70 Yıl Önceki Köyü Şehre Bağlayan Telefon -1-

1950'li yılların başı idi aklımda kaldığı kadarı ile köyümüz nahiye olarak bağlı bulunduğu Hatıp Nahiyesinden Devlete göre daha yakın iletişim kurmak ve olaylara erken yetişebilmek adına o Yıllarda nahiye olan Hatunsaray'a bağlandı. Oysa biz köylüler için Hatıp 18 km uzaklıkta olan Hatunsaray dan 35 km uzaklıkta olan Hatıp'a bağlı kalmak daha iyiydi. Sebebi ise o yıllarda Konya ye geliş gidişler vasıtanın olmayışı yada navlumu (taşıma ve Yük ücreti) pahalı olduğu için köylülerimiz Karadiğin Çayırbağı Beybes Kozağaç köyleri üzerinden Eşekler ile yükünü taşımayı Konya ya yayan gidip gelmeyi tercih ederdi, E hal böyle olunca karakolda ve ya nüfus idaresinde bir işi olacaksa yol üzerinde olan bu nahiyede yapma imkanı kolaydı 18 Km lik Hatunsaray bize göre daha uzaktı. Ama dövlet böyle münasip görmüş ise boynumuz kıldan ince idi.

Nahiye müdürlüğü Nüfus müdürlüğü ve candarma karakolu da Hatunsaraya gelmişti, peki haberleşme nasıl olacaktı? Günümüzdeki cep telefonları ev telefonları internet hayal bile edilemezken dövlet telini vermiş köylülerimiz basit meşe dallarından direklerini temin etmiş işçiliğini yine köylülerimiz yapmış 18 km Hatunsaray'a ir telefon hattı çekilmiş köy muhtarlığı odasının bir ufak bölmesine de manyatolu bir telefon konuvermişti. O yıllarda devlet adamı muhtar candarma dendi mi insanlar çok korkardı. Nasıl korkmasınlar candarma gelir adam döver. Ormancı gelir köylüyü döver tütün kolcusu gelir döver, tahsildarı bile adamı döver neden çünkü dövlet adamı insanlar ise dövlete saygılı. Zannederim dört yaşlarında idim anacığım ineği biraz geç sağmış köyün çobanı da sığırları sürmüş otlamaya anam dedi ki guzum şu ineği çobana yetiştir dedi zaten inek gideceği yeri bildiği için bana sadece ona hoh diyerek kovalamak düşüyordu. İneği çobana yakın yerde yetiştirdim dönüyordum köyümüz yüksek bir yerde olduğu için üç tane Devrek denen yerden çıkılırdı işte onlardan biri bizim mahallemiz olan Allı mahalle devrengi idi. Bir atlı adam köye doğru gelirken bir yaşlı köylümüzde öküzlerini eşeklerini salmış tarlasına ekin ekmeye gidiyordu atlı adam kendinin belki iki yaşı daha fazla olan köylüye ulen muhtarın evi neresi diye sordu. Adam elinde çift sürerken kullandığı uzun övendire ile zaten yakın olan muhtarın evini işaret edip gösterdi. Alı bir den kızdı köpürdü ulan sen bana nasıl elinde değnekle ev tarif edersin önüme düşüp göstermezsin dedi elinde kamçı ile atın üzerinden adamı dövmeye başladı ben korkumdan orada bir kavak ağacının dibine pustum kaldım yazık köylü vurma beğim vurma göstereceğim diye atın önünde dizlerinin üzerinde koşmaya çalışıyordu.

O korku ile babama rahmetliye durumu anlatınca merak etti kimmiş diye evimize yakın olan muhtarın evine gidip baktı geldi merakla yüzüne bakan anacığıma görür müsün len garı bu köylünün halı nice olacak goca yetmiş yaşındaki adamı döven tahsildarmış dediğini hatırlıyorum.

O yıllarda muhtarda çok yetkili idi öyle köy muhtar odasına her önüne gelen desdursuz giremez hele genç çocukların filan varacağı dert anlatacağı yer değildi. Köyde iki komşu arasında bir anlaşmazlık olsa Muhtar ve azalar toplanır ya odada ya da olay yerinde bilirkişilerin katılımı ile keşif gider orada hal edilir davayı kaybeden keşif parasını öderdi.

Köy muhtarını aşan bir böyük dava olursa Nahiye müdürü çağrılır olayı o hallederdi o da içinden çıkamaz ise olay mahkemeye öyle intikal ederdi. Bir gün babam ile köy muhtar odasına gitmiştim babam bana odanın girişinde bir sandalye verdi şurada otur ben işimi bitireyim gidelim guzum dedi sandalyede oturmayı heç görmemişim onun üzerinde oturamadım saygısızlık olur diye babam gelinceye kadar sandalyenin yanında ayakta durdum.

Orada babamı beklerken o yukarıda anlattığım telefon odasına çok yakındım köyümüzün kahyası (tellalı) Tatış Mehmet'i emmi benim başımı okşayıp o telefon odasına geçti içerde de hararetli bir dava görülmekte idi sanırım. İçerden Muhtar Mehmet emminin gür sesi geliyordu kahyaya seslenerek çabuk ol Memet Hatunsaray candarmayı ara Şehirde Merkez candarmayı bağlasınlar ecele bir müfreze göndersin bu gidiyi (suçlu) alıp getsinler eşek sudan gelinceye kadar dövsünler de muhtara garşı gelmek neyimiş görsün diyor. Kahya Mehmet emmi de temam Mıktar (muhtar) hemen arayyorum dedi. Ben göz ucuyla aralık kalan telefon odasına bakıyordum Kahya emmi manyatoyu çeviriyor alo Hatunsaray sen çık aradan Gilissira muhtarı Candarma merkez Gomutanı ile görüşecek diye avazı çıktıkça bağırıyor içerdeki suçlu ise. Yapma etme Mıktar ben ettim sen etme bir daha böyle hata yapmam diye acıyla dil döküyordu çünü Konya dan candarma demek suçlunun en az bir hafta kodeste kalması demekti. Aslında tatış emminin Muhtar anlaşması ile palavra yaptığını bilmiyor Muhtara yalvarıyordu. Bunun böyle olduğunu babam anlatmıştı. İşte o yıllarda köyde muhtarlık yasağına uymayanlara muhtar ceza verirdi şimdiki gibi hem mahkemeler böyle eften püften şeylerle meşgul edilmez hem de basit olaylar yerinde hal edilirdi. Evlenme geçimsizlikleri dahil olmak üzere bir çok olayı muhtarlık ve ya Nahiye müdürlüğü hal yoluna koyardı. O günün Muhtarları gelen devlet memurunu ağırlayacak yedirip içirecek otel yok han yok yatılı gelen memurların evinde istirahatını sağlayacak şayet muhtar fakir birisi ise hem o iflas eder hem de köyün işleri hem köyde hem de resmi dairelerde düzenli yürümezdi. Şimdi muhtarlara bol maaş verdik elinden bütün yetkileri aldık sorumluğu aldık ne var bu zamanda muhtarlık yapmaya ekmek elden su gölden hiçbir yaptırım görevi yok devlet imanlar ise çok.

Yazımı köyümüzde yaşandığı anlatılan bir hatıra ile bitireyim. (Devamı var)


Yazarın Diğer Yazıları