Kör At İle Deniz Sefası

Şu temmuz ayının yakıcı sıcağında son günlerde denizi olmayan bizim Konya gibi şehirlerde orak ayı olması hesabıyla kırsal kesim insanlarının harıl harıl ekin harman işleri ile uğraştığı için denizle göl ile çok bir yakınlığı olmaz. Ancak büyük şehirlerde bu boğucu sıcaklardan kurtulmak için insanlar denizlerde barajlarda ve göletlerde alıyorlar soluğu. Bu haberleri dinlerken bazen üzücü boğulma hadiseleri de bizleri üzüyor. İşte bunları işitince günümüzden 54-55 yıl kadar önceleri şahsımın bir arkadaşım ile İstanbul da yaşadığımız bir deniz olayı meselesini hem hatıra olarak hem de mizansal olarak şiirli yazımı okurlarımla paylaşmayı uygun buldum beğeninize.

Sene 1964, yer İstanbul… Saf birer Anadolu çocuğuyuz. Ben bir işyerinde haftalıkla çalışıyorum. Arkadaşım Mehmet de köylülerimizin genelde İzmir, İstanbul, Ankara gibi vilayetlerde hepimizin atadan oğla devrederek yaptığımız ve köylülerimiz arasında meslek haline gelen seyyar zeytinyağı, sabun, deterjan gibi temizlik maddelerinin toptan alıp mahallelerde perakende ve veresiye taksitle satış yapıyor. İşlerimizi bazılarımız bir merkep sırtında taşıyarak, bazılarımız ise zenbil tabir edilen bir taşıma aleti ile sırtımızda taşıyarak bu tür iş yapıyoruz. Herkesin her günlük bir mahallesi var. O gün gider oralarda yağını satar, haftalık siparişini alır, paralarını da taksitle tahsil eder. Akşamları ise beş on kişilik gruplar halinde beraberce kiralamış olduğumuz bir binada bekâr olarak kalırız. Çamaşırımızı kendimiz yıkarız, yemeğimizi sırayla kendimiz yaparız, her yıl bir aylığına köyümüze izine gelir gibi gelir gideriz. Hâsılı ticaretle iştigal ediyoruz. Akşamları yemekten sonra isteyen kahveye çıkar, bir iki saat oturur, istemeyenler evde arkadaşlarla sohbet ve muhabbet ederek zaman geçiririz. Biz dediğim de Mehmet, Necmettin, yine bir Mehmet…

Bunların hepsi bahsettiğim işle uğraşırken ben daha risksiz olan bir baharatçıda çalışıyorum. Öbür işler tabi zengin iş, sermaye gerektirir. Ama köyden arkadaş olunca kirayı onlardan biraz az veriyorum ve yanlarında tutunuyorum tabiri caizse. Mehmet denen arkadaşım benden iki yaş kadar büyük, kulağı da hafiften ahraz. Bu kardeşimizin bir atı var, yağlarını ve siparişlerini bu at ile mahallelere ulaştırıyor. Atın sağ gözü kör. Ama at çok akıllı, adeta adam gibi İstanbul'un her semtini karış karış bilir, yıllardır da bunların babadan oğla ellerinde olduğu için mahalleleri bildiği gibi müşterileri de bilir. O yıllarda trafik polis noktaları olduğu için at noktaya varınca polis dur demişse durur, geç deyince geçerdi, o derece zeki bir hayvandı. Bir gün şöyle bir olay olmuş: Akşam biraz fazla sohbet ettiğimiz arkadaş atın zeki olup mahalleyi bildiğine inanarak sabah erkenden yükünü ata yüklemiş, Eyüp semtine doğru yola çıkmış. Ve atın yükünün üzerine binmiş. At giderken kulağı sağır olan bir adama yanlara çıkmış olan yağ kasasını adamın duymayışından atın da sağ tarafını görmeyişinden dolayı çarpmışlar. Adam da düşmüş ve aniden ölmüş. Bizim arkadaş Mehmet'in hiç haberi bile olmamış, trafik gelmiş çevreden çarpanı soruşturmuş ve bunu söylemişler görgü şahitleri. Adamlar akşama kadar aramışlar mahalle arasında olan Mehmet arkadaşımızı bulamamışlar ve vaka yerinde beklemeye başlamışlar. Arkadaş hiçbir şeyden habersiz ikindi vakti işi bitirmiş, evine dönerken polisler yakalamış ve hadi bakalım karakola. Durumu anlatmışlar, ertesi gün hâkim karşısına çıkardılar. Arkadaş ifadesinde efendim benim atım akıllı, ben onun yükünü yüklerim üstüne binerim, o trafik noktalarına ve kurallara uyarak beni ta mahalleye kadar götürür ben üzerinde uyurum deyince hakim gülmeye başladı ve trafik polislerine emir verdi. Bir hafta bu adamı takibe alacaksınız, at bakalım hakikaten mahalleleri ve yolları biliyor mu, bu adamın gözünü bağlayacaksınız, ata kumanda etmeyecek, sizler de bunu takip edeceksiniz dedi.

Söylenenler bir hafta aynen yapıldı, görüldü ki at hakikaten akıllı ve her trafik kuralına uyuyor. Sağ tarafını görmediği ve üstündeki süvarinin de uyumasından bu fiili işlemiştir kanaatine varılarak adama az bir para cezası verildi, at beraat etti, biz de arkadaşımızla birlikte sevindik. Bir Pazar günüydü, benim de pazar tatilim vardı, o arkadaşımıza yardım etmek için ben de onunla işe gittim, işten erkence geldik. Bazen arkadaşlar arasında konuşurken birisi bize atların denizde çok iyi yüzdüğünü söyledi. Biz de bu haberi alınca çok sevindik, yüzmeyi de bilmiyoruz, at bize yüzmeyi öğretir dedik ve bizim kör at ile denizde yüzmeyi kafamıza koyduk. Hemen bu işin uygulamasını yapmaya karar verdik.

O yıllarda Kumkapı, Yedikule, Yenikapı sahilleri çok berrak bir denize sahip, kumsal güzel, deniz temiz, herkes o sahillerde denize girerdi, halk plajları vardı. Biz üzerimize birer şort giydik. Mehmet arkadaşımla ikimiz de atın sırtına bindik, Küçük Pazar, Unkapanı, Saraçhane başından Aksaray ve ver elini Yen kapı sahiline gideceğiz. Ammmmaaaa gidemedik. Sebep saraçhane başındaki polis noktasına geldik Trafik dur dedi, bizim kör at durdu. Biz üzerindeyiz o yıllarda böyle sokakta ulu orta şortla falan gezmek de çok ayıp ve yasak. Trafik polisi yolun ortasındaki şemsiyeli kulübeden çıktı, bize doğru geldi. Ne bu kıyafet, yolculuk nereye dedi? Memur bey at iyi denizde yüzer dediler. Biz de yeni kapı sahiline gidiyoruz atla yüzeceğiz dedik. Dedik de memur beyden de okkalı ikişer tokat yedik. Hadi sittttirin evinize eş..o..lları dedi bizi oradan kovaladı. Ama biz durur muyuz yol değiştirdik ve Süleymaniye'den, Kumkapı'dan yine sahile indik ve Yenikapı'nın o denize elli metre uzunluğundaki kumsalına vardık. İkimiz de atı hemen iştahla denize sürdük ben atın üzerinde yan binmişim arkadaşım önümde o bayağı iki bacağını atmış vaziyette atın sırtında at daha denize girer girmez yan geldi beni oracıkta bıraktı. Ayağımı bir bastım ve dışarı çıktım ama bizim Mehmet arkadaş at ile süratle denizin ortasında gidiyordu. Atın yularını da elinden bırakmıyordu. Neden sonra ben şaşkınlığımı üzerimden attım ve denizin ortasında batıp çıkmakta ve boğulmak üzere olan arkadaşım için orada bulunan motorlu cankurtaranlardan yardım talep ettim hemen motoru çalıştıran gençler gidip bir hamlede arkadaşımı denizden kurtarıp geldiler. Ve yere yatırıp karnındaki suları boşalttılar. Ölümden kurtulan arkadaşımdan ve benden elli lira para talep ettiler. Yanımızda para yoktu ama o orada rehin kaldı ben evden para götürüp verdim kurtulduk ağlaya ağlaya eve geldik at öldü diye akşam oldu atın ahırı zeyrek semtinde idi oradan semerini alalım diye gittik. Bir de ne görelim bizim kör at yine aklını kullanmış denizden yüzmüş çıkmış ve gelmiş ahırın önünde duruyor. Buna çok sevindik ve bu hatıraları 45 sene sonra yazmaya karar verdim. Bunu da şairliğimin verdiği ilhamla şiire döktüm. Gelin bu ozandan bunu şiirsi olarak dinleyelim hikâye kadar tatlıdır sanırım. Saygılarımla


Yazarın Diğer Yazıları