GÖZYAŞI

Büyük İskender, ünlü filozof Diyojen'i birbiri üzerine yığılmış kemik parçaları içerisinde bir şeyler ararken görür ve ne yaptığını sorar. Diyojen; zafer sarhoşluğu içinde olduğunu gördüğü hükümdara ölüm gerçeğini hatırlatmak amacıyla:

-"Babanızın kemiklerini arıyorum. Ama hangisinin babanıza, hangisinin kölelere ait olduğunu kestiremiyorum” cevabını verir.

Deprem ….Yerin altının, üstündekilere "kendinize gelin, buraya siz de geleceksiniz; hangi şartlarda olursa olsun, biricik dünyanızın ve nefeslerinizin kıymetini bilin!” dediği bir haykırıştır sanki. Sarsıntı olduğu an; hiç kimse altınlarını, parasını, elde edeceğim diye ne kadar çok çalıştığı değerli eşyalarını düşünmedi. Yanıma bir şeyler alıp da çıkayım demedi. Kış, kıyâmet diye üst üste giyinerek çıktığı sokağa yalınayak, üstüyle başıyla attı kendini. Demek ki, hiçbirinin önemi yoktu. Ne mobilyaların, ne bilgisayar ve kıymetli takıların ne de evrâkın! Hepsi ölüm karşısında "hiç” olmuştu.

İnsan evlâdı kendinin ve diğer insanların ne kadar değerli olduğunu ne zaman unutsa; bir gözyaşı dolar göz pınarlarına. "Sen, bu âlemin özüsün” diyen. İnsanlığın ırkta, lisanda ve coğrafyada olmadığını hatırlatan bir gözyaşı… Toz, toprak olmuş; yerin altına girmiş bir enkâzın altından çıkan bir kadın, hatırlatır kardeşliğimizi.

-"Beni enkâzın altından; paramparça olan elleri ve tırnakları ile kaza kaza bir Suriyeli genç çıkardı. Hani biz onlara bâzen taş atıyoruz, neler söylüyoruz. Ben o genci nasıl unuturum. Beni elleri kanlar içerisinde kalıncaya kadar tırnaklarıyla kaza kaza kurtardı.”

Hani toprağın üstünde dimdik dolaşırken dağlardan daha güçlü bir egomuz, her şeyin sahibi olduğumuzu düşündüren sınırsız bir tamâhımız var ya! Bir sarsıntı; bize ne kadar âciz, ne kadar geçici olduğumuzu; öfkelerin, hasedin, kibrin, övünmelerin, "ben” diye başlayan cümlelerin hep boş olduğunu gösterdi. Değişmeyen tek gerçek; canı cânana taşımak.

"Kardeşlerimin acılarını nasıl dindirebilirim?” diye düşünürken, yüzüme düşen her kar tanesi ile bir daha dirildim. Kar taneleri de insanlar gibi; hepsi birbirinden farklı şekillerde… Yeryüzüne inen hiçbir kar tanesi birbirine benzemiyor. Ama sonunda hepsi eriyor ve su oluyor. Bir dereye karışıyor, bir denize akıyor. Ve bir gün buhar olup, tekrar gökyüzüne, geldiği vatana geri dönüyor. Tıpkı bizim gibi…

-EY NEFS, her acı, her gözyaşı seni temizlesin. Kendine getirsin. Bu dünyadan Hakka götürdüğün hikâyen okunmaya değer olsun.

Depremde Hakka kavuşan her canımıza Allah' tan rahmet , acılarını yaşayan yakınlarına sabr-ı cemil diliyorum.


Yazarın Diğer Yazıları