Köstek Kırma, Silbinç, Diş Bulguru

 

Konyamız'ın adetlerinden biri de yeni doğan çocuğun beslenmesi ve beşiğe belenmesinde yapılanlardı.

Hadi beslenme neyse, anayı emecek bir müddet ama bundan evvel bir de çocuğun beşiğe belenme usûlü vardı. Bunu genelde kadınlar ve genç kızlar iyi bilirlerdi. Sebebi ise kadınların işlerinin yoğun olmasından dolayı çocuk ile ilgilenme işi evdeki kızlara düştüğü için kızlar analarından gördükleri şekilde bu işi güzelce yaparlardı.

Beşik denen nesne köyde de şehirlerde de aynı idi. Bugünkü gibi böyle modern çocuk yatakları veya özel beşikler yoktu. Ya ahşaptan ya da metalden yapılmış olan beşik eve bir defa alınır, bütün o evin çocukları onunla büyütülürdü. Hatta atadan oğula bile kalırdı bu beşikler. Öyle gidip çarşıya beşik almak kolay değildi.

Mesela benim içerisinde yattığım beşik halen evimde duruyor ata yadigarı olarak saklıyorum.

Beşiğin ortasından bir tarafına daha yakın bir yuvarlak delik vardı. Silbinç konacak yeri olurdu. Bu genelde çömlekçiler tarafından yapılmış özel bir nesne idi. Bunun üzerine tam çocuğun kıçı gelecek şekilde önceden özel olarak hazırlanmış beşik döşeği de konur beşiğe ve çocuğun cinsiyetine göre yapılmış olan ve sibek adı verilen özel sidik taşıyıcı bebeklerin önüne yerleştirilip üzeri yumuşak bezler ile beslenir ve çocuk mutlaka sırt üstü yatırılır kollar içeri alınır bacaklar düzgünce uzatılır ve beşiğin bir tarafında sabit olan birer karış genişliğindeki bağırdak bezi denen bezler çocuğun üzerinden aşırılıp onu diğer taraftaki demire özel olarak takılmış yine bezden yapma bağlar ile bağlanır ve çocuk hiç üzerini ıslatmadan çişini silbince yapardı. Anası çocuk ağladıkça onu emzirir bebek sabaha kadar rahatça yatardı.

Bacakların ve kolların düzgünce bağlanıp yerleştirilmesi daha taze olan vücutta eğrilik ve aksaklık olmasın diye dikkat edilirdi ve bu vaziyette beslenen çocuklar sıhhatli ve çok çevik vücutları dayanıklı ve kavi olurdu.

KÖSTEK KIRMA

Konyamız'da ve köyümüzde eskiden beri yapılagelmekte olan bir gelenekte çocukların kösteğinin kırılması idi.

Köyümüzde Anadolu şehirlerinin bir çok yerinde eskiden 1945-50'li yıllarda bir gelenek vardı. Şimdi devam ediyor mu bilmem, ama bundan elli yıl önce çok yaygındı. Bunun yapılışı ise şöyleydi:

Emekleme devresini bitirmiş, paytak paytak yürümeye çalışan bir buçuk iki yaşındaki çocuğun, erkek veya kız olsun fark etmez, durumunu hisseden anne hemen vakit geçirmeden komşu çocuklarından erkekli kızlı bir gurup çocuğu toplar. Onlara "Bizim Ali'nin (ismi ne ise) kösteği kırılacak kim önce yetişir kırarsa ona şu ödülü vereceğim” der.

Kösteği kırılacak çocuğu ev kapılarının önüne bir yere oturtur ve ayak bileklerinden ince bir ip ile birbirine bağlar. Köstek kırmaya hazırlanan çocuklara aynı uzunlukta olan başka yönlerden bir yön tayin eder.

İş oldukça adilane olur ve çocuklar bir koşu yaparak başka başka istikametlerden hareket ederler, kim önce gelip de (veya hangi gurup diyelim) o çocuğun bacağındaki ipi koparır veya keserse o ödüle layık olur. Anne koyduğu büyük ödülü kıranlara verdiği gibi öbürlerini de boş bırakmaz gönüllerini hoş edecek bir şeyler verir. Genelde ödüller tatlı veya yiyecek cinsinden olurdu.

Buradaki köstek kırmada bir inanış vardır. Kösteği kırılan çocuk, ömür boyu düzenli bacaklara sahip olur, paytak yürümez, ayaklarında da sakarlılar yolda çok tökezlemesi husule gelmez diye inanılırdı.

DİŞ BULGURU

Diş bulguru yedirmek de bir inancın eseridir. Örneğin çocuk 2-3-4 yaşlarına gelince dişleri çıkmaya başlar. İşte o dişlerin zahmetsiz ve düzenli çıkması için yine o vefakâr anneler evinde bir buğday pişirir (buna gölle de denirdi). İçerisinde nohut ve kenevir vardır.

Eskiden hepsi bu kadardı ama şimdi artık insanların maddi durumları değişti. Buna kuru yemiş ve meyve de ilave diliyor. Anne, yakın akrabalarını ve komşularını çağırır, çoluk çocuk aileler hep birlikte toplanırlar, gelenlere bu hazırlanmış diş bulguru ziyafeti çekilir. Artık içlerinden en büyük saygın bir bayan kalkar, "Getirin bakayım çocuğun aklı nasıl ne gibi işlere erecek neler yapacak bir görelim anneleri ablaları” der. Bir tepsinin içerisine, örneğin bir makas, bir para, bir iğne, bir bıçak ya da oyuncak gibi şeyler koyup herkesin dikkat kesildiği bir ortamda çocuğun önüne bu tepsiyi tutar. Artık çocuk oradaki nesnelerden hangisine saldırır ise onunla iştigal edeceğine kanaat getirilir. Örneğin bıçak aldı eline, kasap olacak, celep olacak. Makas aldı eline terzi olacak. Para aldı, tüccar olacak. Yiyecek de olur da ona saldırırsa çocuk şayet, kadınlar artık "Ana gıy, bu senin çocuk obur olacak allehem gızım şimdiden boğaza saldırıyor” derler ve gülüşürlerdi. Bu eğlence böyle güzel adetlere sona erer sonra misafirler dağılırlardı. İşte Konyamız'ın güzel haslet ve adetlerindendi bunlar. Birçoğu kaybolup gitti. Kaybetmemek için çalışanlara ne mutlu.


Yazarın Diğer Yazıları