Şehitlik Üzerine

Şu gerçeği hiç unutmayalım, üzerinde yaşadığımız şu mübarek topraklar bize şehitlerimizin emaneti. Hicri dördüncü, miladi onuncu asrın sonundan itibaren Anadolu'ya göç başlamış, arkasından öncü akıncılar ve alperenler gelmiş, 1071'de Malazgirt savaşıyla Anadolu'nun kapıları sonuna kadar Türk Milletine, daha doğrusu İslam ümmetine açılmıştır. O günde bugüne Anadolu'yu bir Türk ve İslam yurdu olarak elde tutmak için hep şehit olmaya ve şehitler vermeye devam ettik, halen de şehadetimiz devam ediyor. Yani bu toprakların maliyeti-bedeli büyüktür. Serdar Tuncer'in ifadesiyle, bu topraklar, bu Türkiye denilen ülke, kuru bir toprak parçası değil, İslam ümmeti için bir umuttur, bir fikirdir, bir duadır. Bu toprakların fethi zor olmuştur, elde tutması daha da zordur, bedeli büyüktür. O bedeli ödemeye hazır olanların bu topraklarda yaşamaya hakkı ardır.

Bu millet en son olarak bu topraklardan bir taş vermemek için İstiklal savaşında and içmiştir. Bu andın adına da Misak-ı Milli” demiştir. Bu yemininin de bükük oranda durmuş, yemin ettiği topraklardan sadece Batı Trakya, On İki Adalar ve Musul-Kerkük vilayeti dışarı da, içimizde bir yara olarak kalmıştır. Evet, sadece aynı evin bu üç evladı değil, onlarca evladı bugün dışarıdadır. Bu toprağın evlatları dışarıda kalanları da düşünmek zorundadır, dini, imanı, inancı onu gerektirir. Bu gün Suriyeli için fedakarlık yapıyorsak, şehitler veriyorsak, onlar bu evin, bu toprağın dışarıda bırakılmış evlatları da ondan.

Evet, şehitler vermeye devam ediyoruz. Daha geçen hafta sekiz askerimizi birden şehit verdik. Acılarımızı içimize gömecek ve bu topraklarda kalmak için bedel ödemeye devam edeceğiz. Öyle bir milletiz ki, şehit kocasını uğurlarken yetim çocuğuna "ağlama yavrum, babanın düğün günü bugün” diyen anneler var bu ülkede. Oğlunun şehadet haberini alınca "bize, evimize şeref verdin, şehit babası olmaktan daha büyük şeref var mı” diye karşılayan babalar var bu ülkede. Bu ruh, bu duygu, bu tevekkül, bu teslimiyet, bu şehadet aşkı ve bu inanç olduğu müddetçe Anadolu daha binlerce sene bu millete vatan olmaya, İslam ümmetine umut olmaya devam eder.

Şehitlerimiz, sadece cephede, savaşta, terörde kaybettiklerimizden mi ibaret?

Ebu Hüreyre (RA)rivayet ediyor: Peygamber Efendimiz (sav), bu sorunun cevabını vermek için, bir gün ashabına sorar: "İçinizde kimleri şehit sayarsınız veya şehit kabul edersiniz?” Ashap cevap verir: "Allah yolunda öldürülenler şehittir”. Efendimiz (sav), "O zaman ümmetimin şehitleri çok az olur” buyurur. O halde şehit kimdir Ya Rasulallah? diye sorarlar. Efendimiz buyurur: "Allah yolunda öldürenler şehittir. Allah yolunda ölen de şehittir. Taundan (vebadan) ölen şehittir. Karın ağrısından (ishalden ve kanser türü hastalıktan) ölen şehittir. Suda boğularak ölen de şehittir”. Başka rivayetlerde "göçük altında ölen, yanarak ölen, malını, kanını, dinin, ailesini savunurken öldürülen de şehittir” buyrulur. (Riyazu-s-Salihin, cilt. 2 , 1358-59-60 numaralı hadisler).

Hadis-i şerifler bize gösteriyor ki, cephe ve savaş dışında da ölse, birçok insanımız da Allah katında şehit muamelesi görecektir. Biz o insanlara bugün şehit demsek de, şehit muamelesi yapmasak da, mezar taşına "şehittir” diye yazmasak da, törenler yapmasak da, cephede ölenler gibi yıkamadan kefensiz olarak kanlı elbisesiyle gömmesek de, aramızdan ayrlan birçok kardeşimiz Allah katında şehittir, suali kolay olacak, ikram görecektir.

Evet, canını, malını ve ırzını korurken ölen veya öldürülen birçok insanımız imanları varsa şehittir. Doğum yaparken, kanser gibi kötü hastalıklardan ölenler de inşaallah şehittir. Bu tür şehitlere "ahiret şehidi” diyoruz. Çünkü ahirette şehit muamelesi göreceklerdir.

Elbette şehitlik ve şehitler derece derecedir: Savaş esnasında mukaddes değerleri uğruna çarpışırken öldürülenler en yüksek dereceli şehitlerdir. Alimlerin mürekkebiyle onların kanı tartılacak ve onlar Peygamberlerle, Sıddıklarla beraber olacak. Kul haklarından başka sualleri ve hesapları da olmayacak.

Kur'an-ı Kerim'de, "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, bilakis onlar diridirler, lakin siz farkında değilsiniz” (Başka ayette), "onlar Rableri katında rızıklanırlar” buyrulur.

Onların nasıl diri olduklarını, nasıl rızıklandıklarını bugünkü aklımızla, bilgimizle bilemeyiz. Şu gerçek ki, onların diğer ölenlerden farklı bir kabir ve ahiret hayatı var, dünyayla iletişimleri var.

Allah yolunda öldürenler belli, bir de "Allah yolunda ölenler de şehittir” cümlesi var ki, onu açmak istiyorum.

Allah yolundakilerden murat; başta ilim okuyanlar, ilim öğretenler, millete hizmet edenler, rızkını aramak ve kazanmak için evinden çıkanlar, gurbete gidenler, Myanmar'da, Somali'de yardım dağıtanlar, gönüllü çalışanlar, hepsi Allah yolundadır. Bu esnada ölenler de, öldürülenler de şehittir inşallah.

Ne mutlu o mertebeye erenlere. Allah onlardan kılsın, ya da onların şefaatini nasip etsin!


Yazarın Diğer Yazıları