Konya Dağ Köylerinde Gündelik Hayat -II-

Bu düğün işleri genelde işlerin çok olmasından dolayı kış günleri yapılırdı. Dağ köylerinde bu adet halen devam etmektedir. Kız istenip söz alındıktan sonra iki aile oğlan ve kız beraber şehre gelip elbise görmeler, buna asbap görme denirdi. Kızın mihri olarak, ara kesme yani mihrin tespiti, anlaşılmış olan altın gümüş takılar sandık, yorgan, yatak, elbiseler ayakkabılar, bakır kaplar, minderler alınırdı. Bunlar yöresel olarak renk kumaş desen değişiklikleri arzetse de genelde şalvarlık "çalık çember, üslük kamber” öyle tabir edilirdi köylüler tarafından. Ökçeli mest ve cizlavet lastik kara ve sarı şipidik tabir edilen terlik biçimi ayak giysileri idi.

Bu köylerde düğünler bir hafta sürerdi. Mesela nişan, dua, kına gecesi, samah gecesi, yüz açımı gibi uzayıp giden günlerde genelde gelen tüm misafirlere yemekler sunulması da ayrı bir gelenek ve göreneklerdir. Ayrı eve gelin alınmayıp oğlanın ana babası ile beraber oturulur, beraber çalışılır ve kazançlar bir havuzda toplanırdı. Ayrıca eve gelen gelin hanımın damadın ana babasına saygılı olması damadın küçük ve büyük kardeşlerine ayrım yapmadan kızlara aba erkelere de ağa denmesi saygı gelenek ve adettendir. Gelinin eyerli ata bindirilmesi oğlan evine atla gelmesi ve eline biraz sade yağı verilip geldiği evin kapısına yağı sürmesi, "dili yağ gibi olsun” diye ayrıca eline bir su dolu testinin gelinin önünde yere vurulup kırılması, bu da nazara karşı gelinin korunması anlamına gelirdi. Bunlar güzel ananelerdendir.

Damadın elbisesinin (sadece ceketi) hoca tarafından dua ile giydirilirdi. Gelin hanımın oğlan evi tarafından gönderilen bir yenge ve büyük hanımlar tarafından bilinen değişik usuller le giydirilmesi, gelin hanımın başının düzgün durması için bakır bir sahan veya düzgün bir tabak ile tepesinin bağlanması gelinin başının ta üstünden atın eteklerine kadar inen ve cibindirik adı verilen üzeri işlemelerle süslenmiş kırmızı bir örtü ile bütün vücudunun görülmeyecek şekilde örtülmesi, damadın gerdeğe katılması sırasında bir hoca, baba ve arkadaşları tarafından dua ile gerdek evine konulması ve arkadaşları tarafından sırtına yumruk vurulması bu arada damadın da sağdıcı tarafından bu tehlikelerden korunması adettendi.

Daha başka gelin hanımın gerdek gecesinde damat ile yemesi için kız evinde gelin hanım tarafından hazırlanmış özellikle bütün pişmiş tavuk pilav ile süslenmiş vaziyette gelini hemen ardından getirilip gerdek evine bırakılması. İlk yemek olarak gelin ve damat biraz yedikten sonra bu yemeğin artığının damadın dışarıda bekleyen sağdıcı tarafından alınıp düğün boyu yardımcı olan arkadaşları tarafından sağdıç evinde yenmesi de bir köy düğünü geleneğiydi. Bu evden yemek çıkarma işi kaldırıldı nedeni ise bazı yanlış anlamalara sebebiyet verdiğinden bu usulden vazgeçilip oğlan babası tarafından sağdıca para verilip onunla istediklerini alıp yemeleri sağlandı. İyi de oldu.

Bir de daha evvelki yazılarımda beyan ettiğim üzere yayla geleneği vardı. Yaylaya evin genç beyi yanında ya genç kız ya gelin ya da bu işlerin üstesinden gelebilecek evin hanımı çıkar ve yaylayı yaylalar. Eskiden buzdolabı ve cereyan olmadığından koyun keçi ve ineklerden sağılan süt ürünleri yaylanın meşe odunları ateşinde güzelce pişirilir ve yaylanın soğuk suları ile tufran denilen bir yayım aleti ile yayıklanır, bundan çıkan yağ alınır ve kalan ayrandan da peynir yapılırdı. Bu yaylada ürün almak her kadının harcı değildir. Çok hamarat iş bilen ve çalışkan olacaktır. Bu işleri becerdikten sonra aynı yaylaya çıkarken nasıl güzel giysilerle eyerli at üstünde görkemli çıkarsalar inişleri de aynı güzellik ve şatafatlı olur. Bey dağda sürüsü ile kalır ama yayla kadını yaylada özel olarak büyükçe bakır tavada yaptığı güdük (tava ekmeği) ve yine bol kaymak ile yaptığı höşmerimi eyerli atının terkisine astığı heybede hazır bulundurur ve karşılayanlara ve köyde uman akrabalarına dağıtarak hünerlerini gösterir. Bunlar köklü adet ve geleneklerimizdir. Yayladan inen o güzel giysili kadın gelin veya kızların at üstündeki o iniş ve kıvrak hareketleri görülmeye değerdi.

Bizim dağ köylerinde kız ve oğlan öyle aşikare konuşarak aşk meşk edemezler bu geleneklere aykırıdır. Bu gibi sarılmalar aşk meşk etmeler hiç olacak şey değildir. Ama şu olur oğlan bir dağda davar güderken, çayırda ot tarlada ekin biçerken köy meydanında salınıp gezerken veya dağda kaval çalarken türkü söylerken kız ona aşık olur çok tenha bir yer olursa belki bir iki kelime konuşmaları geçer aralarında. Oğlan da kızı giyiminden yürüyüşünden çorap örüşünden el ve tarla bahçe işleri görüşünden beğenip sevebilir tabiî ki.

Bunlar eğer birbirlerine abayı yaktılarsa ikisi de analarında veya ablalarından yardım alabilirler. Buda gelenek ve göreneklerimizdendir. Ben 74 yıllık ömrümde bizim köyümüzde 2, 3 bilemedin 4 kız kaçırma olayı olmuştur belki. Bu da geleneğe bağlılığın bir ifadesidir.

Yöremizde yakın köyler arasında konuşmalarda ufak tefek şive değişiklikleri olsa da anlaşılmaz derecede olmaz örneğin bir seslenmede cevap verecek kişiler ey veya efendim şeklindeki soruya ııııh bazı yerde ihhh yani anlamadık ne diyon anlamında kullanılır. Ama genelde yöre dili birlik beraberlikleri çağrıştırır.

Buralarda babaanneye anneanneye nine, dede babaya buba, anneye ana, ablaya aba, ağabeye ağa, makasa sındı, tavuğa toyuk, horoza horaz, Ahmet'e Ahmat, Hüseyin'e Üseyin, Abdullah'a Apil, Ramazan'a İramazan veya İmaz, gibi hitaplar yörede çok kullanılır. Yine bazı köylerde sebze ve bakliyatlar da değişik şekilde söylenir. Örneğin, mısıra müsür veya Mekke, patatese pate, domatese tomata, veya tomat, salatalığa hıyar, limona ilimon, elmaya alma, armuta armıt gibi.

Bağdaş kurup oturmaya köşeneşleri germiş oturmuş demek, dizleri ağrıyınca kölekelerim çok ağrıyor demek, kalçada olan bir ağrıya halçamda tengi (kengi) var demek, gibi.

Kışın uzun gecelerinde yazdan çok ekilip kışa hazırlan ve evin girişi olan salonun iç duvarlarına asılan mısırlar patlatılır. Yaban armudunun turşusu kurulur veya kurusu yapılır onları yiyerek, değirmende çekilerek unu da yapılır çok leziz olur armut ve mısır unu. Köyümüz de bol yetişen Kılappa (glabura) ya turşu olarak ikram edilir ya da saplarından bağlanmış vaziyette kışa bırakıldığı doğal şekli ile ikram edilir. Ayrıca ustalar tarafından pişmaniyeler yapılır, arabaşılar yapılır yenilir eğlenilir. Ayrıca gecelerde 12 tane fincanın altına yüzük saklama ve onu bulma oyunları vardır. Yenilenlere part diye tabir edilen maniler söylenir. Kadınlar kendi aralarında veya düğünlerde def (bizim yörede tabla denir) çalarak kadınlar söyledikleri yanık türküler eşliğinde kaşıklarla oynarlar, erkeler ise sazlar eşliğinde yine güzel kaşık oyunları sergilerdi.

Köylerde bir evden kız istemede köyün sözü geçen ileri gelenleri çağrılıp yuva kurmalarda kız evine götürülerek usulü adap ile kızı istemelerde yardımcı olurlar. İşlerini bitirmekte geç kalanlara köy imecesi olarak birleşip yardımlar yapılması da gelenek göreneklerimizdendir.


Yazarın Diğer Yazıları