Halk Hekimliğinde Bin Derde Deva Otlar - I-

Bundan bir ay kadar önce Koyunoğlu Müzesinde Koyunoğlu müze müdürlüğü, Selçuklu araştırmaları merkezi ve Konya Fikir Sanat ve Kültür Adamları Derneği'nin düzenlediği yaşayan Konya hafızası İkindi sohbetleri programında Halk Hekimliği üzerine güzel bir sohbetimiz olmuştu. Programa ev sahipliği yapan Müze Müdürü Hasan Yaşar kardeşimize ve O'nun şahsında geleneklerimizi kayıt altına alma konusunda hassasiyet gösteren diğer kuruluşlara teşekkür ediyorum. Burada yapmış olduğum konuşmadan siz Yeni Konya okurlarının da istifade etmelerinde fayda gördüğüm için burada özet bilgilerle sizlere o konuşmayı aktaracağım.

Bundan elli altmış yıl öncesinin sağlıkta ve ulaşımda yaşanan zorluklar karşısında gerek büyüklerin gerekse bilhassa çocukların hastalığında tedavi de faydalı olabilecek olan meyve, ağaç, ve bitkilerin faydalarını atalarından öğrendikleri şekilde uygulayan eli öpülesi büyüklerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Bunun yanı sıra da o günlerin kırsal bölgede vazgeçilmezi olan etinden ve gücünden faydalandığımız hayvanların hastalık ve yaralanmalarında nasıl bir tedavi uygulanacağını doğru dürüst okulda okumamış Baytarlardan ve diğer bilge insanlardan da bahsedeceğim. Batıl inançlardan, taşlardan, tekke ve türbelerden nasıl şifa umulduğunu bazı özel durumları da sizlere sunmaya çalışacağım.

Eskiden köyümüzde ana baba atalarımızın hastalandığımızda kullandıkları şifalı otların başında Gılabba (Gilabura) gelirdi. Bu meyve güze doğru üzüm salkımı şeklinde çoklu taneli olur, olgunlaştığı zaman kızarır kışın turşu veya salkımı ile serinde saklamak sureti ile tüketirdik böbrek taşların düşürülmesinde çok etken olduğunu bilirdik.

Alıç bu meyve bizim dağlarımızda bol ve ağaçları kamu ya aittir herkes gücü nispetinde toplar kış gecelerinde tüketirdik ama taze kalabilmesi kurumamamsı için onu samanın arasına gömer orada muhafaza ederdik C vitamini deposu olan bu bitki her hastalığa bilhassa kış vücut kırgınlığına şifa olurdu.

Yaban armudu (Ahlat) bunu olgunlaştığı zaman sapı ve tepesi temizlenir damlarda sergide kurutulur ya armut kurusu olarak ya da su değirmenlerinde öğütüp armut unu olarak kış gecelerinde tüketilirdi. Ayrıca birkaç tane kuru armudu aç karnına yenildi mi ishali keserdi.

Alıç C vitamini deposu, saman içinde muhafaza edilir ve grip hastalığı, halsizlik vücut kırgınlığında bol bol yenilirdi.

Kara meşe yaprağı, meşe çalısının külü karın ağrısı ve şerit düşürme için birebirdi.

Karameşe pelidini sobanın üzerinde kestane kebap yapıp peynir ile bazlamaya sıkıp yenirdi. Bu hem antibiyotik görevi yapar hem de vücuda çok fayda verirdi.

Adaçayı, ege yöresine has ama bizim Konya'da Takkelidağ gibi yüksek dağlarda da olur içimi hoştur. Kaynamış suya bir tutam çiçek konur şekerli şekersiz içilir.

Ayva yaprağı, nane, ve mavi çiçekli kekik de bu familyadandır vücuda kokusu ve içimi rahatlık verir Bu bitkiler tıpkı ıhlamur gibi tüketilirdi içimi hoş aromatik bir kokusu ve şifası olurdu.

Isırgan otu… Vücuttaki iltihaplanmayı alır mideyi rahatlatırdı. Mısır püskülü ile kaynatıp içilir idrar akışını kolaylaştırır, prostatı önler… Bunun haricinde insanların vücut derisinde oluşan ve geniş kızıllıklar oluşturan ve çok rahatsız edici bir hastalığı, ocak olsun olmasın hastalığın oluşumunu bilen bir kişi hasta erkek ise erkek kadın ise kadın tarafından ısırgan otu yaşı ya da kurusu bir bez ile tutulup ihlas okuyarak o kızarık yerlere vurulur dalama özelliği olan bu ısırgan vücudu dalamadığı gibi hasta bu ısırganı sürmelerinden haz alır ve hastalığı geçerdi.

Ayrıca bu ısırgan otu yerinden koparılıp bir tutam 5-6 bardak su ile kaynatılır soğumaya bırakılır sonra aç ve ya tok karına tüketilir, vücutta ki iltihaplanmayı alırdı. Bilhassa idrar yapmada zorluk çeken ihtiyar erkelerin idrar akışını kolaylaştırır.

Mısır koçanı püskülü, sinameki, ısırgan ve maydanoz 3 litre su ile beş dakika kaynatılır, içilirdi. Prostat oluşumunu önlediği ve idrarı kolaylaştırdığı vaki idi. Bu kür de kaynatılıp soğutarak tüketilir. Halen köyümüz insanları kullanıyor.

Ardıç Giliği tohumu kaynatılıp lapa yapılır lapası bir maliken arasına sarılıp karın üzerine sırt ağrısına veya her hangi bir vücutta ağrıyan yere sarılıp iki gün bekletilir bi iznillah hiç ağrı kalmaz. Bilhassa karın boşluğuna sarıldı mı mideyi çok rahatlatır. Bu ardıç ağacının meyvesi gilik dalından yere düşünce kurur yerde bitmez fide olmaz. Ancak bunun bir yiyeni var üveyik ve ya cırtlık denilen kuşlar yer dışkı olarak toprağa bırakır o zaman oradan biter ve ürerdi.

Kırk kilit otu denen bitki bizde dağ yoncası olarak bilinir kaynatılıp suyu dinlendirdikten sonra tok karına bir su bardağı olarak rahatsız olunca tüketilir mideyi rahatlatır.

Ceviz yaprağı ve nane bitkisi küçüklerde ve ya büyüklerde vücut ateşlenmesi ve inatla ateşin düşmemesine karşın ceviz yaprağı nane hastanın vücudunu kaplayacak şekilde sarılır ve üzeri örtülerek bir müddet yattıktan sonra ateşi mutlaka düşerdi. Bilhassa çocuklarda çok olurdu. Taze var iken kolay ama ya kışın analarımız onunda hazırlığını yazdan yapardı taze yaprakları toplar gölgede kurutur onları balya yapar saklar kışın hastalıklarda azıcık su epeleyip hastaya sararlardı.

Bal çok hastalığa şifa idi ancak onun nasıl kullanılacağını bilmek de marifetti. Örneğin bir yabancı cismin çöğür diken, veya çivi göze batması ile yaralanan göze hassasiyetinden dolayı bilge atalarımız bir cam parçasını havanda incecik ezer onu bal ile karıştırıp ağzında sulandırdıktan sonra gözün içine püskürtür gözdeki kanlanmayı alır körlüğü önlerdi.

(Devamı Haftaya)


Yazarın Diğer Yazıları