Suriyeli Misafirlerimiz

Misafir ağırlamayı, misafire ikram etmeyi, evlerimize misafir almayı seven bir milletiz. Diğer milletlerden bizi ayıran alamet-i farikamız budur. Merhum Barış Manço, "Buyurun dostlar Halil İbrahim sofrasına” diye boşuna söylememiştir.

Evet, İbrahim Peygamber (as) misafir severliğiyle ünlüdür, biz de onun milletindeniz. Şanlı Urfa'mızda yani bu topraklarda doğmuştur. Misafirsiz yemek yemediği için Rabbimiz kendisine "dostum”, "halilim” demiştir.

Peygamberimizin asrında da, cahiliye çağında misafir severliğiyle Hatem-i Tai meşhurdu. Peygamberimiz, Hatem-i Tai'nin sehavetini duymuş, kedisini görmemiş ama gördüğü evlatlarına babalarının hatırına özel hurmet göstermiştir.

Peygamberimizin misafirle ilgili birkaç sözünü burada zikredelim: "Allah'a ve ahiret gününe inanan misafirine ikram etsin”. "Üç kişinin duası müstecaptır: Ana- babanın evladına duası, mazlumun duası, misafirin duası.” "Misafir nasibiyle gelir, bir yerse dokuz getirir”. "Misafir seven- cömert kullarının küçük hatalarını Allah görmeyecektir, siz de görmeyin”. Ataların da özlü sözleri vardır: "Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”. "Sofrada elini misafirlikte gözünü koru”.

Evet, Anadolu'da her evin misafir odaları vardır. Hatta bazı köylerde misafir odaları evlerden ayrı, müstakildir. Anadolu'nun her köyünde, her mahallesinde misafirler, yolcular aç ve açıkta kalmaz. Müstakil misafir odalarının sahipleri vardır; gelenler, yolcular, itina ile ağırlanır. Yaşlanan babalar oğullarına vasiyette bulunurlar; "oğlum, ben ölünce misafir odamızı boş bırakma” diye.

Misafirin evimize, yurdumuza bereket getirdiğine inanırız. Misafir ağırlanan evlere yokluk, kıtlık, bela, musibet uğramaz. Bizim kültürümüzde misafirin adı "Tanrı misafiri”dir yani Allah'ın emanetidir. Misafire yapılan ikram Allah'a yapılmış demektir. Türkçemizde misafirin karşılığına "konuk” demişiz. Ne derece karşılar bilemem ama "evimize, soframıza konan talih kuşu” anlamındadır. Aslında elinden, sılasından, yerinden, yurdundan, ayrılan, ayrı kalan, birilerine sığınan, ziyaret eden her insan misafirdir. Peygamberimiz (sav), "Dünyada ağaç gölgesinde dinlenen sonra yoluna devam eden bir yolcu, bir misafir gibi ol” buyurmuştur. Bu dünya, ahiretin yanında konup göçülen bir misafirhanedir. Nasıl ki misafir insan, yarın yola çıkacağını düşünür, kalıcı olmadığını bilir ve bir an önce gerçek evine dönmek isterse, işte dünyayı biz de böyle görmeli, esas yurdumuzun ahiret ve cennet olduğunu unutmamalıyız.

ÖN YARGILARIMIZDAN KURTULALIM

Evet, sözü içimizdeki Suriyeli mültecilere getirmek istiyorum. Onlar bizim gerçek misafirlerimizdir. İstemeyerek evlerinden, yurtlarından kopmuşlar, koparılmışlar, bize sığınmışlar. Onlar hem misafir hem muhacir. Onlara yaptığımız her ikram bize maddi ve manevi olarak fazlasıyla döner, dönmektedir. Birileri: "Üç buçuk milyon Suriyelinin burada işi ne, toprağımıza niçin aldık, yazık değil mi bunlar için harcadığımız otuz milyar liraya? Biz o parayla şu kadar okul, hastane, köprü, yol yapardık, şu kadar insana iş aş bulurduk. Hem işimizi aldılar, hem güvenliğimize zarar verdiler, huzurumuzu bozdular, rızkımıza ortak oldular. Bunlara bakmak zorunda mıyız” gibi densiz, dengesiz, patavatsız, idraksiz sözler söylese de, biz vahyin aydınlığında düşünelim, ümmet gözüyle değerlendirelim. Ne biliyoruz ki, onların yüzünden, onların duasıyla Rabbim birçok belayı bizden savdı, birçok işimiz rast geldi, zafer üstüne zafer kazanıyoruz. Ne biliyoruz, onların nasibini Allah bize yazdı, o yüzden daha çok kazanıyoruz, daha çok ihracat yapıyoruz, daha çok üretiyoruz. Yağmurumuz, karımız daha çok yağıyor ve daha çok tarım ürünü üretiyoruz. Ben şahsen bu yıl bol yağan, bereketli yağmurları onlara bağlıyorum, Allah onların yüzünden bizi esirgiyor, bereket veriyor diyorum.

Evet, Türkiye'miz, devletimiz ve milletimiz her zaman mağdurun, mazlumun yanında olmuştur. Bir yandan susuzluk çeken Somaliliye su kuyusu açıyor, bir yandan Myammarlının, Gazzelinin karnını doyuruyor. Sadece içeride bize sığınanlara bakmıyoruz, bize gelemeyenlere de varıyoruz, bakıyoruz. Bu misafir severliğimiz sayesinde Allah bize daha çok veriyor, daha çok kazandırıyor, yangın deprem gibi birçok tabii felaketlerden kurtarıyor. Yani bir sadakamız bin oluyor, az sadaka çok belayı savıyor. Evet, Peygamber Efendimiz buyurur: "Mazlumun duasıyla Allah arasında engel-perde yok”. Kim ne derse desin, bugün Suriyeli mazlum, misafir ve muhacir. Mazlumun da, misafirin de, muhacirin de duası makbul.

O kıskandığımız, aşağıladığımız, dışladığımız o Suriyeli gençler (ÖSO) bizim askerimizle beraber bugün Afrin'de destanlar yazıyor. O yük sandığımız Suriyeliler bağımızda, bahçemizde, tarlamızda, dükkanımızda, işyerimizde daha ucuz fiyata çalışıyor, üretiyor, bize para kazandırıyor. Yani yediğinden daha çoğunu bırakıyorlar. İşte yetişmiş genç bir nüfus, "doyur, eğit ve kullan” diyoruz.

Suriye'de huzur ve güven sağlanırsa bunların büyük kısmı memleketlerine döneceklerdir. Dönenler bizim Suriyeli iş ortaklarımız, dostlarımız olacaktır. İki devlet arasında köprü olacaklar, tıpkı Azerbaycan gibi iki devlet- tek millet olacağız. Gelin bir de Suriyelileri bu müspet duygularla değerlendirelim. Yani bizim nasibimizi açtıklarını, bereket getirdiklerini, birçok kazayı- belayı savdıklarını düşünelim.

Yazarın Diğer Yazıları