Sigara Paketinde Politikacı Notları

Bundan 45-50 yıl kadar önceleri idi. Bir partinin adayları veya delegeleri bizim köye propaganda için gelmişlerdi. Onların siyasiliği yeni miydi eski miydi, kaç yıllıktı pek bilmiyorum. Ancak birisi oldukça tecrübeli gibiydi. Konuşmaları hareketleri onun siyasi geçmişinin eski olduğunu belirtiyordu. Konuşmalar bitti köylünün istekleri yazılmaya başladı ellerdeki kâğıtlara. O zamanın kıymetli sigaralarından beyaz, karton ambalajlı Yeni Harman, Kulüp, Yenice ve Bahar sigaralarını zengin adamlar içerdi. Bu sigara paketleri de not almak için çok uygundu. O tecrübeli siyasinin cebinde de o saydığım sigara paketlerinden en az iki üç tane vardı. Her söyleneni ayrı bir paketin üstüne yazıyordu. Söylenene göre bunlar burada not alırlar, paketteki sigara bitinceye kadar paketleri yanlarında taşırlar, sigara bitti mi paket yazılar ile birlikte atılır giderdi. 

Ben buna inanmazdım. Çünkü öyle samimi bir tablo çizerlerdi ki istekler hemen yarın yerine getirilecek sanırdım. Heyhat bu yalancı politikayı yıllar sonra öğrenebildim. Ben siyaset yapmadım ama yapanların da çoğunun böyle yaptığını biliyor, görüyorum maalesef. 

Zaten siyasetçinin köyde aldığı notlarda öyle ipe sapa yarar bir şey yokmuş. "Geçen seçimde kaç oy verdiniz de içme suyu, şunu bunu istersiniz lan” gibi yalandan notlar tutmuş. Giderken bizim arazinin içinde bir çobanın yanından geçerken paketi aracın camından dışarı atıvermiş. Bunu gören sigara tiryakisi çoban da acaba içinde sigara var da benim için mi attılar bu beğler diye sevinerek paketi almış, ama umduğunu bulamamış. "Tüh be, vay anasını…” demiş tabi. Çobanın okuması yazması olmadığı için akşam sigara paketini bana getirdiğinde işin gerçeği meydana çıkmıştı. 

Şimdi bunlarda bu tür işleri öyle yapıyorlardır.  Orada not ve telefon aldırıyor, sonra si …tir et deyip az ilerde atıveriyor.

Burada şunu söylemek isterim. Şimdi zenginlerimiz de aynı eskimiş kartoloş siyasiler gibi olmuşlar. Önce söz veriyorlar. "Tabi abi, hemen gardaş, ilk aklımdaki iş senin işin” gibi, az sonra unutuyorlar ve seni beni kazımıyorlar. Geçenlerde de bahsettim bir zengin kardeşimizden söz almıştım da ne yazık ki o söz çok mühim olmasına rağmen yerine gelmemişti.

Benim üzüldüğüm onun bu işi neden yapmadığı değildi. Zaten bir başkası onun yapacağı hayra vesile olacak şeyi yapmıştı. Yani atı alan Üsküdarı geçmiş sevaplar yerini bulmuştu. Ben ondan şunu beklerdim "İsmail abi bizim işler yoğun malum, o senin söylediğin işini unutmuşum aklımdan çıkmış. Acaba ne yaptın eğer duruyorsa ilgilenelim” demesini beklerdim ama olmadı.

Bunların yaşları da pek o kadar büyük değil, ama bu siyasi hileleri ne çabuk öğrenmişler merakım bu. 

Babam rahmetli derdi ki "Oğlum zengin hiç bir şey bilmese de para konuşturur. Ama fakir olan ağzı ile kuş tutsa bütün bilgileri yutmuş olsa nutku tutulur, iki lafı bir araya getiremez” işte bu işler böyleydi.

Eskiden bir fıkra anlatılırdı aklıma o geldi. Babasız fakir bir çocuk çalışıp üç beş kuruş para getirmesi için anası tarafından bir keçe külah yapan bir ustanın yanına rica ile çırak verilir. Üç gün gider çocuk işe gitmeyiverir. Külahçı merak eder. Bir sabah çocuğun evine gider annesine "Abla çocuk gelmeyiverdi dükkâna, hasta falan mı diye sorayım dedim” der. Kadın da "Yok, hasta değil gardaşım da gayrı gelmeyecek benim oğlan” der. Adam "Neden?” diye sorar merakla. Kadın da "Neden olacak işi öğrenmiş benim oğlum akıllı niye varsın gayrı?” deyince, adam, "Nasıl öğrenmiş abla?” der, merakı artarak. "Nasıl olacak gardaşım. Depmişsin keçe olmuş gıvırmışsın külah olmuş. Çocuk da akıllı olunca birden öğrenivermiş” deyince kadın, adam elini şakağına koymuş "Fesüphanallah çocuk hakikaten zekiymiş yahu. Baksana iki üç günde işi kendi öğrendiği gibi evde anasına bile öğretmiş zanaatı” deyivermiş. 

Bunlar da böyle işleri çabuk öğrenmişler maşallah. Zaten artık beklemiyorum da zengin ağa, paşa, benimle veya bir başkası ile görüşse de olur görüşmese de olur. İşin aslı Allah için çalışmaktır. Şimdilik onların kimseye ihtiyacı yok. Ne var ki, altın kapının da ağaç kapıya ihtiyaç duyduğu zaman geliverir. Bunu da aklımızdan çıkarmayalım.

İnsan sevdiğini başında taşır sevmediğini de omuzdan aşırır. Biz iyileri iyi yazdığımız gibi yanlışları da yazıp uyarmasını biliriz.

Yalova vilayeti daha evvel İstanbul'a bağlı bir ilçe idi malum. Ta eski zamanda bu ilçenin kaymakamı yani Yalova Kaymakamı İstanbul'a gezmeye gelir. Sabah erkenden bir bakar ki İstanbul'daki devlet kurumlarında askeriyede bir hareketlilik var ki sormayın. Aklına şöyle bir şey gelir "acaba bu hareketlilik benim İstanbul'a geldiğim için olabilir mi?!” diye? Yani "Beni mi karşılayacaklar ki” diye aklından geçirir. Bunun esasını öğrenebilmek için ayakkabısını boyatmakta olduğu boyacıya çaktırmadan bu telaşın nedenini sorar. Adam oralı olmaz, geçiştirir. Genç kaymakamın merakı artar ve yine dayanamaz boyacıya o değil den tekrar sorar ve cevabını da kendisi verir "Kardeş bugün buraya Yalova Kaymakamı gelecekti bu koşuşturma telaş onun karşılanması için olmasın sakın!?” deyince, boyacı hiç tanımadığı kaymakamın yüzüne bakar, "Boş ver be abi, kim takar Yalova Kaymakamını bugün buraya Amerika'nın Başkanı gelecekmiş” deyiverir. Sorduğuna soracağına pişman olan kaymakam, boyacının parasını verir ve oradan sıvışır. Bizimkisi galiba ona döndü kim takar bu hengamede Ozan Desteli'yi Ahmedi, Mehmedi öyle değil mi. O ağaların o zenginlerin öyle mühim ve para kazanacak işleri var ki.

Şu hiçbir zaman unutulmamalı... Muhatabını hor ve hakir göreni bir gün olur başkaları da hor ve hakir görüverir. Çünkü makamlar kalıcı değil geçicidir. Yalnız insanların kalbindeki makamlar kalıcıdır.

Allah da böyle makam sahiplerini çok sever buna inanın. İşte eskilerden bunlar için yazılmış olan bir dörtlük hani derler ya cuk oturdu diye işte bu da öyle.

Ustam benlik ile çıkma meydana

Zira karşındaki senden mert olur

El yamandır göz açtırmaz insana

Kolunu büküverecek başka kol olur.

Saygı ile...

 


Yazarın Diğer Yazıları