Kendinden Önce Kardeşini Düşünmek

Maksim Gorki;

"Bir sürü dostunun içinde elbet düşmanların olacak ama unutma ki onca düşmanın içinde belki seni dostun vuracak” der.

 

 

 

Nereye Gitti?

Karlar altında kardelen gibi gülebiliyor musun?
Soğuğa, sıkıntıya rağmen sevebiliyor musun?
Sahi; "sevgi" nereye gitti?
Bir kadın adı ve isim olarak mı kaldı dillerde?
Yoksa solmuş, pörsümüş bir gül gibi ellerde?
"Sana geliyorum sevgilim" diye yürünen yollarda?
Bu sözler edebiyatta mı kalacaktı;
Yunus ne güzel demiş mi olacaktı?
Mesnevi'de şiir mi bulacaktı?
Resul sevgiden söz ediyor;
Yaratan; "sevgisiz kalmayın diyor!
Sevgi nedir mi?
Âdem olmak, Havva olmak, Hacer olmak…
İbrahimce ateş içinde gülü bulmaktır.
Nuh gibi Dermesil'i suya boğmak,
Musa olup, Firavun sarayında sefa bulmak,
Âsiye olup, zalim yanında Hakka ermektir.
İsa gibi; "teslise geçit yok” diyebilmek,
Muhammed şuurunda hicrete yol almaktır!




 

Ne büyük bir meziyet; "benden önce kardeşim layık bu işe” diyebilmek.

 

 

Îsâr; başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacından önce düşünmek, muhtaç olduğu hâlde, elindeki malı muhtâç olana verip, yokluğa katlanmak demektir.

İnsana lazım olan şeylerde îsâr yapılır, ibadetlerde îsâr yapılmaz. Meselâ, câmide birinci saftaki yerini başkasına vermez. Namaz vakti gelince abdestsiz kimsenin abdest suyunu, başkasına îsâr etmesi, vermesi doğru değildir. Bir kimsenin hakkını geri vermek, ona olan borcunu ödemek, adâlet olur. Hakkından fazlasını vermek, ihsan olur. Muhtaç olduğu malını başkasına vermek, îsâr olur.

Abdullah bin Cafer'i, halife hazret-i Muaviye çok severmiş. Her sene, kendisine on milyon dirhem gümüş, maaş verirmiş. Halifeye;

-Abdullah bin Cafer'e her sene neden bu kadar çok para verip, devletin hazinesini boşuna sarf ediyorsun?” diye sorduklarında;

-Ben bu malı, Abdullah bin Cafer'e vermiyorum. Medine-i münevverenin fakirlerine veriyorum. İsterseniz araştırın” demiş.

Araştırıyorlar ve gerçekten de, Abdullah bin Cafer'in, paraların hepsini fakirlere, yetimlere verip kendisinin ve ailesinin fakirlik içinde yaşadığını görürler...

Îsar, Peygamber efendimizin ahlâkındandır, Allahü teâlânın sevdiği bir huydur. Her Müslüman, hiç olmazsa ömründe bir kere bile olsa îsar etmelidir.

Müslüman, arkadaşına, misafirine her şeyin en iyisini verir, vermelidir. Kendine lâzım olmayanı, herkes verebilir ama kendi ihtiyacı olan bir şeyi verebilmek, kolay bir şey değildir. Bunu ancak Peygamber efendimizin ahlakı ile ahlaklananlar yapabilir.

Vaktiyle bir tüccar, ticaret için gittiği başka bir memlekette hamama gitmiş. Bakmış ki hamamda hizmet eden tellak, aynı kendi hocasına benziyor. Kendi kendine, acaba gerçekten o mu, değil mi diye şaşkın şaşkın bakarken, hocası;

-Evladım, yanlış görmedin, evet ben senin hocanım. Neden bu hale geldin diye bana sor. Sor ki ben de anlatayım. Herkese de bunu haber verin ki, ibret olsun demiş. Hocasının ısrarı üzerine, bu hale düşmesinin sebebini sormuş. Hocası demiş ki:

-Bir gün bizim eve bir misâfir geldi. Balık ikram edecektim. Mutfakta balığın kılçıksız yerlerini kendime ayırdım, kılçıklı taraflarını da misafire verdim. Bu hal, Allahü teâlânın gazabına sebep oldu. Neyim varsa hepsi gitti, hiçbir şeyim kalmadı. Hatta canını verircesine seven talebelerim bana düşman oldu. Çocuklarım bile beni terk etti, aç kaldım. Hiçbir yerde iş bulamadım. İş bulabilmek için şehir şehir dolaştım. Ancak senin de gördüğün gibi ancak bu işi bulabildim. Herkese beni anlatın ki, bu halim onlara ibret olsun ve hiç kimse böyle yapmasın!..

Îsarın en güzel örneği, Peygamber efendimizin Ashabında görülmüştür.

 

Her peygamberin, Peygamber olarak seçilmesinin bir sebebi, güzel bir huyu vardır. Peygamber efendimize de;

-Ya Resûllallah, sizin Peygamber olmanıza hangi huyunuz sebep olmuştur?” dediklerinde, Peygamber efendimiz;

-İsardır buyurmuşlardır. Yani kendisine lâzım olanı verebilmektir...


Yazarın Diğer Yazıları