“İramazana” Başlarken

Hani bir söz vardır, insan hayatının evrelerini kısa ve özlü olarak ifade eden: anlamlı, düşündürücü, öğüt verici:

"Demir tava geldi kömür bitti. Akıl başa geldi ömür bitti” diye.

İşte ben bu yazımda,

"Yeşil Ekinlerin başakları dane ye geldi. Mübarek Ramazan Mayısa geldi” diyerek değişik bir yazı yazmayı düşündüm.

Değerli okurlarım bu aciz kardeşiniz yaşım itibari ile bu yıllarda üçüncü yaz dönemi oruç aylarını yaşıyorum. Her 33 yılda bir devir yapıp ayni günlere rastlayan oruç tutma olayını hicri takvim her mevsime yayıyor. Hicri takvimin yapısından dolayı İnanan Müslümanlar yaz dönemlerinde 9 yıl kadar bir zaman oruç tutmuş oluyor. Küçüklüğümde geçirmiş olduğum oruçlu yaz aylarını çok iyi hatırlıyorum. Ancak o gün ile bu günkü yaşam standardındı arasında çok fark olduğunu da belirtmek istiyorum. 1950 li yıllarda yaz Ramazanları çok zor geçerdi. Çünkü bizler (yani dağ köylerinde kara sabanla ekip orakla ektiği ürünleri derip merkeple taşıma ve bu hasat günlerini insan ve hayvan gücü ile yapmaktan başka çaresi olmayanlar) günümüz teknoloji imkânlarından mahrumduk. Savrum makinesi yok, biçerdöver yok, traktör yok. Ekinleri orakla işler, sapı harmana merkeple çeker, öküz ya da atlarla aylarca düğen sürer, günlerce gece gedavet rüzgarı bekleyip harmanı savuracağız diye harmanda yatar döşek yüzü görmezdik. Kısaca eskiden işler çok ama çok zordu. Günümüzde bu işler nasıl yapılıyor? Bu gün insanımız, sabah kalkıyor, traktörünü çalıştırıyor kendisinin yoksa kiralıyor bir günde makine ile dönümlerle ekini biçip römorkla harmanında taşıyabiliyor. Hatta hasadı yaptığı tarlasında savrum makinesi ile sürüp işini tarlada bitiriyor. Eskiden olduğu gibi 2 dönüm tarlaya günlerce gidip eyner kesmek, soluksuz tarlanın öbür başına çıkmak, sıcağın altında yanıp kavrulmak, hele hele belinin ağrıdan sanki ipliğinin koptuğunu hissetmek… Yok artık. Geçenlerde yolum sanayiye uğradı. Eve lazım olan bir şeyler alacaktım. Benimle ilgilenen nalbur çalışanı gence dedim ki, "Allah sabır versin. Ramazan da geliyor, bir ay kadar işleriniz zahmetli olacak ama mükâfatı çok olur inşallah” deyince genç mahzun yüzüme baktı ve ekledi;"o dediğin nedir amca yaz günlerinde bu sanayilere oruç pek uğramaz buradaki insanların sanırım % 95 i oruç tutmaz istersen ramazanda gel de kendin gözünle gör!” deyince, Eyvah! Allah gani gani rahmet eylesin, o benim vefakâr, cefakar, dini bütün, bütün güçlüklere rağmen Allahın ipine sıkıca sarılan atalarımızın tarlada ekin biçerek, harmanda sıcak ve ekin toprak tozunun yakışına aldırmadan orucunu tutmalarını hatırladım. Kendimi bu insanlar o günlerde ekin tarlasında yaşamış olsalardı diye düşünmeden edemedim.

Yıl 1980'lerdi Allahüalem Konya ya göçeli 3-4 yıl olmuştu. Oturduğumuz bağ evinin büyük bahçesi tarlaları vardı. İaşemizi sağlamak için buraları ekip biçiyoruz. O yıllarda Altınapa barajından akan sulara gem vurulmuş değildi. Barajın suları sulama suyu olarak kullanıldığından Meram, Lalebehçe, Hasanköy, Yaka, Konya nın kanal boyuna gelen bütün yöreleri bu suyun dağıldığı ırmaklardan istifade eder, sebzeleri, meyveleri, ekinleri cömertçe sulardı. Bundan dolayı Meram ve yöresi güllük, gülistanlık olurdu. Köydeki yaşantımızdan tek farkımız bu işleri yaparken uzaklara gitmiyor her işi evimizin dibinde yapıyoruz, hem de artık traktörle ekip, traktörle savurup taneyi başaktan ayırıyoruz.

Geçmişten bir anımı burada anlatmak isterim:

Yazın tam sıcak günleri. Ay orak ayı. Bir toptancı firmasında hem şoförüm hem de işçiyim. Gündüzleri çalışıp akşam evime geliyorum. Mekânımız Lalebahçe. Ramazanı şerifteyiz. Akşam iftarı yapıyor, teravihi kılıyor, sonra da gecenin serinliğinde kosa ile(tırpan) ekinleri biçiyorum. Sahur vakti yemeği yiyip birazcık yatıyorum. Sabah kalkıp ben işe gidince eşim, çocuklarım serinde o biçilmiş sapları toplayıp bir yere yığın yapıyorlardı.

TAHİN YEDİK

Değerli okurlarım bilhassa yaz oruçlarında genellikle imsak'ta (bizler eskiden Er Ekmeği derdik) tatlı ve aşırı yağlı yiyeceklerden kaçının. Bakın 1983 yılı ramazan ayında yaşadığım bir anektot'u sizinle paylaşayım. Oruçlu olunca insanın nefsi çok şeyleri istiyor. Bazen bu isteklere insanlık zaafımızdan dolayı gem vuramıyoruz. Bir akşam eve gelirken canım çekti de tahin almıştım Birazını pekmezledik, iftarda yedik, sahura kadar ekin biçtikten sonra sahur yemeği için sofraya toplandık. Çok sevdiğim günümüzde bile sahurda yediğim erişte pilavını yedikten sonra, arkasından canım çekti biraz da tahin yedim. Niyetlendik. Sabah namazını kıldım, biraz yatağa şöyle elbiselerimle uzanıverdim. İşe gitmek için uyandığımda susuzluktan yanıyordum. Akşama var en az 15 saat. "Allah'ım sen sabrını ve şükrünü verirsin” dedim. O gün akşamın nasıl olduğunu aklım ermedi. Akşam eve gelirken EBK yanındaki yolun tren geçişi ile kapalı oluşuna dayanamayıp Eski Yola gittim, orası da kapalı. O zaman Eski Yoldaki üst geçit yapılmamıştı. Ne yaptığımı bilmeden şaşkınlığımdan üç dört defa iki yol arasında gidip geldim. Güçlükle eve kendimi attıktan sonra komşular, Çayırbağı'nın su çıktığı yerin başına iftara gideceğiz dediler. Ben artık kendimden geçmişim, onlar beni bir arabaya bindirip götürdüler. İftar olunca hiç yemek filan yemeden o kaynak suyun üzerine bir yattım ki sormayın! O gün bu gündür sahur da tahin yemiyorum. Sizlerde yiyeceklerinize dikkat edin! Ama orucu mutlaka tutun. Çünkü Allah katında çok değerli bir ibadettir. Hayırlı Ramazanlar!

 


Yazarın Diğer Yazıları