SUYUMUZ BİTİYOR!
PUFF-BUMERANG
FİTRE (SADAKA TÜL FITR)
HEDEF NEDEN MOSKOVA?
Hizmet istemeyen insanlar
Ramazan’da Su İçmeyi Unutmayın
FİLİSTİN’İN MEHMET AKİFİ İBRAHİM TUKAN
Dünya Telaşı
Buen Vivir
ÇANAKKALE GEÇİLDİ Mİ?
İFTAR VAKTİNİN FAZİLETİ
RAMAZAN AYINDA SAĞLIKLI BESLENME
Bu kadarı da olmaz! Etliekmek 180 TL olur mu?
İRAN NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
CHP NEDEN İKTİDAR OLAMADI, OLAMIYOR?
Konya’da uzun yıllarını geçiren bir fert olarak şunu ifade etmeliyim ki, halkımız yollarda yaya olarak yürürken kaldırımları pek tercih etmiyor. Araçlar için hazırlanmış yoldan yürümek, hatta yolu ortalayarak ilerlemek insanlara müthiş bir haz veriyor olsa gerek !Yollar yayaların ya, aracınızda giderken yol istemek veya geldiğinizi haber vermek maksadıyla klaksona hafifçe dokunmanıza verdikleri karşılık, arkalarına hışımla dönüp ters ters bakmak oluyor. Zülfü yâre dokunmak istemem ancak bu insanlara da eğitim şart gibi geliyor bana. Sanki “yollar benim, sen bana dokunamazsın, ben masumum, çek arabanı” havası içinde yolun ortasından yürümeyi en doğal hak olarak kendilerinde görmelerine anlam veremiyorum. Kaldırımlara arabalar park ederse, reklam veya dükkan tabelaları yerleştirilirse, fırıncıların ekmek sepetinden tutunda çöp varillerine kadar birçok lüzumsuz kalabalık yayaların hakkını elinden alırsa “o zaman haklısınız” derim. Ancak bu yolun ortasından yürüme alışkanlığı bir tutku veya hastalık haline gelmişse, kaldırımın boş olmasının farkına bile varılmıyor. Sanırım daha özgür olduklarını hissediyorlar veya önemli olduklarını.. Şu düşüncelerime ne dersiniz: temelde eğitim noktasına bir dönüp, ilköğretimden itibaren nezaket ve hassasiyet konusunu, hatta kul hakkı şuurunu nasıl aşıladığımızı sorgulamamız gerekiyor. Yayalar kaldırımdan yürür, araçlar otoparka park eder, yaya mecbur kalır da yoldan yürümek zorunda kalırsa, gidiş yönünün sol tarafından yürür ki karşıdan gelen aracı rahatlıkla görebilsin. Araç sürücüsünü sıkıntıya sokmayacağı gibi kendi hayatını da korumaya almış olur. Bu konuda gerçekten sıkı bir eğitime ihtiyaç var. Devenin boynu hesabı, “ona gelene kadar eğitilmemiz gereken nice konular var” deyişinizi duyar gibi oluyorum, ancak her basit meseleye böyle dediğimiz için, günden güne içinden çıkılmaz sorunlar yumağında boğulup kaldık. Bakın, âlemlere rahmet Efendimiz –Aleyhi’sselam- ne buyuruyor : “ Nezâket ve yumuşaklık hangi işte bulunursa o işi güzelleştirir, herhangi bir şeyden nezâketin uzaklaştırılması ise, o şeyi çirkinleştirir.”-Buhârî.
Hayatımızın merkezine nezaket ve inceliği koyma temennisi içindeyim dostlar. Zerâfet, yolda yürüyüşüyle bile kişiyi ele verir. Tepeden tırnağa edep libasıyla donanmış mü’min bir bey amca, bir hanım teyze nasıl model olmaz, hangi aklı selim onu örnek almaz? Temiz ve sade kıyafetiyle olduğu kadar, üslubundaki seçicilikle de çevresine mihenktir. Öyle ki eline aldığı hediye paketinin ambalajını açmadan tutunda, kapısının önünde bıraktığı çöpe kadar her halinde nezaketini sergiler. Biliriz ki bunlar bile bir edep işidir. Tâ kî kaldırımda yürümeye kadar dostlar. Aman yürüyüşümüzü de “kaldırım” kültürüne çevirmeyelim ! Her ne kadar kaldırım, Necip Fâzıl üstâdın kaleminde farklı bir şekle bile bürünmüş bile olsa.. Şiirin olduğu kadar, kaldırımların da hakkını vermek gerektir. Haksız mıyım? İslam ahlakıyla edeplenmemiz duasıyle, hayra karşı efendim..