Mevlid-i Nebi Haftası

19 Kasım itibariyle Kameri aylardan Rebiul'evvel ayına girdik. 29 Kasımı 30 Kasıma bağlayan gece de Rebiulevvel ayının on ikinci günüdür ki Peygamber Efendimiz (sav)in doğum günüdür, hicrette Medine'ye ayak bastığı gündür ve bir rivayette de vefat günüdür. Yani Efendimizin hayatında Rebiulevvel ayının ayrı bir yeri ve hatırası vardır.

Peygamber Efendimiz (sav)in doğum günü, miladi takvime göre 20 Nisana tekabül ettiği için her yıl Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından Nisan ayının üçüncü haftası Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanmaktaydı. Kutlu Doğum adı altında Mevlid-in Nebi etkinlikleri belli bir ayın belli bir haftasına hasredilmiş, sabitlenmişti.

Ancak İslam Tarihi boyunca ibadet takvimi olarak kullandığımız Hicri Takvime göre her yıl bir önceki yıldan on gün önce geliyordu. Hicri Takvime göre belirlenen Mevlid-in Nebi gecesi de her yıl on gün önce geliyor, dolayısıyla bu etkinliklerden yılın her günü nasibini alıyordu. Doğru olan da buydu. Bu yıl, tekrar o eski geleneğe dönüldü ve Hicri Takvime göre Peygamber Efendimizin doğum günü olan Rebiu'levvel ayının on ikinci gecesi ve onu takip eden hafta Mevlid-i Nebi Haftası olarak kutlanacak. Efendimizin hayatı ve sünnetleri, bir hafta boyunca sohbetlerin, panellerin, vaazların, toplantıların konusu olacak.

Bugün toplumun, özellikle gençliğin öncelikli ihtiyacı; Peygamber Efendimizin mekarim (üstün) ahlakını öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmaktır. Bugün dünyanın yaşadığı sefaletin, denaetin, şiddetin, vahşetin, cehaletin daha fazlasını Efendimizin dünyaya geldiği toplum da yaşıyordu ve o dönemin tarihteki adı orta çağdı, o toplumun adı da "cahiliye toplumu”ydu, o çağ cahiliye çağıydı. O Peygamber ki, o cahil, vahşi, haşin, sefil ve cahil toplumu aldı, dünyanın bir daha görmediği ve göremeyeceği medeni bir toplum yaptı. Bir erkeğin yüzlerce kadınla evlendiği, kadınların pazarlarda alınıp satıldığı, insanların köle ve asil diye iki sınıfa ayrıldığı, faizin tek geçim kaynağı olduğu, güçlünün zayıfları ezdiği, adalet, hak ve hukuk gibi kavramların unutulduğu bir toplumu değiştirdi, dönüştürdü ve bu insanlardan dünyanın en adil, müşfik ve merhametli toplumunu meydana getirdi, çöldeki kabilelerden üç kıtaya hükmeden bir devlet çıkardı.

Peygamberimiz (sav), Rabbimiz tarafından özel bir soydan seçildi, özel olarak eğitildi, özel vasıflarla ve ahlaki umdelerle donatıldı, özel bir coğrafyada yetiştirildi ve dünyanın en medeni toplumu da O'nun mektebinde yetişti. Daha peygamber seçilmeden önce Efendimizin öne çıkan vasfı "Muhammed'ül'Emin” olmasıydı, eminliği, güvenilirliği, doğruluğu, dürüstlüğü dillerde söyleniyordu, sadece adı söylenmez, "Muhammedü'l Emin” diye anılırdı, bilinirdi.

İşte bu yılki Mevlid-in Nebi Haftasında da Efendimizin o güzel ahlakı öne çıkarılacak, güvene ve huzura ihtiyacı olan bir toplum için, bir dünya için Efendimizin mekarim ahlakının anlatılması isabetli bir seçim olmuştur. Diyanet camiamızı tebrik ediyorum.

İnsanlık, Peygamber Efendimizi tanıdıkça hidayete ve saadete erecek, çözemediği sorunlarına çözüm bulacaktır.

Bugün bütün dünyanın güvenlik sorunu vardır, terör sorunu vardır, açlık sorunu vardır, can, mal ve namus güvenliği sorunu vardır, insanca yaşama sorunu vardır, ırkçılık sorunu vardır. Hasılı ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarla insanlık boğuşmaktadır. İşte bütün bu sorunların çözümü de, ilacı da Efendimizin hayatında, söz ve tavsiyelerinde, getirdiği Kur'an'da ve kurduğu sistemde vardır. O'nun zekat emri, sadaka tavsiyesi, faiz yasağı insanlığı ekonomik sorunlardan ve açlıktan kurtaracaktır. Kur'an'ın kısas emri insanlığın can güvenliğine çare olacak, terör belasına çözüm getirecektir. "Ey insanlar, sizi bir erkek ve dişiden yarattık”, "İnananlar ancak kardeştir” ayetleri, "Arabın Aceme üstünlüğü yoktur, üstünlük takva iledir” hadisleri ırkçılık hastalığının ilacıdır.

Efendimiz (sav) geldiğinde veya Rabbimiz tarafından gönderildiğinde insanlık bugünden daha fazla fitne ve fesat içindeydi, bugünden daha fazla baskı ve zulüm altındaydı, insanlar köleler ve asiller diye ikiye ayrılmıştı. Akif'in deyimiyle "insanlar sırtlanları geçmişti yırtıcılıkta”, zayıflara hayat hakkı yoktu.

Afrika'da milyonlarca insan aç ve sefil yaşıyorken, dünyanın batı kısmında köpek mamalarına milyarlar harcanmaktadır, insanları yok eden silahlar üretilmektedir. Bir kısım topraklarda terör en acımasız şekilde saldırmaya, yakmaya, yıkmaya ve öldürmeye devam ederken, diğer tarafta bu teröristlerin ellerine silah verilmekte, korunup beslenmektedir. Bir tarafta kadınların bedenleri sömürülmekte, kadın bedeninden para kazanılmakta, bir tarafta da aynı kadınlar şiddete maruz kalmakta, hunharca öldürülmektedir. Bir tarafta çocuklar denizlerde boğulmakta, açlıktan ölmekte, bir tarafta da çocuklar istismar edilmektedir. Bir tarafta sırça köşklerde insanlar vur patlasın çal oynasın yaşarken, öbür tarafta çadırlarda, vatanından uzakta mülteciler itilip kakılmakta, insan yerine konulmamaktadır.

Evet, Efendimizden önceki cahiliye hayatı bugün de fazlasıyla yaşanmaktadır. İnsanlık en az o günkü kadar bugün de O'na muhtaçtır. Bir daha peygamber gelmeyecektir, ama son peygamberin getirdiği Kur'an, söylediği hadisler ve aydınlık hayatı ve sünneti ortadadır. Yani Peygamberimiz aslında aramızdadır. Otuz binin üzerinde sahih ve hasen hadisleri kitaplarımızda kayıtlıdır. Tebliğ ettiği Kur'an'ın bir harfi dahi tahrifata uğramamıştır. Bizzat Rabbimiz tarafından hafızlar eliyle korunmaktadır. Efendimizin hayatı, gün gibi açıktır. Daha yüz sene önce yaşamış kralların hayatları ayrıntısıyla bilinmezken, birçok karanlık noktaları varken, sözleri hatırlanmazken, on dört asır önce aramızdan cismen ayrılan Peygamberimizin 63 yıllık hayatı gün gün, saat saat bilinmektedir. O'nun hayatı kadar berrak bilinen başka bir insan gelmemiştir dünyaya.

Tek görevimiz, kitaplarda yazılı bu bilgileri neslimize öğretmek, O'nun hayatını örnek almak, mekarim ahlakını yaşamaktır. Çok şükür, bugün okullarımızda seçmeli Siyer dersleri vardır. Devlet ve Hükümet görevini yapmıştır. Şimdi öğretmenlerimize, hocalarımıza, okul müdürlerimize görev düşmektedir. Rabbimiz buyurmaktadır: "Muhakkak ki Allah Resulünün hayatında sizin için güzel örnekler vardır”. Üstelik bugünkü iletişim çağında o örneklere ulaşmak da kolaydır. Böyle bir çağda "ben Hazreti Peygamberi tanımadım, duymadım” diyen yalan söyler, Onu bilmemenin ve tanımamanın mazereti yoktur. Allah bizleri O'nun sancağı altında toplasın ve şefaat-i uzmasından mahrum etmesin.

Yazarın Diğer Yazıları