Yaşadıkça

Değerli gönül dostları! Hayat, upuzun bir yolculuktur. Her yaşayan, bu yolculukta kendini bulur. Acısıyla, tatlısıyla, iyisi ve kötüsüyle hayat yaşanan bir süreçtir. Bu süreçte, başkaları bizi ilgilendirdiği kadar, bizi de, başkaları ilgilendirir. Ama bu, "beni sadece başkaları ilgilendirir, ben başkalarına bakarım” deme hakkını bize vermez.

Yaşadıkça, bir hayat hikayesi. Herkesin mutlaka bir hikayesi var. Uzun veya kısa. Acı veya tatlı. Hayat bir hikaye dedik. Hayat hikayelerini daha doğrusu benim ve ailemin hikayesini "YAŞADIKÇA”adı altında kitaplaştırmak durumundayım. Zaman zaman sizlerle bunları paylaşmak istiyorum. Umarım beğenirsiniz;

 

Gazetecilik Aşkı

 

Küçüklüğünden beri okumak, iletişimci olmak istiyordu. Bütün hayali gazeteci olmaktı. Arkadaşlarıyla oyun oynarken tüm oyun kurgularını gazetecilik üzerine yapardı. Çocukken gerçi geç konuşmuştu. Konuşmalarını, abisi dışında kimse anlamıyordu. Annesi veya babası, mutlaka abisi vasıtasıyla demek istediğini anlıyorlardı. Konuşmaya başladıktan sonra da susturmak mümkün olmuyordu.

Aklı başında, gözü açık, hakkını Hakkı'da koymazdı. Okul çağı gelmişti. Kayıt için gittiğinde müdür yardımcısı imtihan etmek istedi. Bir elinin beş parmağını gösterdi ve;

-"söyle bakalım bir elde kaç parmak var?

Hemen cevap verdi;

-"tabii beş parmak.

Bu sefer bir parmağını sakladı;

-"pekiyi şimdi say bakalım kaç parmak var?

Deyince;

"bir parmağını sakladın, şimdi de dört parmak görünüyor.” Dedi.

Müdür yardımcısı;

"sen çok uyanık ve dikkatli bir çocuğa benziyorsun” dedi ve kaydını yaptı.

Evlerinin yakınındaki ilkokula kaydoldu. Abisiyle birlikte gidip geliyorlardı. Okula gittiği ilk günden itibaren öğretmenini ve okulunu sevmişti. Teneffüslerde tüm arkadaşlarını yönlendiren, oyun kurmakta mahir bir yapısı vardı. Liderlik vasfına sahipti.

-"Her işi ben yapayım, ben başkan olayım, insanlara ben yön vereyim” isterdi.

Öğretmeni onu sınıf başkanı seçmişti. Sınıfta disiplin ondan soruluyordu. Sınıf arkadaşlarının derdi, artık onun derdi olmuştu. Temizlikleri, ders çalışıp çalışmamaları, vaktinde okula gelip gelmemeleri… sanki öğrencilerin annesiydi. Okulda bir etkinlik olsa, o önde olurdu. Üstlendiği işi, temiz, zamanında ve başarıyla sonlandırırdı.

Öğretmeninin verdiği ödevleri herkesten önce bitirir ve teslim ederdi. Okula geç kaldığı, gelmediği gün yoktu. Verilen okuma fişlerini erkenden okurdu. Diğer arkadaşlarından önce okumayı sökmüştü. Evde babasıyla birlikte ders çalışır, babasının uyarısına mahal bırakmadan dersini bitirirdi.

Öğretmeni sınıfta çocukların, merak, arzu ve sevdiği meslekleri test etmek için küçük bir anket yaptı. Yalnız anketi yazılı değil de sözlü olarak yapmak istedi. Niyeti, öğrencilerin ifade gücünü, konuşma yeteneklerini ölçmekti. Şu soruyu sordu her bir öğrenciye;

-"Büyüyünce ne olacaksınız?”

Sıra buna gelince;

-"Öğretmenim ben büyüyünce gazeteci olacağım” cevabını verdi.

-"Neden gazeteci olmak istiyorsun?” diye sorunca bu, minyon, yaşından küçük gösteren ve görenlerin;

-"Bu, daha çok küçük, okula gitmesi mümkün değil” dedikleri çocuk;

-"Öğretmenim! Gazetecilik benim çoktandır istediğim ve sevdiğim bir şey. Hem gazeteciler doğruyu yazar, doğruyu söyler, doğru haber yapar, insanlara hep doğru yol gösterir, gazeteci, halkın gözü, kulağıdır. Gazeteci; vatanseverdir, olumsuzluklara sessiz kalmayan, üç maymunları oynamayan, aymaz olmayan kişidir…” diye cevap verdi.

Bu cevabı öğretmen zaten bekliyordu. Çünkü ondaki cevheri önceden hissetmişti.

Başarılarla dolu beş yıl geride kaldı. Mezun olma zamanı gelmişti. Öğretmeni, mezuniyet töreni için müsamerede görev vermişti. Görevi; bir gazetecinin serüveniydi. Rolü; Türkiye'de gazeteci olmak ve basının sorumluluğuydu. Bir muhabirin nasıl haber yaptığı, insanları nasıl yönlendirdiği, ön yargılarla nasıl halkın kafasını karıştırdığı, gazete patronunun isteği doğrultusunda devlet yönetimine muhalif tavırları oynayacaktı. Annesi, babası ve abisi birlikte okulda mezuniyet törenine gittiler. Kızlarının, müsameredeki rolünü merak ediyorlardı.

Okul yöneticileri, öğretmenler, veliler ve öğrenciler salonu hınca hınç doldurmuştu. Konuşma platformu süslenmiş, her yere Türk bayrakları asılmıştı. Şehitler, Türk büyükleri için Kur'an-ı Kerim ve saygı duruşu, okul müdürü ve sınıf öğretmeninin açış konuşmasından sonra müsamere başladı.

Öğrenciler birer ikişer sahneye çıkmaya başladı. Hepsinde heyecan vardı. Fakat minyon öğrenci öyle bir performans sergiledi ki, tüm salon alkışla yıkıldı. O performans, o kendinden büyüklerin konuşabileceği sözler karşısında herkes adeta dondu kaldı.

"Toplum olarak çok meraklıyız ve bilgi alışverişi yapmakta üzerimize yok. Hal böyle olunca başarılı gazeteciler çıkıyor. Mesleği edinmek ise işin kariyer kısmı var. Bu bahsettiklerimizden farklı olarak işin içine disiplin ve işleyişi giriyor gazetecilikte. Biz kendi yorumlarımızı da katarak yayıyoruz bilgiyi fakat bir gazeteci bilgiye ve belgeye dayalı olarak, işe yalan haber, şantaj, kirletme, karalama koymadan yapması gerekiyor haberlerini. Biraz daha işin bilgi kısmına girelim. Gazeteci, başkalarına kul, köle olmaz. Aklını, beynini gazete patronuna teslim etmez. Özgürdür o. Ben bu insanlara aydın derim


Yazarın Diğer Yazıları