Bir Zamanlar Konya Dağ Köylerinde Hayat Mücadelesi - II

4-5 yaşlarımda iken bizzat görüp şahit olduğum bir köylümüzün dövülme olayını anlatarak o günlerin hayatının zorluklarından bir kısmını aktarayım.

1949 güz günleri ekin ekme mevsimiydi. Anacığım rahmetli sabah ineği biraz geç sağmış, dağa gidecek çobanın önüne ineği sürememiş bana "guzum şu ineği sığırın ardından yetiştir gel” dedi. Ben hemen koşarak köyün altına doğru inmiş olan çobana ineği yetiştirdim. Allıpınar denilen köy çeşmesinin başında duruyordum, daha doğrusu büyük katana at ile köyümüze gelmekte olan bir dövlet adamına bakıyordum. O sırada ihtiyar bir köylümüz Tahir emmi öküzleri ve merkepleriyle, üzerlerinde saban boyunduruk ve tarlasına ekeceği buğday tohumları yüklü, tarlasına gidiyordu. Dövletin adamı binili olduğu atın üzerinden Tahir emmiye sertçe seslendi: "Lan ihtiyar muhtarın evi neresi?” Tahir emmi elindeki öküzleri idare için kullandığı uzunca övendiresini şöyle uzatıp zaten yakın olan muhtarın evine doğru tutarak "aha şorası beğim muhtarın evi” dedi. Dedi de ne oldu bu duruma çok kızan dövlet memuru "ulan sen bana nasıl değnekle ev gösterirsin de önüme düşüp gitmezsin” diyerek Tahir emmiye atın üzerinden elindeki kırbaçla alabildiğine kafasına sırtına her yerine vurmaya başladı. Yazık Tahir emminin, o kırbacın acısıyla vurma beğim Allasen (Allahı seversen) yapma beğim hemen göstereceğim” diyerek atın önünde yokuş yukarı ellerinin üzerinde tırmanarak ağlaya ağlaya gittiğini görünce korkudan benim çocuk dilim adeta tutulmuş, oracıkta kalakalmıştım. O korkuyla eve zor geldim. Rahmetli babacığım benim rengimin atmış olduğunu, korktuğumu görünce hemen sordu "ne oldu guzum biri mi dövdü seni” diyor ama ben yarı ağlamaklı olayı bir türlü anlatamıyordum. Bana anamla beraber biraz su içirip tekrar sordular neler olduğunu, bende olayı gördüğüm gibi anlattım. Muhtarın evi bize yakındı. Babacığım hemen koşarak muhtarın evine gitti bakıp geldi Tahir emmiyi kamçı ile döven dövletin adamı köylülerden emlak ve benzeri dövlet paralarını toplamaya gelen tahsildar imiş. Babacığım evin önündeki damın ucuna oturup anacığıma, "Yahu garı bu gariban köylülerin halı nice olacak bu ömür böyle nasıl geçecek. Ormancı gelir adam döver,  cenderme (Jandarma) gelir adam döver, tahsildar gelir adam döver, hatta tütün kolcusu (kaçak tütün ekenleri kontrol için gelen memur) gelir adam döver Allahım bu zulümden bizleri gurtarsın dua edelim” de diye dert yanıyordu.

Tütün kolcusu bir anımı daha aklıma getirdi. Köyümüzün cıgara tiryakileri köyümüzün zula tabir edilen yerlerine kaçak tütün ekerler, onları güzün hasat edip kendilerince ince ince kıyarak kuruturlar, bir çuvala koyarak bahara kadar kaba saba kağıtlara sarar eşine dostuna da ikram ederler devletin çıkardığın paket tütüne para vermezlerdi. Zaten ceplerinde tütün parası da zor bulunurdu. Köyün Menevlik denen kayalıkların arasında kuytu bir yerde Belik Nebisi dediğimiz emmi tütün ekmiş onu da şikayet mi ettiler tesadüfen mi buldu kolcu yakalamış köyde bir telaş var ki sormayın. Koşuşturmalar birbirlerine "kim şikayet etti” diye kızmalar, bağrış çağrış derken ben geveze meraklı İsmail de o kalabalığın arasında bulundum. Ve telaşla kolcudan yediği cezanın kızgınlığı ile yanımızdan geçmekte olan Nebi emminin hanımı Şerife yengeye şöyle soruverdim. "Şerif yenge ne yaptınız o tütün meselesini?” Zaten kızgın burnundan solumakta olan Şerife yengenin cevabı sert oldu bana bakarak "Verdik Gırkı (Kırkı) geçti Gorku (korku) sana ne Ismaylım sana damı düştü o gadar laf” diye beni azarlamıştı. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin, mekanları cennet olsun. Rabbim o zulümle geçen, dayaklı günleri bu necip millete bir daha yaşatmasın.

Günümüzdeki insanlar da böyle rahat bir hayat sürdürdükleri için yatıp kalkıp Allaha dua etsinler, bu günün idareci dövlet adamlarına da minnettar olsunlar. Güzel ve huzur içerisinde günler yaşamamız dileklerimle...

 


Yazarın Diğer Yazıları