İNCİ Mİ ZEHİR Mİ?

Kâinatta ve onun küçük bir özü, cevheri olan insanda hiç şaşmayan bir düzen var. Müthiş bir merhametin tezahürü olan bu işleyiş biz uyurken bile devam etmekte... Eğer uykuda sağa ve sola dönmesek vücudumuzda yaralar oluşacak... Uykumuzda bile bizi döndürüp, rahmet eden Vedüd; kâinata nice sırlar saklıyor... İşte onlardan küçücük bir perde...

Nisan ayının ortaları geldi mi okyanusların derinliklerinde bir hareketlenme başlıyor. İstiridyeler aldıkları gizli ilhamla suyun üzerine doğru bir yolculuğa çıkıyor. Yol tehlikelerle dolu... Istakozlar onları avlamak için uğraşıyor, istiridyeler nefes almak için açıldığında içlerindeki canlı kısmı kancalarına takıp; çekiyorlar.

Bu ve benzeri tehlikeleri atlatıp, sağ kalanlar okyanusun üzerine ulaştığında yağmurları bekliyorlar. Nisan yağmurları başladığında ağızlarını bu rahmet suyuna açıp, yutuyorlar. Bir damla yutan da var, beş-on damla götüren de... Mevlâna hazretleri Mesnevisinde der ki; "istiridye gibi bir damlaya kanaat edersen dür-i yekta olursun. Daha çok daha çok dersen mahvolursun...”

Bir damlaya kanaat edip, ağzını kapatan istiridyenin yuttuğu damla göz alıcı büyük parlak bir inci olur... Ama birkaç damla daha uyutayım diyenin incileri sararır, küçülür, değersizleşir.... Rahmet damlalarından payını alan istiridyeler okyanusun dibine tekrar dönüşe geçerler. Yolculuk bittiğinde istiridyenin canlı kısmı taşlaşır, ölür. Artık inciler toplanmayı bekler; Zamanı geldiğinde avcılar suların derinliklerinden onları bulur, çıkarır...

Aynı anda nisan ortalarından sonra karada da bir hareketlilik başlar. Yumurta dan çıkan yılan yavruları yuvalarından çıkıp; ağızlarını gökyüzünden inen rahmete açar ve doldururlar... Yuvalarına geri döndüklerinde dişlerinin dibine yerleşen bu şu zehir olur...

Hayat; hepimizin ıslandığı bir nisan yağmuru gibidir... Kimine az, kimine çok... Belâ ve nimetleri de öyle... Kimine çetin, kimine hafif... Ama değişmeyen kural şu ki; İçmeye doyamadığımız; sevdiğimiz bu suyu inci mi, yoksa zehir mi yapacağız?

Karar verelim; nefesimiz kendimize ve çevremize inci mi zehir mi?

Dokunduğumuz, çarpıştığımız hayatlara ne sunduk? İnci mi zehir mi?

Evlatlarımıza, eşimize; anne-babamıza, arkadaş ve dostlarımıza; mahalledeki komşumuza neyiz biz?

İNCİ Mİ ZEHİR Mİ?


Yazarın Diğer Yazıları