Bir Günün Şehir Hikâyeleri

Son günlerde çok çarşıya çıkmıyorum. Nedeni ise hem yaşlılık hem kış hem de çok işim olmuyor, şehir merkezinde.

Şubat ayının 17'si idi. O gün içimden "Kapu Camii'nde ya da Aziziye'de öğle namazı kılayım bir de eş dost görürsem selamlaşayım kolumdaki rahatsızlık için atarlardan birkaç ziftli kağıt alıp geleyim” diye geçti.

Öğle namazına bir saat kala evden çıktım otobüse bindim. Otobüs günlerden Pazar olmasına rağmen hayli dolu idi. Körüklü aracın ilk kapısının boşluğunda bir yere dikildim, iki üç durak gitmiştim ki omzuma bir el dokundu ardımdan. Döndüm bir genç hanım kardeşimiz bana "Gel amca şuraya otur” diye yer gösterdi. Tam ben sağol kızım deyip o koltuğa yöneldim benim gibi bir ihtiyar beyefendi arka taraflardan gelip o boş yere oturuverdi. Bayan ona doğru baktı bir şeyler diyecekti sanırım adam daha önce davrandı "Ben de ihtiyarım o oturacağına ben oturayım ne fark eder” deyiverdi. Ben de "Tamam efendi oturun önemli değil” dedim.

Yola devam ederken otobüsün sağ ön koltuğundaki çift kişilik yerden bir kişi indi. Koltuk boşaldı başka oturmaya heves eden olmayınca ben oraya yöneldim ve benim yaşlarımda yaşlı olan bir beyin yanına koltuğa oturdum.

Şu teknoloji ve insan hizmetine sunulan elektronik aletler çok iyi bir alet ancak onu yerinde ve kimseyi rahatsız etmeden kullanmak edep adap bakımından çok güzel olur, hele birde toplu taşıma aracında iseniz.

Yanımdaki bey elinde akıllı bir telefonu devamlı kurcalıyor ayrıca telefonun ses cihazı kulaklıklarını da kulaklarına takmış etrafı duymuyor. Telefonun öbür ucundaki kişi ile yüksek sesle konuşuyor yaşı da ilerlemiş olunca sesinin tonunu da ayarlayamıyordu. Bir ara bu durumunu hatırlatmak için kibarca gülümseyip yüzüne baktım oralı olmadı.

Telefon konuşması bitti kulaklarında duyargaçlar yine takılı. Bu sefer de elinin parmakları ile otobüsün sert plastik olan yan kaportasına ve elini yaslamış olduğu koltuğun kenarına vurarak müzikli bir ritim tutmaya başladı. Bazen yolcular bazen de yanı başımızdaki şoför bakıyor herkesin rahatsız olduğu belli idi. Yine yüzüne gülümseyip bunu yapmamasını söyleyecektim bana bakıp "ne oluyor” gibi bir durum hasıl oldu. Elini işaret edip "Vurma sen duymuyorsun ama fazla ses çıkıyor halk rahatsız oluyor” deyince kızdı "Rahatsız oluyorsan başka yere otur gardaşım” dedi. Sesimi çıkarmadım. Şehir merkezine inmiştik Alaattin durağında otobüsten indim. Tabiri caizse çalıyı dolaştım.

Yavaş yavaş ayaklarım açılsın diye arzu ettiğim camilere doğru gittim ve Aziziye Camii'nin batı yönündeki aktarlardan lazım olan şeyleri aldım. Pazar olmasına rağmen açık olduğu için de sevindim. Satıcıya aldığım şeyleri namazı kılıncaya kadar bıraktım. Şadırvanda abdestimi alıp camiye girdim.

Namazı eda edip çıktım aktardaki malzemeleri aldım başka işime yarayan bir iki malzeme daha alıp Kayalıpark'taki Sanayi Mektebi önündeki otobüs durağına gelip durdum. Otobüsü beklemeye başladım. Adamın bol olduğu yerde benim gibi meraklı gazetecilik mesleği ile uğraşanlara malzeme bol olur ya yine ihtiyar bir bey oturduğu banktan arasıra kalkıyor, akıllı duraktaki levhaya bakarak şiddetleniyor ve ağzından çıkan galiz bir söz ile mırıldanıyor. "Ulan yarım saattir bekliyorum yedi dakka yazıyor halen gelecek ne iştir bu yahu” diye hayıflanıyor.

Yanına usulca sokuldum "Ne güzel şey değil mi. Eskiden böyle şeyler yoktu şuraya liste asarlardı. Onu da bizler okuyamazdık gözümüz almazdı. Şimdi yukarda elektronik kocaman ışıkla otobüsün kaç dakika sonra geleceği yazıyor çok şükür sabırlı olmak lazım” dedim adam "Sabır da hacım yedi dakka yazıyor yarım saati geçti niye gelmiyor yahu.” "Arıza yapmıştır yol kalabalıktır, sabır hacı ömrümüzün sonlarında daha çok güzel hizmetler göreceğiz ne güzel” dedim. Adam bana kızdı, kalktı Alaattine doğru yürüdü gitti. Benim gideceğim yöne de o durağa otobüs az gelir diye ben de o yöne yürüdüm Teksas durağına gelip bir banka

Oturdum. Yanımda eşi ile oturan emmi sordu "Ne yanna gidecennn?” "Benim gideceğim yere otobüs çok ağa, Hatıp, Lalebahçe TOKİ” dedim. "Amma onların geleceği yok, bak yokarıda yazmayyor” dedi. "Olsun bakalım bekleriz” dedim. "Ben epeydir beklerim sende bekle” dedi "Olur” dedim.

Bu arada otobüsler vızır vızır gelip geçiyor önümüzden. Yan levhalarından okuyoruz hangi yöne gideceğini. Duraklarda Konyalılar'dan fazla Suriyeliler'in olduğu belli oluyor. Eşleri ve çocukları ellerinde birçok poşet dolusu eşyaları var. Önümüzdeki otobüs hareket etmeden geriye doğru bir yolcu akını başladı. Ben de yöneldim yanımdaki emmi "Otur daha senin otobüs gelmez” dedi. "Olsun bir bakayım” derken yanındaki hanımı azarladı. "Sana ne canım adam ne yaparsa yapsın garışma” dedi. Adam "Ne var garı, eyilik olsun deyi sölerim” dedi.

Arkadaki otobüs bana uygun idi. Tabi ben varana kadar insanlar doluştu. Demiştim ya genelde kalabalık poşetleri ile Suriyeliler vardı. İkili koltuğa çoluk çocuk hanım poşetler ile oturuyorlar, koridorda bile ilerlemek müşkül oluyor. Yanımda dikilen daha yaşlı bir amcaya "Ağa geç şorda boş yer var otur” derken birisi oturdu Suriyeli idi. Adam yüzüme baktı "Bize sıra mı gelir gardaşım, dövletin öz evlatları oturmadan baksana yaşlı genç diğnemeyyor çöküvürdü adam goltuğa deve gibi” diye hayıflandı. Ben "Varsın olsun onlar misafir idare edelim” deyince kulağıma eğildi "Misafir mi? Misafir amma ne kâfir” deyiverdi.

Neyse bir hanım ile beyefendi bir sonraki Kültürpark durağında inecekleri için bize yer verdiler. Sağ olsunlar oturduk. Yanımdaki koltuk ters olunca hacı emmi düz bir koltuk bulmak için yanımdan ayrılırken söleyecek gonuşacak çok şey vardı: "Hacım amma böle oturamam başım döner devresine oturunca bu Suriyelilerle başımız dertte gardaşım” diyerek gitti. Bir günde geçen şehir hikâyeleri de böyle son buldu. Selam ve dua ile.


Yazarın Diğer Yazıları