Ülke, Ülkü, İlke

Bilindiği gibi "ülke”, üzerinde hür ve bağımsız olarak yaşadığımız, yarına güven içinde baktığımız, geçmişi yaşattığımız, üzerinde devlet kurduğumuz, sınırları belli olan toprak parçasıdır. Böyle bir toprağa sahip olmayan milyonlarca insan vardır dünyada. Böyle bir toprak parçasına sahip olmak, böyle bir toprak parçasını korumak için her gün binlerce insan ölüme gitmekte, savaşlar olmaktadır. Böyle bağımsız ülkeleri olmayan insanların ülküleri, hayalleri ve ilkeleri de yoktur. Yarına nasıl çıkacaklarını, nasıl uyanacaklarını bilmiyorlar. Zira ülken varsa ülkün vardır, ülkün varsa ilken olur.

    Evet, "ülkü”, gaye, amaç, hedef, ideal anlamlarına gelir. Bir insanın bir ülkesi, bir bayrağı ve devleti varsa, yarın için ülküsü, ideali, gayesi, ümidi vardır. Ülkü de ilkeli olmayı gerektirir. Günü birlik fikir değiştiren, esen rüzgara göre yön çizen, ülküsüz ve ilkesiz bir insanın ülkesi de, bir zaman sonra parçalanır ve elinden çıkar, kendi toprağında köle durumuna düşer.

   Evet, Sayın Bahçeli, gerçek bir ülkücü olarak "önce ülkem, sonra partim” dedi ve Cumhur ittifakında yer aldı. Ülke elden gitmişse, ülke parçalanmışsa, ülke bir işgal ve kuşatma atındaysa, bir beka sorunu varsa, yaşadığımız ülkede hür ve bağımsız hareket edemiyorsak, diğer değerlerimizin hiçbir anlamı yoktur. Partiler bir hizmet aracıdır, ülkeye hizmet için vardır.

  Bugün öyle bir kuşatılmışlık altındayız ki, böyle bir ortamda particilik yapmak, İstanbul elden giderken Bizans papazlarının Kilise'de melekler erkek miydi- dişi miydi diye tartışmaları gibidir. Melekler ister erkek ister dişi olsun, İstanbul gittikten sonra var mı faydası? Bugün ülkeye sahip çıkma, ülkü ve ilkelerimizle hareket etme zamanı. Başta "ülkücüyüm” diyen kardeşlerimiz, saadetli kardeşlerimiz, sudan sebeplerle sandığa gitmeyen küskün kardeşlerimiz, kimlerin hangi adayın arkasında olduğunu iyi tahlil etmeli, sandıkta tarafını belli etmelidir . Bitaraf (tarafsız) olan bertaraf olur. Atalar, "bana arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim” demişler. Misk satanla gezen misk kokar, kömürcü ve demirciyle gezen is kokar. Peygamberimiz de, "kişi dostunun-sevdiğinin dini üzeredir” buyurur. Kim kimi destekliyorsa bir parça ortak yönleri var demektir. "Katranı kaynatsan olur mu şeker?/ Cins döner sonunda cinsine çeker”. Koçlar koçlarla, haçlar haçlarla yatar.

  Bir aday var ki, her haliyle bir İstanbul beyefendisi, ağır, kamil, saygın, ağırbaşlı, devlet adamı duruşlu, kompleksiz, mütevazı, yaptıkları yapacaklarının teminatı, otuz beş yıldır aldığı devlet görevlerinde hep başarılı olmuş, kendini ispatlamış, devletin en yüksek makamlarını görmüş, hırsları olmayan, sadece İstanbul'a borcum var diyen bir yüce gönüllü insan. Bir aday da var ki, yapmacık gülücükler dağıtan, sadece kucaklamadan bahseden,  somut projeleri olmayan, öfkesini kontrol edemeyen, ağzından galiz küfürler çıkan, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen, genç ve dinç görünen, tüm Türk ve devlet düşmanlarının, terör odaklarının da destek verdiği, bu yüzden kuşku veren, kuşkulu bir geçmişe sahip maskeli bir insan. Ülke sevdası olanlar, ülküsü ve ilkesi olanlar elbette birinci adayı, yani bildiği, hizmetlerini bizzat gördüğü insanı tercih eder.

   Evet, bir yönetici de öfke kontrolü çok önemlidir. Zira insanların kalbi diline yansır, bir yerde insanı dili ele verir. Bir valiye sokak ağzıyla konuşmak, "it” demek İstanbul'u yönetmek isteyene asla yakışmaz. Üstelik İstanbul'u yöneten, gelecekte ülke yönetimine de adaydır. Dolayısıyla bu ülke, özelde İstanbul, geçmişi ve geleceği karanlık, soru işaretleriyle dolu bir insana emanet edecek kadar ucuz değildir. Milletin çoğunluğu da bunun farkındadır. Ben milletimizin ferasetine güveniyorum. İnşallah yanlış bir sonuç çıkmaz diyorum.

  Bir Konyalı olarak İstanbul seçimleri beni niye bu kadar ilgilendirir? Zira İstanbul varsa ben varım, İstanbul'un vergileriyle bu devlet ayakta, İstanbul'da bir gedik açılırsa Anadolu işgale uğrar. Bu ülkenin düşmanları önce hep İstanbul'u hedeflemişlerdir. Sayın Erdoğan'ı ve iktidarını İstanbul'dan vurmak istiyorlar. Konyalı olarak bir ayağım da İstanbul'dadır. Şu halde bu seçime seyirci kalmamız hiç doğru değil, bildiklerimizi söylemek zorundayız. Müslüman feraseti, ülke sevgisi, dava adamlığı bunu gerektirir.        


Yazarın Diğer Yazıları