Anıları Tazelerken Bir Gerçeği Öğrenmek - 1

Bundan 5-6 yıl önce yaz ortasında bir hizmet açılışı için köyüme gitmiştim. Bu açılışın davetine icabet eden gurbette olan köylülerimiz de hayli kalabalıktı. Yaşlısından gencine birbirimizle buluşup kaynaştığımız bu günde öyle bir simaya rastladım ki tam kırk yıldır kendisini görmüyordum, ama bu ağabeyimizin benim gönlümde iz bırakmış önemli bir anısı vardı.

Adı Abdullah İpekçi… Kendisi iyi bir av silahı tamircisi iken bu işi ileri safhalara taşıyıp silahın anayurdu olan Kırıkkale'ye yerleşmiş yıllardır orada ikamet ediyordu. 1929doğumlu olan bu ağabeyimiz daha dinç ve sağlıklı idi maşallah.Açılış yerinde tanışıp kısa bir sohbet ettikten ve geçmişi andıktan sonra ayrıldık.Köyümüz kabristanlarında tekrar buluştuk. O babası merhumun kabrini bende babam merhumun kabrini ziyaret ediyorduk. Sağlıklarında çok iyi arkadaş olan Mehmet ipekçi amca ile babam Osman Detseli'nin kabirleri dünyadaki sevgilerinden olacak ki yan yana idi. Bu konuya değindi Abdullah ağabeyim."Yahu bu adamlar sağ iken de ölünce de birbirlerini bulmuşlar İsmailim ne mutlu değil mi?” derken ben hemen bunu fırsat bilip geçmişi sorgulamaya başladım Abdullah ağabeyimden…

Çünkü o 1950'li yıllarda köyümüzden hasta olup da hastaneye yatmak isteyenlere Sağlık Bakanlığı ile çok ilgili bir bakan ya da önemli bir bürokratın yardımı ile hastane sırası alır. Hastalığı acilse hemen yatırmak için büyük çaba sarf ederdi. Bunu merhum babam için birçok kere kullanmıştı Allah razı olsun. Hemen sordum "Abi o zor yıllarda bu işi nasıl beceriyordun, doğrusu meraktayım?” deyince daldı düşündü ve "Bak İsmail o günün gerçeklerini şimdi seninle ve oğullarımla paylaşayım” diyerek söze girdi:

"Askerim babam çok hasta ecele (acele) komutanlardan izin al köye gel deniyordu.

Sene 1950. Ben 17 aylık filan askerim bir gün bir mektup aldım köyden. Mektupta böyle yazıyordu. Komutanıma gösterdim mektubu öyle mektuba filan çok güvenmezdi gomutanlar ama beni severlerdi. Mektuptaki yazılanların doğru olduğuna inandılar ve 15 gün izin verip beni memleketime gönderdiler. Köye geldim ki hakikaten babam çok hasta. Kemik hastalığından mustarip. Bu hastalığın verdiği yıpranma ile de vücut çok zayıf düşüyor ve çeşitli hastalıklar meydana geliyormuş. Bu hastalığın tedavisi ya Eğridir Kemik Hastanesi'nde oluyor ya da İstanbul Baltalimanı Hastanesinde. Hemen bir otobüs bileti alıp İstanbul'un yolunu tuttuk.

O yıllarda birçok köylümüz İstanbul'da çalışıyor onlara çok güveniyorum. İstanbul'a indik gece vakti köylülerimizin sürekli olarak kaldığı Küçükpazar semtindeki Ziliftar Hanı'na gittik. Bir köylümüzün tek odasında o gece kaldık sabahleyin hepsi sahip çıktılar. Ben de babamı alıp doğru Baltalimanı Hastanesi'ne götürdüm, ama ne var ki doktorun ilk cevabı… Evet bizim hastamız baban, ama hastanede yatacak yer yok sana sıra vereceğiz sıran gelince yatırıp tedavi edeceğiz. Sıra ne zaman gelir? Bilemem 6- aydan evel gelmez peki ya hasta ölürse onu Allah bilir. Olmaz babamı alıp tedavi edeceksiniz ben askerim, yazdığınız reçeteler artık evimizi perişan etti. Yiyecek ekmeğe muhtacız. Bana reçete yazma, babamı hastaneye al, deyince doktor ile bir hayli gırtlak gırtlağa girdik çaresiz babamı alıp yine hana getirdim. Rumelihisarı'nda bir akrabamız var. O da seyyar işler yapar Mehmet hoca merhum. Onun yanına gittim, babam yok yanımda. Ona durumu anlattım ama o adamın da yapacak bir şeyi yok. Zaten hisarın barakalarında parasız oturuyor, bekar olgun yaşı geçkin adam. Hem bu işe çare arıyorum hem o Mehmet hocanın yanına gidip geliyorum. Her vardığımda denize nazır bir kahve var. Orada kendi gibi vakur olgun bir adamla görüyorum, ikisi çay içiyorlar. Yine vardım artık işimden ümit kesildi, Allahaısmarladık diyeceğim hoca efendiye. Kahvede bulamadım, o her zaman yanında olan muhterem var. Ben sağa sola bakınırken gel delikanlı yanıma, dedi vardım senin derdin nedir? Amca benim derdim çok yeğin, anlatmakla bitmez seni derdimle dertlendirmeyeyim. Siz bir zahmet selam söyleyiverin hocama der ama adam ısrar eder. Derdini söylemeyen derman bulamaz. Genç anlatıver bakalım canım derdini deyince, Abdullah abi zaten boğazına kadar doludur bizim köyün tabiri ile ekesini tokasını anlatır adama her şeyi. Sakince onu dinleyen adam der ki sen okuma yazma bilir misin? Bilirim… Şuradan çık bakkaldan bir zarf bir de kağıt al gel yanıma der. Hemen denileni yapar yanına oturur adamın adam benim söylediklerimi bu ak kağıda yaz der.

Devamı gelecek:


Yazarın Diğer Yazıları