Azdan Az, Çoktan Çok Gider

Geçmişe kısa bir yolculuk yapalım. Yıl 1998, Cumhuriyetin yetmiş beşinci yıl dönümü. Yer İstanbul.
Kürsüde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan :
''Cumhuriyet dürüstlük üzerine kurulduğu gün, demokrasinin cumhuriyetin her şey olduğu gün biliniz ki bizi kimse yıkamayacaktır.
Cumhuriyet birilerinin değil, şu grubun bu grubun değil, cumhuriyet altmış beş milyon Türkiyeli’nindir.
Biz beraberiz, bütünüz. Ayrımcılığın olmadığı, kimsenin kimseye yan gözle, farklı gözle bakmadığı bir cumhuriyet, yıkılmayacaktır ve yıkılmaz
bunu böyle biliyoruz.
Yeter ki biz, çetelere yol vermeyelim. Yeter ki biz mafyaya yol vermeyelim. Yeter ki biz dürüst, doğru, ilkeli insanlarla el ele, omuz omuza yürüyelim.
Sizleri, ne paranız ne pulunuz ne makamınız ne mevkiniz için bugüne kadar sevmedim. Sadece beni yaratan Allah, sizleri de yarattığı için sevdim ve seviyorum.
Evet, sizlerden ayrılmıyoruz, ayrılmadık, ayrılmayacağız. Biliniz ki, sizin içinizden birisi olarak, sizin sesiniz olarak, aydınlık yarınların Türkiye’sine yine taşları koymaya devam edeceğiz inşaAllah. Ve bu hizmet şarkısı burada bitmeyecek. Sizlerle bir, beraber ve bütün olmanın mutluluğu içerisinde, yıkılmadık ve ayaktayız bunu tekrar söylüyorum...''diyerek konuşmasını sonlandırıyor.
Sonra Reis sahneyi Ahmet Kaya'ya bırakıyor :
''Cumhuriyetimizin yetmiş beşinci yıl dönümünde, daha güzel günleri yaşamak, cumhuriyeti daha özgür yaşamak, inanca saygının, düşünceye özgürlüğün olduğu cumhuriyetleri yaşamak dileğiyle.
Artık  şarkı söyleyenlerin ve şiir okuyan insanların tutuklanmadığı, tutuklanmayacağı cumhuriyetlerde bir daha görüşmek üzere diyorum.
Şimdi okuyacağım parça, bizi televizyonlardan daha sonra izleyecek olan cezaevindeki bütün tutuklulara ve cezaevine gidecek bütün yürekli insanlar için...'' diyor ve şafak türküsünü okumaya başlıyor.
Gelelim asıl meseleye.
Biz niye bizleri bugünlere getiren, zamanında çektikleri zorlukları gelecek nesiller çekmesin diye gece gündüz mücadele eden insanların davasında bayrağı taşımaya üşeniyoruz ?
O günlerden bugünlere, bin bir türlü badire atlatan, her zorluğa göğüs geren, fedakar ve vefakar Reis'in davasına niçin seçim zamanları geçtikten sonra destek vermeyi kesiyoruz ?
O günlerde İstanbul’da girilen seçimlerde dokuz tane  ilçenin belediye başkanlığını zor alıyorken, şimdi otuz dokuz ilçenin yüzde yetmiş beşinde kazanan AK Parti diye mi bu rahatlık ?
Ya da başörtüsünden dolayı üniversiteyi okuyamayan ablalarımızın haklı mücadelesi sonucu şimdi rahatlıkla başörtüsü ile üniversite okuyan kızların, bahar şenliklerinde erkeklerle rahatça dans edip, omuzlar da gezmeleri mi AK Parti’yi iktidar yapan büyük etken ?
Vallahi Allah bu rahatlığın hesabını soracak. Mücadele edenlerin davasını unutmanın da hesabını soracak.
Gençlikten başlamaktan başka çare  yok. İlimizde gençlik siyasi olarak hak getire, o da ayrı mesele…

Yazarın Diğer Yazıları