FETÖ Operasyonları Ve Af     

On altı yıllık Ak Parti hükümetleri döneminde tarihin en acı tecrübeleriyle, en çetin imtihanlarıyla karşılaştık. Sadece Türkiye olarak değil, bütün İslam alemi hem acı hem ümit yaşadı son on altı yılda. Acı yaşadı; çünkü Irak işgal edildi, Tunus, Fas, Mısır ve Suriye'de Arap baharı dediğimiz ancak kışa dönüşen uyanış hareketleri oldu ve büyük bir hüsran ve kıyım yaşandı. Ülkemiz içinde de darbe niyetleri ve teşebbüsleri oldu, bu ülkede de büyük bir travma yaşandı, iki yüz elli şehit, iki binden fazla yaralı bıraktı. Gezi olayları, MİT operasyonları ve 17 -25 Aralık yargı darbeleri derken, ülkenin hep önü kesildi ve Ak Parti hükümetleri hiç başını kaldıramadı, hızı kesildi, ayaklarına pranga vurulmak istendi.

   Evet, FETÖ çetesi bu ülke için en acı tecrübe oldu, kapanmaz yaralar açtı, sönen ocaklar bıraktı. Otuz- kırk yıllık bir hazırlıktan sonra dış mihrakların da desteğiyle ilk defa seçilmiş bir hükumeti önce sivil bir darbeyle, yani yargı ve bürokrasi yoluyla, olmayınca asker ve silah marifetiyle yıkmak istediler. Çok şükür başaramadılar. Bu örgüt sadece kendi intihar etmedi, İslam davasına kendi alanında hizmet eden, eğitim ve öğretim faaliyetleri ile uğraşan birçok cemaat yara aldı, güven kaybetti.

   Evet, 45 yıl önce bir Kur'an kursunda başlayan, dershanelerle devam eden ama hep dini kullanan, dindarlık kisvesi altında başlayan FETÖ hareketi 15 Temmuz 2016 yılında bir intiharla sonunu getirdi. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanardı, sahtekârlıkla, sorular çalarak, zulümler yaparak, hedefe varmak için haramları mubah görerek İslam davasına hizmet edilemezdi. Peygamber Efendimizin tebliğ hayatında, Mekke döneminin en zor günlerinde dahi sahtekarlıklara izin verilmemişti. Sadece işkenceden kurtulmak için sınırlı sayıda, Bilal, Suheyb ve Ammar gibi birkaç sahabinin "takiyye” yapmasına, kendini gizlemesine ruhsat vermişti. Bu din, gizlenerek, hırsızlıklar yaparak yayılmazdı da yaşanamazdı da. Cuma namazı kılmayarak, yeri gelince içki içerek, özel günlerde kadınları soyarak, ikiyüzlü davranarak, kendini gizlemek için namaz kılmayarak ve namaz kılanı ezerek, bir yerlere varmak ve sızmak için her yolu mubah görerek din davası güdülmezdi. Bunun adı tam bir münafıklıktır, nifak hareketidir.

  Bugün anladık ki FETÖ hareketinin amacı din, iman, dava falan değilmiş, bu ülkeyi ABD'ye peşkeş çekmekmiş, İsrail'e hizmet etmekmiş, diyalog diye, ılımlı İslam diye Hıristiyan ve Yahudilik içinde İslam'ı eritmekmiş.

  Şu sorunun da cevabını arayalım: FETÖ hastalığı bu kadar nasıl yayıldı, yayılmak için nasıl zemin buldu? Evet, Anadolu'nun fakir çocukları, şehirde evi- barkı olmayan köylü çocukları, lise ve üniversite okuyabilmek için şehir ortamında yer ve yurt bulamayınca FETÖ'nün ağına düştüler. Bunların açtıkları dayalı- döşeli evlerde hem okullarına hem de dershanelerine devam ettiler. Çünkü evler hazırdı, dayalı döşeliydi, konforluydu, evlerdeki ablalar ve abiler dindar görünüyordu, merhum din alimi Said-i Nursi'nin adını kullanıyorlardı. Dershanelerine devam edenler en iyi üniversiteleri kazanıyordu. Analar- babalar da can-ı gönülden, güvenerek çocuklarını bu evlere emanet ederken endişe etmediler, gönül hoşluğuyla para da verdiler. Çünkü çocuklar, bu dindar görünümlü abilerin ve ablaların kontrolünde, Risale-i Nur okunan bu güvenli evlerde kötü alışkanlıklara kapılmazlar, yanlış çevrelerin eline düşmez diye düşündüler. İşte bu saiklerle veliler öğrencilerini bu evlere koydular, bu şekilde okuttular. Sonuçta çok zeki olanların beyinlerini yıkadılar, kendilerine hizmet edecek elamanlar-mankurtlar yaptılar, soruları çalarak bunlara iyi yerleri kazandırdılar, bu öğrencileri minnet altına alarak meslek hayatları boyunca haraca bağladılar. Onların içinde beyni tam yıkanmış olanlar, güven verenler, sorgusuz- sualsiz teslim olanlar, en üst seviyelerde görev aldılar, belli gurupların, bölgelerin imamı oldular, yargıda ve emniyette üst makama geldiler, bürokrat yapıldılar, böylece hükümetleri parmaklarında oynatacak güce ulaştılar.

      Gel gör ki karşılarına ummadıkları şekilde cesur bir lider çıktı, bunlara boyun eğmedi, hatta halkı sömürüyorlar diye dershanelerini kapatmaya kalktı, eleman yetiştirme kaynakları olan okullarına el attı, can ve kan damarlarını yani para kaynaklarını kesmeye başladı. En çok da düşürmek istedikleri liderin zamanında palazlanmışlardı ama bu lider umdukları gibi çıkmadı, ayaklarına bağ oldu, dış güçlerden "bu lideri yok et” talimatı aldılar.  Önce yargıyı ve polisi devreye soktular, olmayınca askeri bir darbeyi göze aldılar ama Allah'ın da bir planı vardı. Dışarıda ve içeride milyonlarca mazlumun duasını alan, din ve iman için yırtınan bir lideri Cenabı Mevla korudu, kolladı, bu hainlerin planlarını deşifre etti ve kazdıkları kuyuya düşürdü. Olan Anadolu'nun gariban çocuklarına oldu. Çünkü ibadet için onlar oradaydı, aldanmışlardı, beyinlerine girilmişti, bir kısmı ekmeğinin peşinde, bir kısmı da büyük ideallerin peşindeydiler. Bilmiyorlardı ki bu hareketin arkasında, önünde ABD ve İsrail vardı. Sonuçta binlerce gariban Anadolu çocuğu öğretmenlikten, imamlıktan, polislikten, yargıçlıktan ve askerlikten atıldı. Yara büyüdükçe büyüdü, deşildikçe kanadı, pansumanla kapanması mümkün değildi. Kurunun yanında yaşlar da yandı, çürüyen organ biraz yukarıdan kesildi. Rızkı veren Allah'tı, kimse aç kalmazdı. Ama bunların içinde idealist öğretmenler vardı, hainlerin yanında yer aldıkları için onları kaybettik, Çanakkale savaşında yaşadığımız okumuş insan ve entelektüel kaybının benzerini yaşadık.

        BİR AF ÇIKACAKSA

      FETÖ operasyonları olanca hızıyla devam ediyor. Her hafta yeni kriptolar, yeni itirafçılar ortaya çıkıyor. Kriptolar, olayların bu kadar genişleyeceğini düşünemediler. Gizlenmek istediler ama gizlenemediler. Bylock diye bir şifreli haberleşme programının çözülebileceğini, açığa çıkarılacağını bilemediler. 2012 ve 2013'deki uyarıları dikkate almadılar. Çünkü FETÖ'ye minnet borçları vardı, verilmiş sözleri vardı, itirafı, pişmanlığı, dostlarını ele vermeyi, geldikleri noktada emeği olanları deşifre etmeyi ihanet olarak gördüler. Halbuki vatana ihanet daha büyük suçtu, günahtı, onu düşünemediler. Çünkü onların şahsi ikballeri daha önemliydi, öyle yetişmişlerdi, çoğu köylü ve fakir çocuğuydu, ne gördülerse onlar sayesinde görmüşlerdi.  

  Evet, içlerinde belki yüzde on kadar masumlar ve iftiraya uğrayanlar da vardı. Bunları bir başkasının ateşi yaktı, başkaları telefonlarına bylock yükledi. Ayrıca polisin ve yargının içindeki kötü niyetlilerin hışmına uğrayanlar oldu, yeterli delil olmadığı halde içeriye atıldılar. Bazı hakim ve savcılar risk almadılar, her mahkemeye geleni bir müddet içeriye tıktılar. Sonuçta günah keçisi AK Parti hükümeti oldu. 15 Haziranda Ak Partiye oy kaybettirildi.

    Az da olsa sağlam ve somut bir delile dayanmayan, sadece bir yalan beyana dayanan tutuklamalar oldu, deliller kesinleşmeden insanlar görevinden alındı, uzaklaştırıldı, lekelendi, şaibe atına sokuldu. Bunlar hala ümit içinde bekliyorlar, yanlış hesabın Bağdat'tan döneceğine, adaletin tecelli edeceğine inanıyorlar.  

    Evet, yargılamanın yavaş yürümesinden dolayı birçok masum, hâlâ ya içeridedir ya da görev dışı kalmış, işinden olmuş, toplumun ve ailesinin yüzüne bakamaz duruma düşmüştür. Fetöcü algısı insanın üzerine yapıştı mı artık yedi sülalesi ondan uzak durmakta, çocukları dahi geleceğinden endişe etmektedir. Evet, geciken adalet adalet değildir. Eline silah alanlar, 250 şehide sebep olanlar, makam ve mevkiini kullanarak, elindeki yargı gücünü suistimal ederek hükümete darbeye yeltenenler ivedilikle en ağır cezalarla cezalandırılmalı ve kamuoyu tatmin edilmelidir. Aslında bunların bir kısmının cezası ancak idam olursa kamuoyu tatmin olacak.

     Tutuklu olan, açığa alınan ve görevine son verilen FETÖ'cülerin toplamı iki yüz binin üzerinde. El konulan şirketleri ve diğer soruşturma geçiren insanları da düşündüğümüzde en az on milyon insan FETÖ operasyonlarından etkilenmiştir. Bunların büyük kısmı mevcut hükümete kin beslemektedir. İyi Partinin aldığı oyların büyük kısmı da bunların oyudur. İçlerinde pişmanlık emaresi gösterenler, doğrudan darbeye karışmayanlar, sadece eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunanlar, niyeti ibadet olanlar yeniden değerlendirilmeli, diplomasından başka sermayesi olmayan insanların bilgi ve birikiminden faydalanılmalıdır. Telefonuna kendi iradesi dışında başkaları tarafından bylock programı yüklendiği için görevden atılan bir imam arkadaşın öğretmen oğlu da FETÖ evlerinde kaldığı için görevden alınmıştır. Bugün askerdedir. İmam arkadaş, "benim oğlum madem teröristse eline nasıl silah verilip de askere alındı” diye soruyor. Düşünmek gerekir. Hiç suçu olmadığı halde çocuğu Fetöcülerin ağına düşen, onların dershanelerinde okuyup onlara çocuğunu kaptıran masum anne- babalara daha fazla acı yaşatmayalım. Bunların çoğu köylü- fakir insanlar. Bunların çoğunun tek sermayesi, güvencesi okuttuğu çocuğu, ihtiyarlığında onların eline bakıyor.

     Evet, MHP bir af tasarısı gündeme getirdi. Gerekçe olarak da hapishanelerin çok dolu olduğunu gösterdi, 211 bin kişi kapasitesi olan hapishanelerde bugün 250 bin insan var dedi. Terör suçları, kasıtlı adam öldürenler, taciz ve tecavüz suçları hariç olmak üzere infaz yasasında bir değişiklik istedi. "Kısmi af” diyebileceğimiz bir af talebi gündeme oturdu. Sayın Erdoğan da, "şahıslara ait suçları ancak o kişilerin kendisi veya varisi affedebilir. Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçları affetme yetkisine sahip” dedi. Eyvallah, doğru. Devlet vergi affı çıkarabilir, eline silah almayan fikir suçlarını affedebilir.  Bir af çıkacaksa, bu af, istemeyerek FETÖ yaftası taşıyanlara, pişmanlık içinde olanlara, samimi itirafçılara, yanlışını görenlere veya iftiraya uğrayanlara olmalı. Eline silah almayan, yardım ve yatakçılıkta da bulunmayan ancak bir şekilde Fetöcülükten dolayı yargılanan ve sicili bozulan insanlar da bu affın kapsamına girmelidir.  Bir de şartlı salıvermeler iki yıla çıkarılabilir. Her türlü katil, cani, hırsız, arsız salınarak güvenlik sorunu oluşturulmamalı, birilerini sevindirirken, birilerini de üzmemelidir. Aksi halde insanların devlete, adalete güveni kalmaz.   


Yazarın Diğer Yazıları