İttifak Çöktü mü?

 

"İttifak, müttefik, muvafakat, muvafık, tevafuk, tevfik” gibi kavramlar hep ayını kökten gelir, birbirine yakın anlamlar içerir. "Yardımlaşmak, birleşmek, uyuşmak, uygun olmak” gibi anlamlara gelir. İki insanın, iki grubun, iki partinin veya iki devletin belli konularda birlikte hareket etmesine, dayanışması ve yardımlaşmasına ittifak etmesi yani müttefiklik diyoruz. Müttefiklik, aynı görüşleri, aynı duyguları ve aynı idealleri paylaşmak anlamına gelmez.

Ak Parti ile MHP'nin seçim ittifakı da başta uzun süreli olarak düşünüldü, karşılıklı menfaatlerin gereği olarak milletvekilliği ve başkanlık seçiminde dayanışmaya ve birleşmeye gidildi, bu ittifakın ilk tatlı meyvesi de cumhurbaşkanlığı seçiminde alındı. Bu dayanışma terörle mücadelede, Fetö ile mücadelede, Zeytin dalı ve İdlib hareketlerinde devam etti, dışarıda ve içeride terörle mücadele kapsamında başarılı operasyonlara imza atıldı. Şüphesiz bu başarılarda milliyetçi duygular taşıyan ve çoğu da MHP'ye yakı olan asker ve emniyet güçlerimizin payı var.

Her ne kadar AK Parti ve MHP ittifak edip Haziran seçimlerinde başarı göstermişse de, bu ittifak anlaşmasını yerel seçimlerde de sürdürmenin mümkün olmadığı görüldü. Zira partilerin, parti tabanlarının rekabeti daha çok yerel seçimlerdedir. Zira tabanın istihdam talepleri belediyelerle karşılanır. Belediyeleri kazanarak her parti kendi yandaşlarına istihdam sağlamak, onlara mavi boncuk dağıtmak ister. Her parti tabanının ilk göz diktiği yerler belediyelerdir. Devletin diğer kademelerinde görev alamayanlar, bürokraside söz sahibi olamayanlar, belediyelerde görev almak isterler. Her birey oy verdiği belediye başkanının kapısına dayanır, kendisine veya yakınına iş ister, imar işinde kolaylık ister. Çünkü belediyeler imar mevzuatının uygulandığı yelerdir, her bireyin de buralarla mutlaka yolu kesişir. Belediye çalışanlarının çoğu 657'ye tabi memur değildir ve KPSS gibi bir imtihana gerek duyulmaz. Ya Belediye Meclisi kararıyla sözleşmeli şekilde, ya da belediye başkanının inisiyatifiyle belediyede insanlar işe alınlar. Onun için belediyeler partiler arasında menfaatlerin çakıştığı, en çok rekabetin yaşandığı yerlerdir. İl ve ilçelerde iddialı olan hiçbir büyük parti, başka bir parti için fedakarlıkta bulunmaz. Bal tutan parmağını yalamak ister.

Ak Parti seksen bir ilin tamamında iddialıdır. Tunceli, İzmir, Eskişehir gibi CHP'nin kalesi olan birkaç il hariç, her ilde ve ilçede Ak Partinin kazanma olasılığı vardır. Konya, Kayseri, Urfa gibi illerde başkanlık bankodur, ceketi assa oy alır.

Birkaç ilde ve birçok ilçede Ak Parti ile MHP rekabet halindedir. Birisi giderse öbürü gelir. Çoğu yerde denge Ak Parti lehinedir ama aday seçimine bağlı olarak bir şekilde MHP'nin de kazanma ihtimali her zaman vardır. Çünkü seçmen nezdinde Ak Partinin alternatifi MHP'dir. Artık Saadet Partisi tarih olmuştur. Hele başkanlık gibi bir sistemde küçük partilerin büyüme şansı hiç yoktur. Küçük partiler, iki veya üç büyük partinin biriyle ittifak etmek zorundadırlar. Başkanlık sistemlerinde bu ittifaklar veya koalisyonlar seçimden önce yaşanır. Yerel seçimlerde herkes şansını dener.

Evet, Partileri A, B, AB, O gibi kan gruplarına benzetirsek, AK Parti ve MHP kan grubu olarak birbirine uyum sağlar, birbirinden kan alıp kan verebilir. Ayrılık ve farklılık sadece RH+ ve RH- yani pozitiflik ve negatiflik noktasındadır. Bu kadarcık ayrılık da sağlıklı çocuk doğumuna engel teşkil edebilmektedir. Bunun da ilacı, iğnesi vardır.

AK Parti, seksen bir milyonu kucaklama iddiası ve ideali taşıyan, politikasını ve programını ona göre ortaya koyan bir parti. Zira Osmanlıdan gelen-imparatorluk bakiyesi olan, onlarca etnik unsuru içinde barındıran bir ülkede ve bir toplum da ancak böyle bir parti kök salabilir, geniş tabana hitap edebilir ve başkanlık sisteminde böyle bir parti yönetime gelebilir. Salt milliyetçi olan, bir ırkı öne çıkaran, yirmi milyondan fazla "ben kürdüm” diyen bir halkı görmezden gelen, Türklüğe çokça vurgu yaparak diğer unsurları da kışkırtan bir partinin yüzde yirmileri aşması mümkün değildir, dolayısıyla başkanlıkta iddiası yok demektir.

Evet, Türküm Türküm demekte Türk olunmaz. Osmanlı altı asır boyunca Türklüğe çok vurgu yapmadı ama Türklük kaybolmadı, çünkü Türkçe yazdı, Türkçe konuştu, diğer dillere de hayat hakkı tanıdı, böylece altı asır ayakta kalmayı başardı. O halde önemli olan Türk dilini okutmak, yazdırmak ve yaymaktır, önemli olan Türk kültürünü öğretmek ve yaşatmaktır. Herkesi Rabbimiz belli bir soydan, kavim ve kabileden yaratmış, kimseye soyunu seçme hakkı vermemiştir. Dolayısıyla soy, bir övünme ve üstünlük sebebi değildir. Müziği, yemeği, düğünü, derneği, cenazesi, adetleri, gelenekleri bir olan iki halkı ayrı millet olarak düşünmek mümkün değildir. Evet, Türklerle Kürtlerin sadece anadilleri farklıdır ve ana dillerin yaşatılması da bir insanlık hakkıdır. Her ana dilin ayrı devleti olması da gerekmez. Rabbimiz, "Sizin dillerinizin ve renklerinizin farklı olması Allah'ın ayetlerindendir” buyurur.

İşte Ak Parti ile MHP bu noktada ayı düşmektedir. MHP Türklüğe daha çok vurgu yapmak istiyor, hatta bütün halklara dayatmak istiyor, üst çatı olarak Türklüğü görüyor. Ak Parti ise, bu toprakların gerçeklerini ve etnik unsurların çeşitliliğini dikkate alarak millet için daha geniş bir çerçeve çiziyor ve İslam'ın birleştiriciliğini, din kardeşliğini, ümmet birliğini öne çıkarıyor, milleti "din ve tarih birliği olan toplum” olarak tarif ediyor. Şüphesiz dil de bir milletin ayrılmaz bir unsuru olduğu için ortak lisan şarttır. AK Parti bu konudaki hassasiyetini göstererek, "haydin kızlar okula” kampanyaları yürüterek okullaşmayı yaymış, doğu bölgelerimizdeki Kürt kızların ve annelerin de Türkçeyi öğrenmelerini sağlamıştır. Zira anneler Türkçeyi öğrenirse çocuklarına da öğretecekler, zaman içinde anadilleri Türkçe olacaktır. Bu arada Kürtçenin öğrenilmesi, konuşulması bir zenginliktir ve milli birliğe hiçbir zararı yoktur. Baskılar ve dayatmalar değil, özgürlüğün genişletilmesi ve dil ve kültürel hakların verilmesi birliğimize hizmet eder.

Sonuç olarak, millet, vatan, bayrak, devlet ve dil birliği konusunda aynı hassasiyeti gösteren, aynı milli duyguları taşıyan AK Parti ve MHP tabanları umuyorum ki zaman için de tek partiye dönüşecek, mahalli seçimlerde olmasa bile Mecliste ittifak devam edecek. Zira hükumette, icrada, bürokraside görev almak isteyen her MHP'li insan Sayın Erdoğan'a cephe almayacaktır, Erdoğan liderliğinde ülkeye hizmet etmeyi düşünecektir. Zira en az beş yıl daha Sayın Erdoğan bu ülkenin başındadır. Daha ileride de O'nun zihniyetini, politikasını benimseyenler bu ülkeye başkan olabilecektir. Irkçılığı kaşımak, etnik unsurları öne çıkarmak bu ülkeye fayda değil zarar verir, birleştirmez, ayrıştırır. Başkanlık sistemi bu ayrışmayı önlemek için getirilmiştir.


Yazarın Diğer Yazıları