60 Sene Önce Bir Sille Ziyareti

Sille deyince aklıma 1950 yılının sonları gelir. Henüz 11-12 yaşlarındayım. Konya'ya ilk gelişim belki de...

Öyle çok şehirde kalmak olmaz köylü kısmına köyde işler çok. Yaz olsa rençperlik kış olsa zaruri ihtiyacımız olan koyun keçi sığır merkep bunların bakımı var. Derken yani atalarımızın deyimiyle "ite evlenmek yok bize dinlenmek yok. ”İşte böyle bir güz mevsiminde babam hastanede yattığı için Merhume Silleli Berber Hüseyin Çapar ile evli olan Nadire teyzem, anamı ziyarete gelmişti. O Konya'ya dönerken teyzemle birkaç günlüğüne anacığımdan izin alabildim Konya'da birkaç gün kalmak için. Merhume teyzemin beyi Sille eşrafından Çeloğulları namı ile bilinen Berber Hüseyin eniştemgile misafir oldum. O sıralar da bağbozumu imiş. Eniştem ile Sille bağlarına gittik, üzüm topladık, bağlardan küfelere doldurduk. Akşamüzeri olmuştu, Konya'ya geleceğiz. Oraya giderken eniştemin motosikleti ile gittik. Üzüm küfelerini bağın ufacık baraka evine çektik. Kapılarını bile kilitlemeden yine akşamüzeri motosiklete bindik ver elini az ilerimizde bulunan ismini türkülerde çok duyduğum ama ilk defa göreceğim için merakımdan çatlamaya geldiğim Sille'ye vardık. Eniştem, hamamın yakınlarındaki bir kahvenin önünde durunca bütün kahvedekiler hemen yanımıza gelerek "Ooo hoşgeldin Üssüyün Ağa” diye selamladılar. Bir diğeri "Berber hoş sefalar getirdin yahu sen buraları unutmadın mı?!” gibi izzet ikram ile karşılandık.

Eniştem onlarla biraz sohbet ettikten sonra bir arkadaşına gideceğini söyleyip izin aldı yarenlerinden. Motosikleti kahvenin önünde bırakıp Sille'nin içerisinden akıp gelen çayı solumuza alarak sağımızdaki eski Sille evlerinin önünden usul usul geçerken tahta çıbıklarla örülü perdelerin ardından sokaktan geçenleri seyrederken bile başındaki yaşmağını ve yervaş denilen örtüsünü çıkarmayan kadınlar vardı. Dereli ve Silleliler'in bilhassa sokağa çıkınca mutlaka yaşmak üzerine edindiği örtülerdi bunlar.

Ağızlarını kapatarak bize bakıp tanıyanlar "Üssüyün ağam geldi” deyip sesleniyorlardı içeriye. Yahut yolun kenarına durup bizim geçmemizi bekleyen hanım ve kız bacıları görüyorduk. Az sonra bir evin önünde durup kapıyı çaldık. "Kim o?” diye seslendi bir kadın. Eniştem "Benim aba, Berber Üssüyün!” diye cevap verdi. Hemen kapı açıldı "Buyurun hoş geldin bizim oğlan!”

"Hoş gördük ne yaparsınız?”

"Eyiyiz siz ne yaparsınız gelin, çocuklar herkez eyi mi?”

"Eyiler aba şükür, eniştem yok mu?” "Garşıdaki ine gitti, piynir goyup gelecek, himcik gelir”

Temam dedik. Hemen, ablası bize yemek ikramında bulundu. Az sonra ev sahibi bey geldi beraber yemeği yedik. Sohbet devam etti ev sahibi ile:

"Nerden böyle Üssüyün?”

"Enişte bağdan birez üzüm oldu topladım da onları ha bizim eve bir atıvırsın eniştem at arabasıyla, deyi geldim olmaz mı?”

"Olur da böğün olmaz!”

"Niye?”

"Hemen gelip de gitmek var mı, böğün burada galacaksınız yarın sabah erkence yükler gideriz. Bu deliganlı kim ya?”

"Hanımın yeğeni köyden hastanede yatan babasını ziyarete geldi de canı sıkılmasın deyi beraber geldik işte.”

"Eyi olmuş gayınço hem gence Sille'yi bir gezdirelim şöyle bir görsün canım her tarafı.”

"Yav enişte ben gitsem de sen yarın küfeleri sarıp gelsen olmaz mı?” "Olmaaz bir galıvır bakalım canım ne çıkar evini alıp gidecek değiller ya!” Ben kalmaya çok hevesliyim çünkü hikayelerini dinlediğim türküleri ile coştuğum Sille'yi gezmek istiyordum. Yemek sonrası Sille'nin meşhur Aya Eleni kilisesine, testi çanak çömlek yapılan ocaklarına, dağın yamacına serpilmiş kalabalık evlerinin aralarına çıkıp gezdik dolaştık. Sille'nin mamur yılları idi o yıllar. Askerlik şubesi bile burada idi. Konya'nın bütün ova köyleri bu şubede muayene olur askere alınırdı. Hatta Niğde Aksaray askerleri dahi burada muayene olurlar derdi eniştem. 1960 yıllarında askerlik yapan bu illerin adamları hepsi kendini Konyalı görür ve hatta Silleli olarak tanıtırdı.

O gün doyasıya gezdik Sille'yi. Boğazın esen gedavet rüzgarı ile bir gecelik de misafiri olduk bu kasabanın. Sabahın erken bir vaktinde arabayı koştu ev sahibi. Ben de arabaya bindim doğruca bağa gittik eniştem de motosiklet ile geldi. Üzüm dolu küfeleri arabaya doldurduk. Eniştem önden gelirken biz de ardından Konya'ya gelmek için yola düştük.

Arabayı süren amca bana "Gonuş bakalım deliganlı sen nirelisin?” diye sordu. "Gilissiralıyım emmi” dedim. Devam etti: "Nadire senin neyin olur” "Teyzem olur” "Gözel, hadi bir türkü çığır bakalım yol uzun.” "Emmi ben bilmem çığırmayı, sen Sille türküsünü çığırıversene bana” deyince hazırmış adam başladı.

Daha anlattı... "Burada çok gavurlar varıdı yakın zamana gadar deliganlı, bunların çoğu esnaf çoğu da sarrafdı. Aşıkları da çok meşhurdur Sillenin haaa. İmalatçı olanlar da vardı” deyince meraklandım "Ne imalatçısı emmi?” diye sordum. "Çanak çömlekçi canım işte. Bunların birisine senin gibi bir genç çırak olmuş, adamın yanında yıllarca çalışmış. Gızına aşık olmuş, o da çırağı küçümsemiş vermemiş gızı. Bir gece genç burayı terk edip aşkını yüreğine gömmüş getmiş amma yaşadığı onca hatırayı sözlere dökmüş. İşte o sözler eyi dinle” deyip başladı türküye. Köy düğünlerinde dinlediğim Sille türküsünü bir sillelinin ağzından dinliyordum.

Şu silleden gece geçtim görmedim

Acı datlı sular içtim ölmedim

Amanın sille sille çektiğim çille çille

Şu sillenin aşağıda yanı gayfeler

İçer içer serhoş olur efeler.

Şu sillenin çelenleri mercandan

Sen doldur da ben içeyim fincandan

diyerek yanık yanık türkü söyledi. Ben zevkle dinledim. Artık yol bitiyor teyzemlerin türbe önündeki evlerine geliyorduk adam türküyü kesti ve bana "Yaren gayrı ulu Mevlanın yakınına geliyoruz günah olur türkü çığırmak dua edelim temam mı” dedi "Olur emmi” dedim.

Bizi eve gelmeden yolda karşılayan eniştem eve gelinceye kadar bütün komşularına arabadan bir küfe üzümü dağıtarak ana babasının ölmüşlerin ruhuna dua istiyordu. İşte eski Konya, eski Sille bu idi. Geçmişi düşününce hayali bile güzel oluyor, sevgili okurlarım. Kalın sağlıcakla...


Yazarın Diğer Yazıları