Hocanın da Doktorun da Emeklisi Olmaz

Geçen gün emekli müftülerimizden Süleyman Yüksel Hocamla görüştüm. Çumra ilçemizde müftülük yaptıktan sonra yıllarca Avrupa'da görevli olarak kaldı, vaazlarıyla insanları tenvir etti. Süleyman Hocamızın vaazlarının ayrı bir tadı var, konuşma üslubunda ayrı bir güzellik ve letafet var. O yüzden cemaat kendisini çok sever. Sağ olsun, ayda da olsa ekmeğini yediği Çumra'yı bırakmaz, gelir, Ulu Camii'de Cuma vaazını yapar,  dostlarıyla görüşür ve Konya'ya döner. Keşke bütün hocalarımızda onun kabiliyeti, vefası, samimiyeti, azmi ve gayreti olsa diyorum.

    Süleyman Hocamla hal-hatır sohbetinden sonra Konya'da ne ile meşgul olduğunu, emekliliğini nasıl geçirdiğini sordum. Mahalle camiinde vaaz vermeye devam ettiğini söyledi. Dedim, iki kişinin emeklisi olmaz, bunlar Hoca ile Doktor. Hocalar emekli oldum dese bile olamaz, emekli olup bir kenara çekilemez. Çünkü o ilmin vebali ve sorumluluğu var. Cemaat soru sorunca Hoca emekli de olsa cevap vermek zorunda. Dua isteyene dua etmek, nikah duası yaptırmak isteyene yardımcı olmak, cenaze taziyesinde Kur'an okumak ve teselli cümleleri kurmak mecburiyetinde. Yani hoca, müftü, imam, ne sayarsan, ölünceye kadar hocadır, müftüdür, örnek ve rehber olmak durumundadır, "Emr-i bil maruf Nehy-i anil münker” (iyiliği emretmek kötülükten nehyetmek) görevini, yani tebliğ görevini yapmak üzerine farzdır, her hocanın, hatta her müslümanın, tıpkı namaz kılmak gibi.

    Evet, hocaların misyonu, görevi emekli olunca bitmez, tıpkı namaz gibi, oruç gibi. Yaşadıkça okuduğu ilmi yaymak ve öğretmek mecburiyetindedir hocalar. Yani emekli olmakla üzerindeki tebliğ farziyyeti düşmez. Aksine görevi çoğalır hocaların, tecrübesi arttıkça insanlar kendisine daha çok müracaat eder. Bu ulvi görevden kaçamazlar.

  Doktor da aynı şekilde. İnsanlar doktorları kolay kolay emekli yapmaz. Yürüyemez ve konuşamaz hale gelinceye kadar doktoru, dostları, hastaları bırakmazlar, muayene olmaya, bilgisinden faydalanmaya devam ederler. Çünkü insan sağlığıyla ilgili ilim öğrenmek, bu ilmi öğretmek ve uygulamak farz-ı kifayedir. Sağlığı korumak da farzdır. Dolayısıyla hasta olanın doktora gitmesi farz olduğu gibi, doktorun bilgisiyle faydalı olması da farz. Hasta doktora gitmekle farz bir görevi ifa ediyor, doktor da hastaya bakmakla farz bir görevi yerine getiriyor. Hastanesi, yazıhanesi olmayan emekli doktorların çoğu evini muayenehane olarak kullanır.

     Hukukçuları da emekli olmayanlar listesine ekleyebiliriz. Onlar da insanlara yol göstermek durumundadır. Hukuk bilgisi her zaman muhtaç olunan bilgidir, bunu da kimse hapsedemez.

   Evet, hocaları, daha doğrusu imamları şahsen üç sınıfa ayırıyorum. Bir kısım hoca var ki camiye ve cemaate yüktür. Maaş için imamlık yaparlar; ne bilgileri, ne dinletecek sesleri ve konuşmaları vardır. Bu tür hocalar bir an önce emekli olup o mihrabı ve minberi ehline, yani daha kabiliyetli, çalışkan ve ihlaslı insanlara bırakmalıdır. Bir kısım hoca var ki,  konuşma ve ses kabiliyetinden mahrumdur ama çalışkandır, sıcaktır, cemaate ve camiye hizmet etmekten geri durmaz, maaşını helal ettirmek ve cemaatine faydalı olmak için elinden geleni yapar, Kur'an öğrenmek isteyenlere Kuran öğretir, hastaları ziyaret eder, herkesin ihtiyacına koşar. Bunlar bilgisiyle olmasa da ahlakıyla hocadır. Öncelikle gereken de budur. Bu tür hocalar sesleri olmasa da cemaat tarafından sevilir, sayılır. Bir kısım hoca da var ki, birçok kabiliyete birlikte sahiptir. Konuştu mu dinlenir, dinletir, okudu mu ruhları rahatlatır, gönülleri coşturur. Sesiyle, belagatiyle, bilgisiyle tam bir hocadır bunlar. Bu tür kabiliyetli hocalar, bir de ihlas ve samimiyet sahibiyse değme keyfine. İşte camileri dolduranlar, dini sevdirenler bu özel kabiliyetli ve samimi hocalardır. Allah onların adedini artırsın. Süleyman Yüksel Hocam da onlardan biri. Allah selamet versin.

   Bugün ülkemizin ve milletimizin birinci görevi, samimi ve kabiliyetli hocalar yetiştirmek. İmam- hatip okullarını, onlara ek Kur'an kurslarını daha canlı tutmak ve buralara kabiliyetli ve zeki çocuklarımızı göndermek öncelikli görevimiz. Nesillerimizi ihya ve inşa edecek onlar, bizlere doğruyu ve güzeli gösterecek onlar, tarihteki misyonumuzu tekrar bize kazandıracak yine onlar, yani gerçek din alimleri. Onun için Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuş: "Kıyamet günü şehitlerin kanıyla alimlerin mürekkebi tartılacak ve alimlerin mürekkebi ağır gelecek”. (Çünkü Şehitliğin faziletini öğretenler alimlerdir). 

     Bu arada geçen hafta vefat eden, Çumra Ulucami imamlarından Hafız Mehmet Ekiz Hocamızı da rahmetle anmak istiyorum. O da ilmiyle amil, vazifesiyle kamil hocalarımızdan biriydi. Konya'mızın meşhur hafız hocalarından Ağazade Osman Efendinin ve Hakkı Efendinin talebelerindendi. İmamlık yaparken izin bilmezdi, kullanmazdı, kalp kırmazdı. Her haliyle güven telkin ederdi. İmamlık yapmakla yetinmedi, yüzlerce öğrenciye Kuran öğretti, onlarca hafız yetiştirdi. Çumra'da güzel hatıralar ve eserler bırakarak gitti, hayırlı evlatlar bıraktı. Oğlu Sami Ekiz Konya müftümüzün şoförü. Merhum Mehmet Ekiz hocamdan çok şey öğrendim, hep ahlakını örnek aldım. Allah makamını, mekanını cennet eylesin, bizlere de şefaatçi kılsın.


Yazarın Diğer Yazıları