Kamu Görevlilerine Şiddeti Kınıyoruz -2-

2000'li yıllarda, SSK hastanesinin nasıl bir anlayış ile karar verdiğini bilmiyorum ama, doğum ve çocuk hastalıkları bölümünü 1. Organize Sanayinin içinde bir binaya verilmesi hem doğum hastalarını hem de o masum çocukları tedirgin etmeye, morallerin sıfıra inmesine yetiyordu. Artık emekli olmuştum. Downsendromu hastası olan çocuğumla kendim ilgileniyor; hastaneye ve rehabilitasyon merkezine annesi ile beraber kendimde gidip geliyordum. Bir seferinde başıma gelen hadise akıllara durgun verecek, insanların hasiyetini, kıymetini, yorgunluğunu bile hiçe sayacak cinstendi. Doktor, hastamıza ilaç yazdı. İlacı almak için hastane içerisindeki eczaneye gittim, bir hayli bekledim. Sıra geldi, görevli içerde bir kapıyı açıp bize hizmeti bırakıp gitti. Bir şeyde söylemedi. Etrafıma bakındım, ardımda onlarca bekleyen var. Ne oldu arkadaş diyenler var. Bilmem, dedim. Bazıları çay molası galiba diyordu. Merak ettim acaba bu görevliye bir şey mi oldu diye. Banktan atladım o kapıyı açıp niye bakmıyorsunuz diye soracaktım ya ne göreyim; dört tane eczane görevlisi içeride iskambil oynuyorlar, bizlerde dışarıda ilaç bekliyorduk. Dışarıya işi aksettirmemek için beni içeri aldılar, birileri dışarı çıktı benim ilacı getirdi. Birisinin ilacının yerini bilemediğini söyledi içerideki iskambilci baş görevliye. O da yok de yarın bir daha gelsin, deyip kendi egosunu tatmine çalışıyordu. İlaçlarımı alıp dışarı çıktım. Bir görevli aradım durumu izah etmek için. Kimse mesuliyeti almıyordu üzerine. Çünkü balık baştan değil kökten kokuyordu.

 

Sene 2003 olmuş kamu görevlileri üzerinde AK Parti rüzgarı esmeye başlamıştı.Bir gün rehabilitasyon merkezinden bir minibüs dolusu engelli çocuk, raporlarının yenilenmesi gerektiği için hastaneye sevk ediliyorduk. Rehabilitasyon merkezinden iki görevli, çocukların ana baba yakınları gibi hayli kalabalık. Önce yine Organize bölgesindeki Çocuk Hastanesine gidildi. Ardından orası Meram'daki SSk binasına gönderdi. Heyete girecek çocuklara Dahiliye, hariciye ve daha bir çok poliklinik doktoru onay verecek. Bu çocukların yüzde 99'u iyileşmez hastalık olmasına rağmen, doktorlar raporun altına hastalığı süreli mi, geçicimi kısmına "geçici” yazıyor, her sene çocuklar ve aileleri aynı zorluğu, acıyı tekrar yaşamaya mahkûm oluyorlardı.

Neyse SSK Meram'a gelindi. Doktorların binbir naz ile zaten hastalıkları belli olan çocuklar kontrol bile edilmeden dışarıda bekletiliyordu. Kağıtlar doktor tarafından imzalanıyor, sekreteri veya kapıcısı aracılığı ile bizlere teslim ediliyordu.

Tekrar Organize Hastanesine döneceğiz. Vakit öğle oluyor. Hariciye Polikliniği sekreteri ukala bir eda ile evrakları aldı, iki üç tane çocuğu muayeneye çağırdı ve çağırmayı kesti. Daha muayene olacak çocuklar var dedik, gerek yok dedi, sert bir eda ile. Bekliyoruz koridorlarda. Çocuklar hasta, agresifleştiler, koridordaki hastaları rahatsız ediyorlar, ağlıyorlar, gelenin geçenin elindeki suya, simide saldırıyorlar. İçler acısı bir durum. Rehabilitasyon görevlisine, kardeşim bir sor, diyorum görevli hanım korkuyor;"İsmail abi biz her zaman bunlarla uğraşıyoruz, çok ısrarcı olursak sonra bize eziyet ederler, işimiz görülmez” diye korkuyor. İş yine bize düşüyor. Bir defa sekreter beye durumu kibarca izah ediyorum, çocukların durumunu anlatıyorum. Tek kelime; bekleyin dışarıda diyor. Bir, iki, üç derken biz de agresifleşiyoruz ve hışımla sekreter ya da kapıcı beye çıkışıyoruz oda bize çıkışyor ve şöyle diyordu size insanlık yaptık da erkece tedaviye aldık ne nankör adamlarsınız diye. Gürültüye doktor çıkıyor makamında ona kibarca durumu anlatmaya çalışırken, dışarıdaki çocukların ve anaların dramını görmesi için ısrarla, hatta zorla koridora çıkarıyoruz. Doktor çok değil ama az bir azar ile sekretere kızıyor. "İmzaladım, kağıtlar hazır. Niye bekletiyorsun vatandaşı kardeşim” deyiveriyor. Kağıtlar elimizde ama benim öfkem geçmiyor ve hışımla sekreterin yanına girip "Beyim senin adın ne?” diyorum. "Ne yapacaksın?” diyor. "Seni gerekli mercilere şikâyet edeceğim”. Aldığım cevap: "Bana bak, benim adım şu soyadım da şu. Defol ol git beğendiğin yere şikâyet et senin gibileri çok gördük, bak kapı orada.” Bunun üzerine, "Adını yazdım sen yakında görürüsün” dedim ayrıldım.

Aşağı indik, hastane dışına çıktık tam rehabilitasyon minibüsüne bineceğiz üç tane adam yanımıza gelip "Hariciye Polikliniği sekreteri ile atışan kim” dedi. "Benim” dedim. "Yahu derdiniz nedir? Şikâyet filan demişsin, bunlar uzun işler. Bir dakika bekleyin ya da gel yukarı çıkalım sizi barıştıralım. Böyle ufak tefek şeyleri şikâyet konusu yaparsan sonu iyi olmaz” diye argo ağızlarla konuşarak bize gözdağı veriyorlardı akıllarınca. "Siz kimsiniz” dedim, "Biz sendikacıyız, sözümüz geçer hani” dediler. "Kardeşim bana sözünüz geçmez. Siz kimi savunacaksanız? Şikâyet sonrası bir durum olursa o zaman savunursunuz. Benim sizinle işim olmaz. Şayet ısrar ediyorsanız sizde isimlerinizi verin şikayete dâhil edeyim. Bu bir yol kesmedir” deyince usulca ayrıldılar yanımızdan.

Yaşananları gerekli mercilere izah edebilmem için delil lazımdı. O yıllarda AKParti İl Yönetiminin sağlık işlerinden sorumlu bir kardeşimiz vardı. Aracın içinde hastalar ve çocuklarla doğru onun dükkânının önüne çektirdim. Durumu şahitleri ile izah ettim ve şikâyetçi oldum. O kardeşimiz "İsmail abi seni tanıyoruz. Halka, hizmette duyarlı bir kardeşimizsiniz. Bu isimleri aldım, gerekeni hemen yarın yerine getireceğim. Bu derebeyliklere son vereceğiz Allahın izni ile. Müsterih ol” dedi. Ayrılırken "İbrahim kardeşim takipçisi olacağım, ne olur kulak ardı etme” dedim. Tamam deyip başını eğdi.

Aradan iki gün geçti, yaşadıklarım ve aşağılandığımızı bir türlü hazmedemiyordum. Bir gün hastanenin yolunu tuttum, doğru Hariciye Polikliniği önüne vardım. Baktım sekreter değişik. "Kardeş burada çalışan şu isimli arkadaşım vardı, onunla görüşecektim, izinli filan mı acaba” diye sordum? Adam beni tanımıyor tabi kolumdan tuttu yavaşça dışarı çıkarıp "İzinli filan değil abi senin arkadaşın burada o çok torpiliydi. Ala yaran baş kesen gibiydi. İki gün önce sanırım okkalı birine hava atmış. O da hesabını görüvermiş. Ameliyatlılar servisinde senin arkadaş. Hastaların sidik sondasını değiştiriyor, orada ziyaret edebilirsin” dedi. Üşenmedim oraya gittim. O değilden takip ettim. Orada görev yapıyor, havasından eser yoktu. Ha, dedim insanoğlu şımarmayacak, geldiği yeri bilecek. Atasözünde olduğu gibi gökgörmediğe beylik verirsen önce babasını kesermiş. İşte bu gibilerin önünü kesen ülke idarecilerine de teşekkür ettim... Şu son İki üç haftadır eşim ve ben yine doktorlara gidip geliyoruz. Gerek onların güler yüzlü karşılamasından, gerekse hastalığın seyrini araştırıp daha faydalı olabilmek adına diğer birimler ile koordineli çalışma yapmalarından, gerekse insanların huzuru, sağlığı için verdikleri aşırı ilgiden çok memnunuz.Hatta hasta bireylerinin oturdukları semte gören hizmet almaları ve devletimizin sosyal güvencesi olan bireylere tanıdığı hakların kullanılması konusunda uyarıcı yardımlarından dolayı teşekkür ediyor; onlara şiddet değil, minnet duyulması gerektiği konusunda herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum.

Şunu da belirtmek isterim ki, ikametimizin Konya Eğitim Araştırma Hastanesine yakınlığından dolayı sağlık hizmetini genelde çok aşırı bir kalabalık hasta yoğunluğuna rağmen buradan almaktayız. Burada insana insanca muamele ederek hizmet vermeye çalışan güler yüzlü doktorların bazılarını yazmakta bir sakınca görmüyorum. Başta aile doktorumuz Sayın Ayşe Kara'ya, Konya eğitim araştırma hastanesinde Çocuk Hastalıkları Uzmanı Zafer Bağcı, Nöroloji Uzmanı Bilge Renkli Yıldız'a önceleri bu hastanede hizmet verirken tanıdığım şimdi ise Yazır da Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi Merkezinde görev yapan Doç. Dr. Halim Yılmaz hocama ve güler yüzlü asistanlarına. Diğer hizmet veren bütün sağlık çalışanı doktor ve hizmetlilerine teşekkür ediyorum. Selametle.


Yazarın Diğer Yazıları