Kamu Görevlilerine Şiddeti Kınıyoruz -1-

Başlıkta kamu görevlileri derken şunu kastetmek istedim; kamu görevi yapan ve insanların hayati konularda yaşadıkları hastalık, yaralanma, trafik kazası, düşme, çarpma ve yangın gibi afetlerin yaşanması sonucuna göre görev yapan, canhıraş, adeta ölümü göze alarak çalışan görevlilere yapılan bu şiddeti nefretle kınıyoruz.

Bunlara karşı yapılan darp, bıçaklama, hatta zalimane bir hareketle kaldırım taşlarını görevliye vurabilecek kadar insanlıktan nasibini almamış, en azgın yabani hayvanların bile yapamayacağı bir hareketin; insanların yaşatılması için aile bireylerinden daha fazla gayret gösteren bu sağlık ve itfaiye çalışanlarına yapılması gayri insani bir harekettir. En basiti ile düşünürsek; gerek 112'nin, gerek itfaiyenin olay yerine çabuk yetişmesi, o yol bile vermeyi akıl edemeyen bilinçsiz sürücülerin arasından olaylara intikal etmeleri başlı başına takdire şayandır.

Bu gibi adi hareketler yapanlar, eskiden gerek hastanelerde, gerekse itfaiye ve diğer kurtarma ekiplerinde yaşanmış olan gecikmeleri ve vurdumduymazlıkları bilselerdi, bu gün bu kuruluşların nasıl çalıştıklarını ve hastanelerin nasıl hizmet verdiklerini takdirle karşılar, bu saygın kişilere karşı minnet duygusu içersinde olurlardı.

Yaşı ilerlemiş bir yazar kardeşiniz olarak, 1955'lerden sonra iki binli yıllara kadar neler gördüm, ne badirelerden geçtim bunları bir Allah birde ben bilirim. Geçmişleri bir kenara bırakıp daha henüz bundan 15 yıl kadar öncelerinde eşimin ve çocuklarımın hastanelerde çektiklerini ve bilhassa kendimin bizzat yaşadığım bazı olayları aktaracağım. Bunları aktarmadan önce sağlıkta akılların bile idrak edemeyeceği bir değişimi bu ülkeye kazandıran AKParti hükümetlerine ve bugün ülkemizin Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'a minnet ve şükranlarımı arz ediyorum.

Geçmişte biliyorsunuz BAĞKURLU, 657'Li, SSK'lı diye kurumlar arası hastanelerde ayrımcılık, eczanelerde ayrıcalık vardı. İlaç kıtlığı varsa bile hastalara verilmediği dönemleri yaşadık. Tabi o yıllarda bizler ailemizin iaşesi için çalışırken evde hasta olan evlatlarımızın hastalılarını ailemiz, yani anneleri karşılıyor ve gerek ulaşım zorluğu, gerekse ulaşımın hastanelere tersliği yüzünden hasta çocuğunu sırtına, kucağına alarak taşıyordu; vaktinde sıraya girebilmek için. Sabahın erken saatinde onca yolda ne zorluklarla o kurumlara ulaşmaları, aldıkları sıranın gelmesini beklemeleri, sıra gelince muayene sonrası ayrıca ilaç kuyruklarında da bir hayli beklemeleri, daha kötüsü "bu ilaç yok yarın tekrar gel” denmesi yaşanmış gerçeklerdir.

Şimdi ne kadar rahat insanlar; randevu sistemi var. Onu yapamayan için hastanede sıra alma sistemi mevcut. Yani hastane ve doktorlar sizleri bekliyor adeta.

Şimdi doktorlarımızın yüzde 99'u hastalarının iyiliği, sağlığı için ellerinden gelen bütün gayreti gösteriyor. Hatta eski tabirle geçmiş yıllarda bir fincan kahve ile yanına bile varmaya cesaret edemediğimiz doktorların şimdi telefonla arayıp derdinizi anlatıp bilgi edinebiliyorsunuz. Üstelik yatak parası, bıçak parası gibi zorluklar da artık yerin dibine battı…

Bunu yazmışken bir durumu hatırladım: 2000'li yıllarda bir yakınımız hastalandı, safra kesesi ameliyatı olacak. Hasta, kendi çalışan çocuğu üzerinden SSK' hizmeti alıyor. Muayene sonrası doktor ameliyat olacaksın demiş. Hasta hanım oldukça fakir, konu komşunun verdikleri ile temizliklere giderek hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Doktor illa da bıçak parası diyor. Şikâyet mercii yok. Benden rica ettiler, doktorla bir görüş diye. Gittim, hastanın durumunu anlattım ve yardımseverlerden 30 bin lira bulabildiğimi, ameliyatı Allah rızası için yapmasını rica ettim. "Serviste boş yatak yok, birkaç gün sonra gelin” deyip bizi savacaktı. Ben ısrarla servise gittim, görevliye sordum; tam üç tane boş yatak vardı. Hatta görevli elime bir kağıt verdi, şu yatağın üzerine bırak dedi. Üzerinde hasta gelecek yazıyordu. Oradan çıktım doktor beyin sekreterine varıp "Serviste boş yatak varmış, doktor beyin belki haberi yoktur, bir söyler misiniz” diyecektim ki sırtı bana dönük oturan beyaz gömleklinin bizim doktor olduğunu fark ettim. Ama o hemen ayağa fırladı ve "Be adam, sen bu hastanenin başhekimi misin, müdürü müsün? Sana ne boş yataktan” dedi, bizi kovdu. Dışarıda kenara çekildim, üzgün bekliyorum. İçeride sekreterine şöyle diyordu: "Eline 30 bin lira almış, dilenciye verir gibi, hastasını ameliyat etmemi bekliyor. Üstelik de boş yatak kontrolü yapıyor” diyordu. Ben seslice mırıldanarak, "Allah sizlere bu fırsatı vermiş, inşallah bir de musibetini verir. Nereden geldiğinizi bilemezsiniz. O Allah her şeye kadirdir” dedim uzaklaştım. Bulunduğum katın camından hüzünle dışarıyı seyrediyordum. Omzuma bir dokunan oldu. "Beyefendi ameliyat olacak hasanın yakını siz misiniz?” "Evet” dedim. "Hastanız burada mı?”"Burada”, "Hemen ameliyata hazırlayın, doktor bey yarım saat sonra ameliyattan çıkacak, sizin hastanızı alacak” dedi. Güç bela ameliyatı yaptırdık da böyle bir dram yaşadık.

Yaşadığım onca olaylardan bir kaçından daha bahsedip bugünkü hizmete nasıl şükredilmesi gerektiğini aktaracağım. Bunların yazılması lazım, Okurlarımı sıkmak istemem ama bunların aktarılıp o günü bilmeyenlere yaşanan gerçeklerin anlatılması gerekiyor. (Devamı Var)


Yazarın Diğer Yazıları