ÜÇ “İ”

Hayatımızı büsbütün kapsayan, Âdem'i "Adam” yapan, dünyayı cennet kılan uygulamalara kulak verip, el uzattığımızda bakışlarımız, duruşumuz, söz ve sohbetlerimiz bir başka anlam kazanır.

En çok da bu uygulamaları nazarı itibara almadığımız için skıntı içine gireriz. Ardından, "keşke”ler devreye girer. "Ben ne yaptım? Şu şu sözü söylemeseydim, şunları şunları yapmasaydım…” deriz. Deriz de iş, işten geçmiş, kalpler kırılmış, dostluklar bitirilmiş, arkadaşlar arasına kara kediler girmiş olur.

"Ba'de harabü'l Basra” diye söylenen, Türkçe'ye; "Basra yıkıldıktan sonra” diye çevrilen söz var. Buna benzer diğer sözler;

"Bayram geçtikten sonra susam yağını kafana dök”, "Üsküdar'da sabah oldu”… Hz. Ömer (RA), şöyle der;

"gençliğini eğlenerek geçiren, yaşlılığını ağlayarak geçirir.”

"Kötülüğü bilmeyen onun tuzağına düşer.”

"Allah'tan korkandan başka güvenilir kimse yoktur.”

"Gözü haramdan korumak, en güzel şehvet perdesidir.”

"Kötülüklerini öğrenmemek için kötülerle arkadaşlık etme”…

 

Kötülüğe düşmemek, keşke zehiri içmemek için Üç "İ”yi kullanmamız lazımdır.

Nedir üç "İ”?

Sevgililer sevgilisi Hz. Peygamber efendimize, beyazlar giyinmiş, üzerinde yolculuk alameti bulunan birisi gelir. Efendimiz, sahabe ile sohbet halindedir. Dizini, peygamberimizin dizinin dibine dayar ve;

"Söyle ya Muhammed, İslam nedir?” diye sorar. Efendimiz İslam'ı tarif eder. Sonra o yabancı kişi;

"pekiyi, İman nedir?” der. Efendimiz buna da cevabı verir.

Son olarak;

"İhsan nedir?” diye sorunca peygamberimiz;

"Soran, sorulandan daha iyi bilir bunu” cevabını verir. Ardından

İhsanı tarif eder.

"İhsan; Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Her ne kadar biz Allah'ı göremesek de, o, bizi görüyor.” Cevabını verir ve kaybolur gider.

Efendimiz;

"-Bu gelen kimdi, bilir misiniz?” der sahabiye. Onlar;

-"Bilmiyoruz ya resulallah” karşılığını verirler. Efendimiz;

"-Gelen Cebrail idi, size dininizi öğretmeye geldi.” Diye söyler.

Evet 3 "İ” dediğimiz şeyin birincisi; İman, ikincisi; İslam, üçüncüsü; İhsandır.

Bütün ibadetlerde, uygulamalarda ihsan önem kazanır. İhsanın olmadığı hiçbir hareket ve davranışın değeri yoktur. İhsan, bir çeşit gizli kameradır. İhsan olmazsa, ihsan şuurundan mahrum kalınırsa, vicdanın, merhametin faydası yoktur.

İhsansız, insan, adam olamaz. "İnsanı Kamil” anlayışında ihsan şuuru vardır. Âlimler, ihsanla irfan şuuruna ermişlerdir. Her aklı terleyen, aynı zamanda ihsani anlayışa sahip olandır.

İhsana sahip olmayanlar aşağıdaki şiire muhatap olurlar;

 

Kafanda Kırılsın Sopalar!

 

Ne olmuş aldıysa, bir kuru pasta,

Ya açtır, ya açık, ya da bir hasta,

Kırmışsın gönlünü, üzülmüş yasta,

Kalbinde kırılsın sopalar senin!

 

Bu gariban çocuk, yoktan yaralı,

Hiç bilir misin ki, çoktan yaralı,

Zalimin attığı, oktan yaralı,

Gönlünde kırılsın, sopalar senin!

 

Yardım etmiyorsun, niçin döversin?

Öğüt vermiyorsun, neden söversin?

Elden tutmuyorsun, nasıl göversin?

Ruhunda kırılsın, sopalar senin!

 

Sendeki bumerang, sana gelecek

Attığın sopalar, seni bulacak,

Adın sanın bitip, seni silecek,

Boyunu devirsin, sopalar senin!

Yazarın Diğer Yazıları