdar'a kadar uzanan yerde, granit ve mermer üzerine işleyen taşçı dükkanları vardı. Bu iptidaı dükkanlarda "Minkar" denilen çelik kalem ve çekiçden ibaret basit araçlarla harikalar yaratan ustalar yetişmiştir. Bu şaheserler, birçok camilerimiz, sebillerimiz, türbe ve mezarları süslemektedir, İstanbul'da olduğu kadar, yurdun çeşitli yerleri, bu san'atın en güzel örnekleri ile doludur, Sözgelimi Bitlis'in Ahlat yöresinde, Akkoyunlulardan kaldığı söylenen ve tarihi görünüşüyle "Kümbet" denilen türbe yapılarındaki taş kesmeciliği ve İlhanlılar'a ait boyları 3-4 metre olan mezar taşları ve lahidierin, dünyanın hiçbir yerinde benzerlerinin görülmediği kanıtlanmıştır. 


Yazarın Diğer Yazıları