Bir Zamanlar Konya Dağ Köylerinde Hayat Mücadelesi IV

YOL PARASI

 

Gelelim esas konumuz olan yol parasına

Köylülerin derdinden en büyüğü yol parası idi. Ya on iki gün devletin gösterdiği yerde yol yapımında çalışacaksın, ya da elli kuruş yevmiyeden altı lira devlete yol parası yatıracaksın. Bundan başka kurtuluş yolu yok. Yatakta hasta yatalak olman, yiyecek ekmek parasına muhtaç olman bile bunlardan seni kurtaramıyordu. Rahmetli babam kemik hastası olduğundan senenin iki ayı iyi olursa on ayı hasta yatardı. Değil devlete yatıracak yol parası, cebinde sigara parası bile yoktu. Günler yaklaştıkça annemle dertleşiyor, ikisi de kara kara düşünüyorlardı. Bir gece babam "Yahu karı yakında yol parası için devlet gelecek. Hastayım çalışamam. Para vereyim desen sigara param yok, ne yapacağız?” derken muhtarlıktan bekçi geldi. Evin altından seslendi. "Osman ağaaaa! Acele muhtar odasından çağırıyorlar, oraya gelecen…” dedi. Babam hasta yatalak olduğundan annem beni yanına aldı, muhtar odasına gittik. Annem muhtara "Muhtar, beğim hasta, paramız da yok. Memurlara söyle bunun bi çaresi yok mu?” deyince muhtar Mehmet ağa, "Valla Meryem, gardaşım, iki gün sonra ya Akyokuş'a yol çalışmasına gideceksiniz ya da altı lira yol parası vereceksiniz” dedi. "Ben Osman'ın hastalığını memura ilettim memur ‘olmaz arkadaş, ölü değilse çalışacak, ben hasta anlamam. Devletin emri bu' dediler” diyerek kestirip attı. Annem üzgün eve geldi. Babama çaresizliğini ifade etti. Köylü onar kişilik gruplar halinde yol çalışmasına giderdi. Ertesi gün annem köyden grupları öğrendi. Babama gelip söyledi. Bir grupta babamın hem arkadaşları hem de annemin amca çocukları olanlar vardı. Onlara şu teklif yapıldı. Babamı da götürecekler Akyokuş'a, babam onların yemeklerini yapacak onlarda taşları balyozlarla kırıp babamın hissesine düşeni 12 metre yolu yapacaklardı bu bile köy de o günün kardeşlik ve beraber yaşama duygularının iyiliklerin bir tezahürü idi.

 

Yolculuk başlayacak.

12- 13- günlük Azıklar hazırlandı. Merkeplere yüklendi. İki merkebin üzerine ağaçlarla sal şeklinde bir düzen yapıldı. Altına eski çul çapıt ve yorgan serilip Babam rahmetli onun üzerine yatırıldı. Dağlar taşlar kat edilerek (tahmini 50-60 km köyümüze) yol gidildi. Akyokuş'a geldik. Babam yardımı olur diye beş yanındaydım, beni de yanına almıştı. Akşam namazı geldiğimiz Akyokuş mevkiinde gösterilen taş ocağına konakladık. Herkes yerini ayarladı. Kilimi olan kilimine, keçesi olan keçesinin içerisine, ben de babamla beraber yattık. Sabah erkenden devletin memurları geldi. Taş kırılacak ocağı ve döşenecek yolu gruplara ve şahıslara pay etti. On iki gün orada çalıştık. Babam bizim gruba yemek yaptı. (Yaptığı yemekler bulgur pilavı, kuru fasulye, nohut gibi hep kuru yemeklerdi.) Onlar da bizim hissemize düşen taşı kırıp döşediler. Yine bir sabah devletin memurlarına yolu teslim ettiler. Bitkin ve yorgun köyümüze döndük. Zaman insanların hayvan kadar bile değeri olmadığı İsmet İnönü'nün tek parti dönemiydi. Zaten bundan beş-altı ay sonra 1950 Mayıs'ında sanırım Demokrat Parti dört yüz sekiz milletvekiliyle tek başına iktidara geldi. Altmış ihtilalına kadar da ülkeyi idare etti. Bu yol parası olayını ve diğer konuları zamanın âşık ve şairleri hicvederek yazarlar, gizli gizli sokaklarda samanlı kağıtlara yazılır dağıtırlardı. Aşikâre dağıtmaktan da korkarlardı. Çünkü hükümeti eleştirmek de yasaktı. İşte o zamandan aklımda kalan bazı şiirleri sizlerle paylaşıyorum.

 

Saygılarımla…

 

Ey İnönü sen bana çok zor günleri gösterdin

Allahım beş çocuğum olsun diye dua ederdim

Açlık sefaletle belki de onları çok zor beslerdim

Yol parasından kurtulmaktı benim derdim hemşerim

 

Elimize bir kazma kürek yollara düşerdim verdin

 

Yiyecek kıt yolda çalışırken kuru ekmek yedim

 

Yıl boyu hep çalışıp devlete vergi vermekti derdim

 

On iki lira yol parası içindi hep bunlar hemşerim

 

 

 

Ya on iki gün çalış ya da altı lira dövlete öde

 

Mecburi çalışacak hasta olsun isterse dede

 

Gün boyu balyoz sallamaktan büzülür mide

 

Köyde yol parasını bulmaktı derdim hemşerim

 

 

 

Bu öşür bu miri emlak dedin hep vermeden aldın

 

Köylüyü güzün soğuğunda yollara saldın

 

Yiyecek ekmeğimizi bile karneye bağladın

 

Benim bu yazdıklarım yalan mı söyle hemşerim

 

 

 

Hastalık mazeret değil yolda çalışılacak

 

Beklide taş ocağında adamın ölüsü kalacak

 

Kurtuluşun yok ya da altı lira paran olacak

 

Bunları hep sizinle yaşadık değil mi hemşerim

 

 

 

Zavallı köylü dağda çalışır dövlete yol yapardı

 

Devletin maaşlı memurları ise yan gelip yatardı

 

Bir atın kıçında binlerce at sinği yaşar dı

 

Bunları hem yaşadık hemde gördük hemşerim

 

 

 

Yok yakardı ceplerimizi yol parasıyla miri

 

İflah olmaz artık derdik köylü bundan geri

 

Toprağa gömüverin bizleri gayri diri diri

 

Gülümüz bile açmadan soldu bunları bilin hemşerim

 

Keçinin miri parasını (devlete vergi) ödeyemeyen bir köylü keçinin boğazına bir yafta bağlayıp çarşının ortasına salıvermiş (anlatılanlarda Konya diye geçer bu çarşı.

 

 

Kıymatı (fiyatı) elli kuruş mirisi bir lira

 

Keşke hiç sahip olmasaydım sana

 

Beş lirada emlak vergisi geldi tarlama

 

Ölümü davet eder olduk bunları bilin hemşerim

 

Deyi salmış sürmüş keçisini çarşıya çaresiz garibim.

 

Allah o günleri bu millete bir daha göstermesin Amin. Saygılarımla

 

( Beş çocuk sahibi olan ailelere yol parası salınmaz yolda çalıştırılmazdı.

 


Yazarın Diğer Yazıları