Bu Ülkenin Düşmanı Neden çok?

Bir ülke ki, zengin yeraltı kaynaklarına sahipse, o ülkenin düşmanı çoktur. Çünkü sömürgeci gelişmiş ülkelerin maden kaynaklarına, fosil enerjiye, hammaddeye ihtiyacı var. Bir ülke ki, stratejik bir coğrafyada ise, enerji kanallarının ve ticaret yollarının üzerinde ise, o ülkenin de düşmanı çoktur. Çünkü güçlü ülkeler güçlü kalabilmek için stratejik konumdaki ülkeleri baskı altında ve kendisine bağımlı tutması gerekir. Bir ülke ki, tarihte abilik ve hamilik yapmak gibi büyük bir misyona sahipse, dünya liderliği yapmışsa, o ülkenin de düşmanı çoktur. Çünkü o tarihi misyonuna dönme, o ülkenin tekrar ayağa kalkma, tarihteki misyonunu üstlenme ihtimali vardır.

    Bizim ülkemize baktığımız zaman, bu üç avantaja da, bu üç güzelliğe de, bu üç nimete de sahiptir. Dolayısıyla düşmanımız çoktur. Her ne kadar fosil yakıt dediğimiz petrolümüz ve doğalgazımız yoksa da, "bor” gibi geleceğin yakıtı maden kaynaklarımız, dört mevsimde güneşimiz ve üç yanımızda denizimiz var. Enerji ve ticaret yollarının, tarihi ipek yolunun üzerindeyiz. Üç kıtayı birbirine bağlayan kavşak bir noktadayız. Napolyon'un dediği gibi dünyaya başkentlik yapabilecek İstanbul gibi bir şehrin sahibiyiz. Yine tarihte en eski uygarlıkların yaşadığı, en uzun yaşamış imparatorlukların kurulduğu bir coğrafyadayız ve tarihin süper gücü Osmanlının devamıyız. Bütün bu güzellikler bize hem avantaj sağlıyor hem de güvenlik açısından dezavantaj oluşturuyor. Yani bizim düşmanımızı çoğaltıyor. O yüzden bu ülkenin insanı da, hükümeti de uyanık olmalı, uyanık durmalı. Özellikle kendi silahını yapmalı, güvenlik aparatlarına sahip olmalı. Başkalarına, NATO gibi kuruluşlara güvenerek güvenlik tedbirlerini ihmal etmemeli.

     Evet, seksenli yıllardan beri bir terör belasıyla karşı karşıyayız. Bugün terör örgütleri daha da çeşitlendi, yenileri türedi, türetildi. Dün pkk ve dhkp-c vardı, bugün DEAŞ, PYD, FETÖ ve benzeri bir sürü örgüt var. Kimileri dini kullanarak beyinleri yıkıyor, kimileri parayla kendisine eleman topluyor, kimileri ajanlık yaparak güçleniyor. Hepsi de dış ve iç güçlere sırtını dayayarak, bu ülkenin düşmanlarıyla işbirliği yaparak hükümetlere kafa tutuyor. Devlet kurumlarına sızmaya çalışıyor. Herkes biliyor ki bu ülkeyi silah gücüyle yıkmak, bu coğrafyaya silah gücüyle sahip olmak mümkün değil veya çok pahalı. En iyisi bu ülkeye içten bölmek, çökertmek ve diz çöktürmek. Şok şükür, başımızda o karakterde diz çökecek, boyun eğecek bir lider yok. Bu milletin en büyük şansı, böyle bir konjonktürde cesur, güçlü ve zihni bağımsız, itikadı sağlam bir lidere sahip olması. O lider ki her gün bir suikastla karşı karşıya, ama Allah koruyor, kolluyor, bu milletin dualı insanlarının sayesinde yaşamaya ve bu ülkeyi ayakta tutmaya devam ediyor.

     Geçen de yazdım, Fetullah gibi, Adnan Oktar gibi din bezirgânlarının elinden hu milletin çocuklarını kurtarmalı. Bu inanç sömürücülerine fırsat vermemeli. Ülkenin içinde iyi bir istihbarat ağı kurup bu terör çeteleriyle, sahte hoca müsveddeleriyle mücadele etmeli, bunların yuvaları dağıtılmalı, bunların iletişim kanalları kesilmeli, bunların sapık ideolojileri anlatılmalı ve bunlara gidenlerin önü kesilmeli, taze beyinlere sahip çıkılmalı. Onun için okullarımızın müfredatı tekrar gözden geçirilmeli, sağlam bir din bilgisi verilmeli.

     Güvenlik- özgürlük dengesi iyi kurulmalı, önce güvenlik denmeli. Zira güvenlik olmadan özgürlük olmaz. Demokrasi diye diye maazallah domates gibi ezileceğiz. Ezilmeden, üzülmeden o din bezirgânlarını üzmeliyiz. Bu milletin bin yıllık inancı bu kadar ucuz olmamalı. Bu ülke yol- geçen hanı olmamalı.


Yazarın Diğer Yazıları