Mizahı Unuttuk mu ne?

Edebiyat; edep kökünden gelir. Edep; Eline, Diline ve Beline sahip olmak demektir. Yani Ahlaklı olmak, toplumda insanlara güzel davranışıyla örnek olmaktır. Meseleyi edebiyattan açmışken, edebiyat içinde sadece; roman, hikaye, şiir, anı ve biyografinin…olmadığını, olamayacağını mizahın da yer alması gerektiğini bilmemiz lazım. İşte bu cümleden olarak, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin Konya Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla düzenlediği etkinlikte Yazar Mehmet Nuri Yardım "Edebiyatımızda Mizah” konusunu anlattı.

"Bir gün sokakta gezerken insanların yüzlerinin asık ve mutsuz olduklarını fark ettim. Aynı şimdi olduğu gibi, ülkemiz bir kriz içerisinde idi. Kendi kendime bu insanları mutlu edecek, tebessüm ettirecek bir şeyler yazmalıyım dedim. Ve "Edebiyatımızın Gülen Yüzü” adı altında bir kitap yazmaya karar verdim. Son iki yüz yılın ediplerinin yaptıkları esprileri toplamaya başladım. Sonuçta ortaya kapsamlı bir kitap çıktı.

İlk araştırmaya başladığımda materyal bulmakta zorlanacağımı düşünmüştüm ama araştırmayı derinleştirdikçe bir deryaya daldığımı fark ettim. Sonunda kitabımı tamamlayıp piyasaya çıkardım. Kitap piyasaya çıktıktan sonra olumlu tepkiler aldım. Mesela bir gün bir edebiyat öğretmeni aradı. Divan edebiyatı anlatırken öğrencilerin sıkıldığını ve uyukladığını, kitabı aldıktan sonra derse başlarken anlatacağı yazarın yaptığı esprileri bir kenara yazıp derse bu esprileri anlatarak başladığını, ardından da derse girdiğini söyledi. Böyle bir kitap yazdığım için teşekkür etti. Bu olaydan sonra bu kitabı yazmakla ne kadar doğru bir iş yaptığımı anladım.

İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif'in de nüktedan bir tarafı vardı. Şöyle ki; "Almanya seyahatinden sonra ülkesine dönen Mehmet Akif'e arkadaşları Almanya'yı nasıl bulduğunu sormuşlar. Akif bu soruya ‘Bize benzemeye başlamışlar. Din adamları siyaset yapıyor, siyasetçiler de din konusunda fetvalar veriyorlar' cevabını vermiş.”

Süheyl Ünver Hoca duyduğu ve gördüğü her şeyi bir yere not ederdi. Bir gün bir konuda konferans vermesi için Ünver Hocayı davet etmişler. Hoca kürsüye çıkmış, programın başlama vakti gelmiş; ancak hoca bir türlü konuşmasına başlamamış. Konferansı düzenleyenler tedirginlik içerisinde hocanın yanına varıp, bir eksiklik olup olmadığını sormuşlar. Hoca, ‘konuşmaya başlayacağım ama hiç kimse not tutmak için kâğıt kalem çıkarmadı, onu bekliyorum' demiş.

Geçmişte ediplerin farklı düşüncelerde olsalar da, bir araya gelip konuşup, sohbet ediyor ve birbirlerine tahammül ediyorlardı.

Mesela ayrı dünyaların insanları olan Süleyman Nazif ve Dr. Abdullah Cevdet sık sık buluşup sohbet ederlerdi. Bir gün vapur iskelesinde karşılaştığı bir dostuna nereye gittiğini soran Süleyman Nazif ‘Abdullah Cevdet'e çıkıyorum” cevabını almış. Bunun üzerine Süleyman Nazif, "Abdullah Cevdet'e çıkılmaz, Abdullah Cevdet'e inilir” demiş. Süleyman Nazif'in bu düşüncelerinden Abdullah Cevdet'in de haberi vardı; ama onlar hoşgörü içerisinde bunları kendilerine dert edinmiyorlardı.

Mehmet Nuri Yardım;

"Çok büyük bir medeniyetimizin olduğunu, Türk-İslâm medeniyetinin dünyanın en büyük medeniyeti olduğunu, edebiyatta, sanatta. Musikîde, hat sanatında çok değerli şahsiyetlerin yetiştiğini, dünyanın en büyük hat sanatçısını bizim yetiştirdiğimizi ifade ederek; "Diyarbakırlı Hattat Hamit Aytaç, Diyarbakır'dan çıkıyor, yoksul bir ailenin çocuğu, ama İstanbul'da kendini yetiştiriyor ve dünyanın en büyük hattatı, en büyük sanatkârı oluyor; sadece bu şeref bile bize yeter. Bize dayatılan popüler isimler yerine, kıyıda köşede kalmış şahsiyetleri bulup çıkarmamız lazım. Ali Nihat Tarlan kimdir? Divan Edebiyatını bize sevdiren hocadır. Unutmamak lazım.”dedi.

Mizah, gönül okşayan söz ve davranışlar…bunlar, para pul istemeyen, makam ve mansıpla alakası olmayan, ırk, renk ve cinsiyet gözetmeyen güzelliklerdir. Bendeniz buna; DİLÂRÂ tutumlar diyorum.


Yazarın Diğer Yazıları