Yırtılan Çarık ve Ana Yüreği –I-

Çarık Anadolu kırsalında bilhassa Konya'nın kırsal dağ köylerinde insanların asırlar boyu ayaklarına giydikleri her işe onunla gittikleri benim yaşımdaki insanlar tarafından iyi bilinen bir ayakkabıdır.

Çarık ilk başlarda ölen hayvanların derisinden insanların kendi el becerisi ile dikip ayaklarına giydikleri bir giysi olmasına rağmen sonraları saraçlar, ayakkabıcılar tarafından daha modern sepilenmiş (kılları temizlenmiş) olarak yapılıp satılmaya başlanmıştır. Bunun için sepilenmiş çarıklar hem ayağı sıkmayan, rahat ettiren hem de güneşten etkilenmeyecek bir yumuşaklıkta olurdu.

1955-56 yıllarına kadar kırsalda bu çarık giyilirdi. Ölmüş eşek veya herhangi bir hayvan derisinden parçalar halinde kesilerek geceden bir leğende ıslatılıp daha sonra ayağın ölçüsüne göre şekillendirilip etrafı da sağlam iplerle örülerek giyilen ham deriden yapılan basit hafif bir ayakkabı idi.

Peki, bu kadar ölmüş eşek derisini nasıl buluyorduk? O yıllarda köyümüzde makta (odun alımı) işletiliyordu. İnsanlar ormandan kesip merkeplere katır ve atlara yükleyip köye getirdikleri odunları makta işletmecisine satıp üç beş kuruş kazanç elde ediyordu. Bundan dolayı her gün ormana inip çıkan havanların bazıları ağır yüklere dayanamayıp öldüğünden eşeğin derisi şehirde para etmediği için köylüler de bundan çarık yapıp giyiyorlardı. O derilerin de en dayanıklı sağlam yerleri merkebin boyun kısmı ile arka kısmı idi. Buraların derisi kalın olduğu için daha fazla dayanırdı. Diğer gövde derisi çok kıymetli değildi, çarık yapmak için ama fakirler için elzemdi. Onun için kırsalda yaşayan insanların dilinde bu çarık üzerine özel deyimlerde kullanılırdı. Örneğin gün çarığı sıkınca çarık da ayağı sıkar. Zorda kalan bir adamın inanılmaz işler yapma girişimine denirdi.

Ben bizzat bunu yaşadım, 11-12 yaşlarımda idim. Konya'ya merkeplerle gelirken sanırım hava sıcaktı. Ayağımdaki anamın akşamdan dikip giydirdiği ham deriden yapılmış çarık güneşten kurudu ayağımın arka topuk sinirleri ile parmak uçlarımı sıkıp kanattı, yara yaptı. Beybes köyü yakınlarındaki bir çeşmenin başında 10 dakika kadar mola verdik ayaklarımız ile çeşmenin kurnalarına girip çarıkları ıslattık ayaklarımızı da rahatlattık. Sepili çarıklar için "Ne rahat bir papuç gardaşım hem yumuşak hem de rahat hiç güneşten etkilenmeyoru” derlerdi. Dışa gelen kıllı kısmı sert, içe gelen daha yağlı kısmı da yumuşak olurdu. Hatta topuk ucu ile burun ucu dikiş esnasında birleştirilince yukarı kalkık olduğundan içerisi geniş görünürdü. O içi koyun peyniri ile doldurulmuş bol sadeyağı ile fırında yapılmış böreği bu çarığa benzeten kırsal insanı "Valla börek öyle lezzetli olmuş gardaşım içinin çukuru peynir ve sadeyağı ile dolu aynı sepili zengin çarığına benzeyoru” diyerek latife yaparlardı, böreği yerken.

Bu çarıklardan sonra, altı kabaralı postallar yüzü deriden altı lastikten yapılan tulumbacı pabucu denen ayakkabılar yapıldı ustalar tarafından. Daha sonraları altı kamyon lastiğinin sert gövdesinden üstü de iç lastik şamrelden yapılan ve çok büyük değer kazanan "Sille Lastiği” çıktı, ki insanlar bir çift ayakkabıyı üç sene giyerdi. Ağzı yüzü eğilir giderdi pabucun, ama eskimezdi. Bu da kırsal insanının uzun sene giydiği için hoşuna giderdi.

İşte bunları yaşamış bir kardeşiniz olarak bir hadiseyi kaleme aldım hem eski hayatları gençler okusun hem de geçmişten haberleri olup bugünlere şükretsinler…

Eskiden zamanı gelince kar, yağmur öyle bir yağar araziye bereket saçardı ki güz yağmurları yağınca ekinler ekilirdi. Kış erken bastırır da kar yere erken düşerse artık bahar beklenir baharlık ekin ekilirdi. Arpa baharda ekilince verimli olurdu ama buğdayın baharlık ekileni pek makbul olmazdı. Yetişip olgunlaşma zamanı kısa olunca taneler zayıf olurdu.

İşte böyle bir güz günü herkes tarlalarda bir an evvel buğday tohumlarını toprağa atmak kar yağsa bile dene basa en iyi tav ekinlerinden biri olması için acele eder çaba gösterirdi. Devamı gelecek yazıda


Yazarın Diğer Yazıları