Mevlana, İstismar Edilmesin

Bugün internette, Twitter'da, sosyal medyanın daha başka alanlarında ve telefon mesajlarında bir Mevlânâ modasıdır gidiyor. Kulağına bir yerlerden Mevlânâ'ya atfedilen yalan-yanlış birşeyler çalınanlar işittiklerini vecize zannederek başkalarına gönderiyorlar ve neticede bir söz kirliliğidir gidiyor...

Gittikçe yaygınlaşan bu saçmalıkların ötesinde, son senelerde bir başka tuhaflık yaşanıyor: İsmi artık sadece hümanizm, sevgi, hoşgörü, vesaire gibi kavramlar ile beraber telâffuz edilen Mevlânâ'dan bir "hoşgörü dininin peygamberi” imişcesine bahsediliyor.

Felsefeye tamamen karşı olmasına ve Mesnevî'sinde bu işe aleyhtar olduğunu açık açık ve yer yer de mizahî üslûpla söylemesine rağmen bir felsefeci gibi gösteriliyor ve bütün bunlar yapılırken daha alakasız bir iş ediliyor:

"Men bende-i Kur'ânem...” sözleri ile başlayan meşhur rübaisinde "Hayatta olduğum müddetçe Kur'an'ın kuluyum, seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım. Birisi çıkıp da söylediklerimden farklı bir sözü bana atfen naklederse ondan da, o sözden de şikâyetçiyim” diyen Mevlânâ, ortalığı son senelerde saran Mevlevîlik uzmanlarının ve kerametleri ile destarları kendilerinden menkul şeyhlerin elinde artık sadece bir sevgi ve hoşgörü mabudu hâlini almış vaziyette!

Bugün Mevlânâ'dan söz edenlerin bir-ikisi müstesna, neredeyse tamamının her nedense göz ardı ettikleri husus işte burada; yani Mevlânâ'nın Kur'an ve İslâmî kurallar haricinde tek bir söz bile etmediği,

"Bizde hoşgörü vardır, canınızın istediğini yapabilirsiniz” gibisinden bir çizgide olmadığıdır.

Yine ona atfedilen "Gel, gel, ne olursan ol yine gel...” sözü, daha doğrusu rübainin hakikaten Mevlânâ'ya ait olmadığını, bunun İranlı Şair Ebu Said Ebu'l Hayr'ın sözü olduğunu, yazdığım tüm kitaplarda açıkça belirtmekteyim. Ama ne yazık ki Mevlana uzmanları konuşmalarında, bu sözü Mevlana'ya atfederler.

 

"Rübai, ‘Bâz â, bâz â...' sözleri ile başlar. ‘Bâz â' sözü Farsça ‘bâz âmeden' fiilinin emir şeklidir ve ‘geri gel' demektir. Ama, ‘bâz âmeden'in o devir Farsçası'nda bir başka mânâsı daha vardır: ‘Tövbe etmek'! Rübaide ‘Gel, ne olursan ol gel, her ne halt ettin, nasıl bir günah işledinse gel, zira bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir, istersen putunu da getir, beraber tapınalım' değil; ‘Tövbe et, her ne ettin ise tövbe et. Kâfir isen, ateşe yahut puta tapıyorsan yine tövbe et. Burası umutsuzluk eşiği değildir, tövbeni yüz defa bozmuş olsan bile yine tövbe et' denmektedir”.

Adı geçen dörtlük, Zümer Suresi'nin 53-54. ayetlerinin mealidir. Şöyle ki;

"De ki: Ey nefislerine uyup hadden aşırı hareket eden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphe yok ki, Allah bütün suçları örter. Şüphe yok ki o, suçları örter, rahîmdir. Ve dönün rabbinize ve teslim olun ona, size azap gelip çatmadan. Sonra yardım edilmez size”.

 

Hazırlanan Mevlana ile ilgili kitaplarda bu konuların iyice tetkik edilmesi ve halka en doğrusunun aktarılması, hem Mevlana'ya saygı, sevgi, muhabbet ve hem de insani ve İslami bir hassasiyettir.

"İnsanları ağlatacağım, onların gözyaşlarını akıtacağım, kitabım çok satsın, popüler bir Mevlana uzmanı olduğumu herkes bilsin…” düşüncesiyle hazırlanan kitaplar, Mevlana konusunu istismar etmektedir.

Mevlana, Kur'an'ı söyler, Kur'an'dan söyler.


Yazarın Diğer Yazıları