Sızırma Yağı ile Erişte

Konya Mutfağının olmazsa olmazıydı "erişte”… Hele Ramazan yaklaştı mı tatlı bir telaş başlardı Konya'da… Oruç ayı gelmeden şehirde, köyde mutlaka erişte kesilirdi. Deyim yerinde ise "Goca Gonyalı eriştesiz oruç tutmaz”dı… Erişte değil konumuz. Sızırma yağ ile Erişte… Erişteyi kavurduktan sonra hangi yağ ile pişeceği konusu yani... Kasaptan birkaç kilo kuyruk yağı, biraz iç yağı alınıp ardından biraz tereyağı yoksa margarin yağı ile hakiki zeytinyağı bunlar aynı kap içerisinde karıştırılıp iyice kaynatıldıktan sonra ocaktan indirilirdi. Buna Konyalılar sızırma yağ derler. Soğuduktan sonra ayrı bir kaba doldurulur. Ramazan boyunca erişte onunla pişirilir, tadı çok leziz olurdu… Birkaç arkadaş, 1969-70'li yıllarda İstanbul'da bekar olarak bir ev tuttuk… Beraber kalmaktayız… Köyden analarımızın gönderdiği erişteler gelince, Konya usulü yağı hazırladık. "Ramazan abi” dediğimiz bir büyüğümüz var. O bize her gece sahurda erişte salar, yerdik bir güzel. Yağı da o sızdırırdı. Artık rahatlamıştık. Her şeyimiz yerli yerinde. Bir gün akşam bir geldi ki ne görelim… Bizim yağ koyduğumuz kaba bir fare düşmüş "eyvah gitti emekler” deyip atmak için karar aldık Ramazan ağabeyimiz "durun” dedi "atmayın, onun altından kırk kaşık alıp atalım. Kalanı da o zaman temizlenmiş olur” dedi. Hepimiz çok şaşırmıştık. "Yahu bırak zaten kırk kaşık alınca biter yağ” dedik… Sonunda Ramazan abi'yi ikna edip attık sızırma yağı. Peki, kırk kaşık da neyin nesiydi. Kırsal kesimde birçok yerde arazide su kuyuları ve sarnıçlar vardır. İnsanların, hayvanların, kurdun kuşun sudan faydalanması için ya köylü işbirliği ile kazılmıştır buralar ya da bir sahibi vardır, hayır için kazmıştır, ona bir tarla veya başka bir gelir getiren yeri vakfetmiştir. İlelebet onun bakımı devam eder. İşte bu gibi yerlere ola ki bir yırtıcı hayvan veya başka bir sığır davar düşüp içerisinde ölür lâşe olursa onun görüldüğü anda kuyudan ya da sarnıçtan çıkarılır, köyün ileri gelen alimlerine danışılırdı. "Yanık yer Sarnıcı'na bir tilki düşmüş çıkardık veya Fesliki Kuyusu'na bir keçi düşmüş çıkardık nasıl temizleyelim?” diye merakla hocaya ya da bilge zevata danışılırdı. Alim kişi sorardı "leşin karnı deşilmiş mi?” "Yok”. Eğer deşilmiş ise (karnı patlamış, boşalmış demek) kırk kova su çekin kuyudan veya sarnıçtan” derdi. Ancak böyle yapıldığında su temiz olur herkes içebilirdi. Deşilmedi ise "otuz kova su alınması”nı tavsiye ederdi hoca ya da alim kişi. Bizim Ramazan abi'nin "kırk kaşık alalım temizleşir” içtihadı da hocalardan görmesiyle idi, yanılmıyorsam. İlmihallerimizin "Sular Bahsi”ni karıştıranlar eski meseleleri hassaten temizliğe dair konuları görebilirler. Eskinin adamları böyle idi işte… Her şeyi bilene sorar, öğrenir, sonra uygularlardı. 

Yazarın Diğer Yazıları