Dikey Yanlışımız

Reis söyleyince uyandık.

Fakat çok geç kalınmış bir uyarıydı.

1985'te yüksek tahsil için İstanbul'a gittiğimde Taksim'deki The Marmara Otel şehrin en yüksek binasıydı. Yolum her geçtiğinde hayranlıkla bakardım bu dev binaya. Şimdikilerin yanında belki gökdelen bile sayılmaz.

Sonra bir sevda başladı. Yükselttikçe, yükselttik.

Ve maalesef o rekor bizde. Avrupa'da en çok gökdelen Türkiye'de bulunuyor. (Yüksekliği 70 metreden fazla olan) En yüksekleri de bizde.

Gökkafes'i yıkacağız diye uğraşırken, Zincirlikuyu-Şişli-Levent hattını görmezden geldik. Boğazın silüetini mahfeden bu yapılardan kurtulmak artık mümkün değil. Keşke ta en baştan, boğazdan ve tarihi tüm dokudan uzak tutabilseydik gökdelenleri.

Bir itirafta bulunmalıyım ki, milletçe bir yükseklik kompleksimiz var.( galiba) Binalarımızı yükseltirsek batıya ulaşacağımızı mı sandık, bilmem.

Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Özkafa'nın yapımına karar vermeden önce düzenlemiş olduğu istişare toplantılarının birinde ben de bulunuyordum. Şimdi Kule Site olarak bilinen şehrimizin en yüksek binası yapılmadan önce yapılıp yapılmamasını değil, nereye yapılması gerektiğini istişare ettik. İtiraf etmeliyim ki, yanlış yapmışız.

Batı, yüksek bina sevdasından çoktan vazgeçti. Ama batıda daha önce yapılan yüksek binalar kafalarına göre yerlere yapılmadı. Yüksek binalar için özel yerler tespit edildi. Oralara yapıldı. Şehrin tarihi dokusundan ve eski ana omurgasından uzak tutuldu. New York'taki Manhattan, Paris'teki La Defense bölgeleri buna örnek gösterilebilir.

Olan oldu, geçen geçti. Şimdi ne yapabiliriz, ona bakmalıyız.

Konya sanıldığı gibi imarın kolayca gerçekleştirilebileceği, cetvelle şehir planlaması yapabileceğiniz bir şehir değil. Herkes, düz arazi yapısına bakıp öyle sanıyor. Ama hakikat öyle değil.

Konya bir tarih şehri. Nereye kazma vursan tarih fışkırıyor. Bu nedenle, sorunlu birçok bölgeye kazma vurmaya çekiniyorsunuz. Başlatılan birçok projenin bu yüzden yıllarca sürüncemede kaldığını herkes biliyor.

Diğer yandan, Cumhuriyet dönemi ile başlayan, gecekondu olmayan ancak gecekondudan da farkı bulunmayan o kadar çok yapı var ki, bir anda hepsini yıkıp yerine yenilerini yapmak mümkün değil.

Konya için birçok şey söylenebilir. Ancak, Türkiye'yi sık sık gezen birisi olarak gururla söylemeliyim ki, Konya her şeye rağmen Türkiye'nin en planlı şehri.

Ama yine de Cumhurbaşkanının dikey yapılaşmaya dikkat çektiği bu son konuşmasını milat olarak kabul etmek gerekir.

Her şeye rağmen Cumhuriyet dönemi yapılarımızın bulunduğu bir butik mahalleyi keşke olduğu gibi koruyabilsek. Dar sokakları, yüksek bahçe duvarları, küçücük bahçesi ve kerpiç yapılarıyla bir mahalleyi toptan geleceğe miras babında korumak gerekir diye düşünüyorum.

O herkesin birbirini aile fertleri gibi tanıdığı, herkesin birbirini koruyup gözetlediği, hayatın evlerin dışında sokaklarda da birlikte yaşandığı sıcacık mahallelerden birini… Sizce de iyi olmaz mı?

Son yıllarda iş makinelerinin kürüyerek düzlediği o mahallelerde aslında kürünenin yakın geçmişimiz ve anılarımız olduğunu idrak ettiğimizde çok geç kalmış olacağız.

Ve yine keşke, aynı şekilde ama bu sefer sağlıklı ve dayanıklı mahalleler inşa edebilsek. Konya'nın zenginleri ve aydınları da buralarda kalarak, yatay şehirleşmeye destek verseler. Ne dersiniz?


Yazarın Diğer Yazıları