Devlete Arkasını Dayayan Dayı Oluyor

Bilindiği gibi bir milyon civarındaki taşeron işçisi kadrolu kamu işçisi oldu. Patronların iki dudağı arasında endişeyle bekleyen, bugün işten atalarsa diye her gün korkuyla yaşayan binlerce işçinin yüreğine su serpildi, korkusu gitti, işinin devamı noktasında güvenceye kavuştu.

Bir hastalığımız var ki, sırtımızı kamuya- devlete dayayınca adeta dayı oluyoruz, amiri- müdürü- başkanı takmıyoruz. Daha doğrusu kadroya geçince taşeronda- özel şirkette çalışırken gösterdiğimiz performansı göstermiyoruz. Çünkü kimseye minnetimiz kalmıyor, devlet bizi taşımak zorunda diyoruz. Kamu işçisi de olsak, memur da olsak çoğumuz aynı şekilde düşünüyoruz, daha çok üretmek, daha çok çalışmak yerine sekiz saatlik mesaiyi doldurmaya çalışıyoruz. "Bu devleti ben mi kurtaracağım, çalışan da çalışmayan da aynı ücreti alıyor, zorum ne de daha çok çalışayım” diyoruz. Görülmeyen, duyulmayan yerde kaytarmak düşüncesi maalesef büyük bir kesime hakim.

Evet, iş, insanın karakterinde, vicdanında düğümleniyor. İnsan (yani amir, müdür, başkan) görmese de Yaratan görür diyen, helal kazanca inanan insan lazım bize. Nefisine ve şeytana yenik düşmeyen, vicdanının sesini dinleyen, "bu devlet gemisi batarsa biz de batarız” diyen karakter sahibi, vicdanlı, imanlı işçiler, memurlar lazım bize. Aksi halde bu devlet gemisi bu sıkleti çekmez veya bir yerden delinir ve gemi batar.

Geçen gün Bozkır'da bir köyümüzün (mahallemizin) muhtarıyla konuştum. Muhtar, köyüne gelen kamu işçileriyle ilgili konuştu, hem memnundu hem şikâyetçiydi. Şunları söyledi: "Karayollarından, Devlet Su İşlerinden işçiler ve araçlar geldi, köyde günlerce çalıştılar, işçilerin ekmeklerini verdim, ilgilendim. Çalışmalarını, performanslarını beğendim, zamanında işe başladılar, zamanında bıraktılar, ellerinden geleni yaptılar, hilelerini görmedim. Hatta "biz aldığımız parayı çocuklarımızla yiyeceğiz, helal ettirmeliyiz muhtar” dediler. "Öbür taraftan belediye işçilerini de izledim, hakkıyla çalışanını görmedim. Günde iki saat çalışıp gittiler. Belediyelerde denetim şart” dedi Muhtar.

Evet, her kurumun çürüğü de sağlamı da var. İşinin ehli olan, işinin hakkını veren de var, amirin görmediği yerde kaytaran da var. Kimi cüzdanına girene bakar, kimi vicdanının sesine bakar. Kimi " belediye hakkım olan maaşı vermiyor” der kaytarır, kimi "bulduğum işe şükür” der hakkıyla çalışır. İşte burada dini eğitimin, Allah korkusunun önemi ortaya çıkıyor. İşçi haramı -helali bilmeli, her an Allah'ın gözetiminde olduğunun şuurunda olmalı. Bir de amirler, müdürler, başkanlar, çalışanları vicdanlarına bırakmamalı, başlarında gitmeli, denetlemeli, sahaya inmeli, izlemeli, çalışanı-çalışmayanı kendi gözleriyle görmeli, çalışanı mükâfatlandırmalı, çalışmayanı cezalandırmalı. Kadrolu olunca kaytarmayı düşünen işçimiz varsa, bir daha düşünsün diye bu satırları yazdım.

 


Yazarın Diğer Yazıları