10 KASIM’IN ARDINDAN

29 Ekim 2019 tarihi itibariyle Cumhuriyetimiz 96 yaşını doldurmuş durumda. 1950 yılına kadar olan 27 yıllık dönem, demokratik anlamda tam bir Cumhuriyet değildi. Gerçek Demokratik Cumhuriyete, yani çok partili sistem dediğimiz demokrasiye biz bundan 69 yıl önce kavuştuk ve bu arada dört kez darbe fasılaları gördük, bugüne kadar ağır aksak bu sistemi sürdürdük. Son bir yıldır da rejim Cumhuriyet kalmak üzere iki başlı parlamenter sistemden çıkıp tek başlı Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) sistemine geçtik. Henüz Başkanlık sisteminin meyvelerini tam toplamış değiliz. Henüz Başkanlık sisteminin kurumlarını yerli yerine oturtamadık, kanunlarını çıkartamadık, bir geçiş süreci yaşıyoruz. Bu geçiş sürecinden sonra Başkanlık sisteminin meyvelerini topladıkça, beş yılda bir yapılan seçimlerle istikrarlı bir yönetimin bize kazandırdıklarını daha iyi anlayacağız.

Evet, son yüz yıllık Cumhuriyet dönemi, bilinen iki bin yıllık Türk tarihinin sadece bir küçük parçası. Bizim tarihimiz yüz yıl önce başlamış değil, yüz yıl önce var olan köksüz bir millet de değiliz. Cumhuriyetin payandalarını oluşturan Meclis, Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, Emniyet gibi kurumlarımızın hemen hepsinin 150-200 yıllık tarihleri var. Yani pat diye Cumhuriyete geçmedik, Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet dönemleri gibi birçok modernleşme evrelerinden sonra Cumhuriyet rejiminde karar kıldık. Asılında biz 1876 yılından itibaren meclisli, seçimli sisteme geçtik. Rus, Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarından dolayı geliştiremediğimiz sistemin1923'te sadece adını koyduk ve hanedanlığı kaldırdık. Batının birçok ülkesinde ve Japonya'da krallıklar ve hanedanlıklar sembolik olarak devam ettiği halde sistemleri Cumhuriyet olarak bilinir. Bizde Padişahlık sembolik olarak devam etse de, biz yine devlet olarak Cumhuriyeti benimsemiştik ve geçecektik. Mustafa Kemal'in yaptığı, bu süreci hızlandırmak oldu ve bu sisteme dramatik bir şekilde geçtik. Dramatik bir şekilde hanedan ailesini kovduk ve yerine padişahtan daha yetkililer geldi. İlk yıllarda öyle acılar yaşandı ki ağzını açan asıldı, başını gösteren kesildi. Bu millet bu olup bitenleri sabırla karşıladı, bir daha bölünmemek, parçalanmamak, acılar yaşamamak için birçok baskıyı ve yasağı sineye çekti.

Bugün kimse padişahlığın özlemi içinde değil. Cumhuriyet rejiminden herkes memnun. Bu millet sadece özellikle 2003 yılından önceki yasaklardan ve baskılardan memnun olmadı, rahatsızlıklar yaşadı, birçok haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz kaldı. Geleneğine ve kültürüne bağlı mütedeyyin insanlar, tesettürüyle, başörtüsüyle kızını okutmak istedi okutamadı. Kadınımız başörtüsüyle kamuda görev almak istedi kabul edilmedi. Cumhuriyet sadece kılık kıyafet dayatmasına indirgendi. Birinci Dünya Savaşında ve İstiklal savaşında başta İngilizler olmak üzere yedi düvelle mücadele ettik. Bizi yok etmek isteyenlerin sonra sistemlerini aldık, onlar gibi yaşamayı seçtik ve o barbar devletleri kendimize idol yaptık, barbar medeniyetlerini muasır medeniyet diye nesillerimize empoze ettik. Kendi ak ve pak tarihimizi ise karaladık, yuhaladık. Bizi altı yüz yıl yöneten hanedanımıza ülke topraklarını haram ettik.

Son yüz yılda öyle değişimler yaşadık ki, dil noktasında dedelerle torunlar birbirini anlayamaz oldu, yüz yıl önceki yazılanları bugünkü nesil okuyup yazamaz hale geldi. Bugün eski mezar taşlarımızı okuyamıyoruz, sanki başka bir coğrafyadan mülteci olarak geldik. Avrupalı yılbaşında ne yapıyorsa, manevi konulara nasıl tepki veriyorsa, nasıl yiyip içiyorsa, büyüklerine nasıl davranıyorsa, nasıl selam veriyorsa, nasıl giyiniyorsa, nasıl evleniyorsa, biz de aynısını yaptık, yapıyoruz(!) Burada yapılan yanlışları artık tartışabilmeliyiz.

Evet, Cumhuriyet hepimizin benimsediği ve vazgeçmeyeceği bir yönetim sistemidir. Asla giyim kuşama, yiyip içmeye, kerhaneye meyhaneye indirgememeliyiz. Hür irademizle yöneticilerimizi seçmek ve seçtiklerimiz eliyle yönetilmekse Cumhuriyet, bu bizim tarihimizin köklerinde var, dört halife de böyle seçilmiştir. Azınlıkların haklarını korumak ve farklı inanışlara hoşgörüyle yaklaşmaksa, din ve fikir hürriyetiyse Cumhuriyet, bu Osmanlı'da fazlasıyla vardı. Avrupa'nın tekniğini ve ilmini almaksa Cumhuriyet, bizim Peygamberimiz, "İlim Çin'de de olsa gidin alın” buyurur ve Kur'an'ımızın ilk emri "oku” diye başlar. Yani biz hanedanlık hariç asırlar boyunca Cumhuriyet rejiminde olduğu gibi hür yaşadık. Bizde Avrupa'da olduğu gibi despot idareciler, kilise baskıları, derebeyler ve engizisyonlar olmadı. Kanlı mezhep kavgaları yaşamadık. Bizim mezheplerimiz birbirini tekfir etmedi. Son iki asırda ilmi gelişmelerin arkasında kalmışsak, teknoloji yarışını kaybetmişsek, bunu sisteme bağlamak yanlıştır. Son asırda Arapları petrolleri tembelleştirdi, bizi çektiğimiz acılar kamçıladı, daha çok çalıştık. Bugün kaybettiğimiz teknoloji yarışını kazanmak üzereyiz. Bugün diğer Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden daha ilerde isek, bu insanımızın çalışkanlığındandır ve Osmanlı gibi bir süper gücün varisi olmamızdandır. Biz dün kurulmuş bir devlet değiliz, diğer Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslanamayız.

Sonuç olarak, "Atatürk bizi yoktan var etti, sıfırdan bizi bir millet ve devlet yaptı, modernleşme ve gelişme tarihimiz Cumhuriyetle başladı” gibi cümleler ve yargılar hiç doğru değil. Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Rauf Orbay ve Rafet Bele gibi Mustafa Kemal de, Kurtuluş Savaşımızda önde olan komutanlardan biridir ve hepsinin önünü alarak Cumhuriyet rejiminin adını koymuştur. Bu millet de buna karşı durmamış ve benimsemiştir. O arada yaşadığı baskıları ve mezalimi de sineye çekmiştir. Çünkü henüz yaraları sarılı değildir, yok ve yoksuldur, dış dünyaya karşı büyük bir zafer kazanmıştır. İç hesaplaşma ve yarışma zamanı değildir. Bugün Mustafa Kemal Atatürk, artık tarihimizin önemli bir parçasıdır ve Cumhuriyetimizin de kurucusu olarak bu millet tarafından hep anılmaya devam edecektir. Kimse Atatürk'ün ticaretini yapmasın ve burada siyasi rant devşirmesin. Atatürk, hatasıyla sevabıyla bu milletin bir gerçeğidir.


Yazarın Diğer Yazıları