İYİ Kİ ÖLDÜNÜZ! -2-

Bu yazıyı yazarken bir geleneğin çökmekte, kaybolmakta olduğunu düşünmüşken bir anda gereğinin yapıldığını görünce hem geçmişi anımsadım hem de geleneklerimizin -az da olsa- yaşandığına sevindim. Konya’ya yakın köylerden birinde bir kadim dostumuzun eşi vefat etti. Eskiden beri adet ve geleneklerimizden biri de, ölü çıkan eve taziye için yemekli gidilirdi. Biz de öyle gittik ve hüznü bir kenara bırakıp ailecek yemeklerimizi yedik, dualarımızı gönderip uzun bir müddet oturup onların acılarını hafifletmeye çalıştık, sonra evlerimize geldik.

Ben Konya'ya göç ettikten bir iki yıl sonra anacığım vefat etti. Komşularımız da genelde kırsaldan Konya’ya göç etmiş ailelerdi. Nedense birkaç gün, akşamları komşuların birçoğu ellerinde bir tepsiye konmuş bir kaç kap yemek, birkaç ekmek ile yemek vaktinden önce kapımıza gelip sofrayı hanımıma verip başınız sağ olsun hayırlı akşamlar deyip dönüyorlardı. Oysa bizim bildiğimiz taziye yemeği böyle değildi. Komşulardan evin beyi, hanımı, büyükleri evde yapılan yemeklerden bir kısmını sofraya koyup cenaze evine gelir, o evin sakinleri ile yemeği yer onları teselli edici sözlerle konuşulur ardından biliyorsa iki satır kuran okunur ve dağılınırdı. Oysa bu şimdiki yapılan yanlıştı. O evin sahibi iki ekmek ile iki üç kap yemeğe muhtaç değildi. Onların teselliye ihtiyacı var ekmeğe ihtiyaçları yoktu.

İşte bu bahsettiğim ölü evine bir hafta sonra eşim ve büyük oğlumla yemekli gittik. Halen bu eve konu komşu, hısım akraba saygın büyükler yemekli geliyor ve o eski geleneği yaşatıyorlardı. Bunu görünce çok duygulandım. Geleceğimiz olan örf ve ananelerimizin devamına da sevindim. Peki, şimdi yeni adet haline gelmiş olan üzüldüğüm gelenek nedir?

Sekarat’ül- mevt halinde olan bir yakınımın evine hasta ziyareti için gittim. Hasta adamın başucunda oğlu, ayak ucunda gelini ellerinde birer Kur’an, sallana sallana okuyorlar. Arada bir de hastanın yüzüne üflüyorlardı. Ben acizane bu hareketin, cenaze yıkanıncaya kadar uygun olmadığını, hastaya moral yerine korku verdiğini, bu okuma işinin bir başka odada yapılmasının daha uygun olacağını söyledim. Yaşımın büyüklüğünden olsa gerek ki, dediğimi kabul etseler de sanırım bana biraz kızdılar, bunda ne var gibisine. Oysa eskiden hocalarımız büyüklerimiz bize bunun böyle yapılmasını telkin ederlerdi. Bir başka yeni adet haline getirilen şey ise daha acaip, içler acısı. Bu nedir? Son birkaç yıldır bir evde cenaze vuku bulduğu zaman aile bireyleri ölüden önce dirileri düşünerek et alma, sebze alma, etli ekmekçiyi ayarlama, tembih etme cenaze sonrası aman bizi mahcup etme mutlaka yetiştir demeleri. Sanki: “Babam, anam, akrabam, dedem, ninem iyi ki öldünüz. İşte sizin helvanızı yemeğinizi dağıtıyorum” der gibi.

Ben din adamı değilim ama eski atalarımızdan gördüğümüz bildiğimiz geleneklere çok ters düşen bir durum bu. Bana ne yazık ki çok tuhaf ve yıkıcı geliyor. Bilhassa fukara olan ölü sahiplerini, insanların son icadı olan bu bid’at olan adet öyle zor duruma düşürüyor ki adam ölüsünü unutup o defin sonrası cemaate yedireceği yemeğin telaşına düşüyor. Yokluk korkusu ile Ahmede Mehmede yakarıp borç istiyor. Biçare ne yapsın? Nereden baksan iki üç bin lira. Yoktan bir masraf ama eller yapıyor diye kendisini mecbur addediyor, sıkılıp büzülüyor. Böyle bir durumu hangi din adamına sorduysam onlar da asla tasvip etmiyorlar. Hatta eşten dosttan bulamayınca bankadan kredi çekip yemek verenler bile varmış. Allah affetsin.

Ne hale gelmişiz Ya Rabbi.

İçimize sinmeyenler, yadırgadığımız tuhaflıklar adet olacak. Bu saçmalıklar bir an önce son bulsun. İnsanlarımız zor durumda bırakılmamalı. Parası olan, zengin olan ne zaman isterse ölenlerine yemek ikramı yapabilir ama başkasına örnek teşkil etmemeli... (Devam edecek)


Yazarın Diğer Yazıları