KÜL EYLER

Bahçede toplanan veliler, belki çocuklarından daha heyecanlı idiler. Ellerinde küçük Yasin kitapları olanlar, bir köşeye çekilip dua edenler, ileri-geri adım atıp saatin bitmesini bekleyenler... Burası kantinin ön bahçesi olduğu için veliler girebilmişti. Çocukların dikkatleri dağılmasın diye, okulun ana bahçesine veliler alınmıyordu. Zilin çalmasıyla beraber bütün veliler bir koşturmayla merdivenlerin önüne birikti. Elleri yüreklerinde bekledikleri evlatları birer birer çıkıyordu. Yavrularına kavuşan anne-babalar sanki uzun bir yolculuktan dönmüş gibi sarılıyor, öpüyor, kokluyordu. Çocuklarını yanına alanlar yürümeye başladı.

"-Nasıl geçti?” sorusu havalarda uçuşuyor, kimisi "bilmiyorum” derken, kimisi de "ya matematik pekiyi değildi”, "çok zordu”, "bir sürü yorum çıktı”, gibi cevaplar veriyordu. Çocuğunu teselli edip, "neyse geçti artık” diyen de vardı, "hadi hayırlısı, elinden geleni yaptın” diyen de. Ama annenin biri çocuğunu elinden tutmuş "eğer Mustafa seni geçerse, bak seni mahvederim. Özel hocanı tuttum, dershaneye gönderdim. O, hem okudu, hem çalıştı. Senin gibi dershaneye de gidemedi. O, senden çok puan alırsa bir daha sana hiçbir şey yok. Ona göre! Annesine zaten uyuz oluyorum, vallahi dayanamam” dedi.

Haset; doğuştan kodlarımızda olan bir haslet olamaz. Doğuştan sahip olduğumuz şey nefistir. Onu iyiye ya da kötüye götürme potansiyelimiz bizim elimizdedir. "Bir sınavda arkadaşından daha az puan alırsan seni affetmem "dediğimiz bir çocuk, hiç fark etmeden haset ve kin duygusuyla beslenir. "sınıftaki herkesi geçmelisin, daha iyi giyinmelisin, daha zayıf olmalısın, daha iyi konuşmalısın, daha başarılı olmalısın” sloganları küçücük yüreklere kin tohumları atar. Bu tohumlar ıslah edilmezse; kendinden başka hiç kimsenin iyi ve mutlu olmamasını isteyen, buna tahammül edemeyen bireyler yetiştirir.

Mevlana Hz. der ya "garez gelince hüner kaybolur. Yüzlerce perde iner, gönülden göze”…İşte; gönül gözü kararan insanlar, komşusunun aldığı arabaya, kardeşinin aldığı eve, arkadaşının sahip olduğu ilme düşman kesilir. Ailesiyle mutlu birini görse damarları ateş olur.

-"neden onun çocuğu daha başarılı?

-neden onun kocası ona iyi davranıyor?

-neden onun karısıyla geçimi çok iyi?

"Nedenler” ve” dahalar” onu bir cendereye girmiş gibi daraltır. Çünkü hasetinsanda bir başkasını nimete erişmiş gördüğünde alevlenen bir duygudur. Bir başkasını maddi manevi iyilikler içinde gören nefis, gönlü sıkıştırmaya başlar. Haset, aynı zamanda kişinin kendi kendisini beğenmesidir. Bütün bu nimetlere kendini lâyık gören nefis, onların başkasında olmasına tahammül edemez olur. Ve… İleri noktası hayâsızlıktır. Çünkü kişi haset halinde Allah'a isyan etmeye başlar. "sen kime ne vereceğini bilemedin” demeye cüret etmiş olur. Dünyada her kulun nimetleri de imtihanları da Rezzak sıfatının sahibi Allah ‘a aittir. Eğer hasedi tamir etmezsek; bu bizdeki tüm iyilik ve güzellikleri yok eden bir yangın olur.

İnsanlar huyları ve hayattaki rolleri bakımından üç e ayrılır, denir.

-Kendi oturduğu dalı kesenler

-Başkasının bindiği dalı kesenler

-Başkasının dalını kesiyorum zannıyla kendi dalını kesenler.

Haset insanlar birilerine muhtaç olduklarında iyi bir insana dönüşürler. Ama ellerine biraz imkân geçince kalplerindeki hastalık nükseder. Musa (a.s) bir adamın Allah indindeki değerini nasıl elde ettiğini merak eder. Adamın fazla bir ibadeti de yoktur. Adam,” ben kimseye haset etmem ve laf taşımam” der. İşte, senin bu dereceye erişmenin sebebi budur der, Musa (a.s).

Hasedin en büyük tedavisi şükürdür. Şükür, azı çok eder ve bizi KUL eyler…


Yazarın Diğer Yazıları