Dört Kazığın Üstüne İnşa Edilen Kılıç Ali Paşa Cami

Salıpazarı'ndan Perşembepazarı'na doğru gidiyoruz Tophane meydanındayız. Galata'nın boğaza doğru olan kısmına Sultan ikinci Bayezit topçu kışlaları ilave ettiğinden buraya Tophane denmiştir. Çoğumuz önünden gelip geçeriz ama, belki de ismini bile bilmediğimiz bir cami karşılar bizi. Hadi gelin hem bu camiyi tanıyalım hem yaptıranın hem de yapanın aralarındaki hikayeye tarihi kaynaklarından kulak verelim. Mabetleri yaşatan ve değerli kılan onlar için anlatılan hikaye ve efsanelerdir. Bu eşsiz, alanında tek olan camimizin de güzel bir hikayesi var. Hikayesine başlamadan evvel 16. Yüzyılda Akdeniz'de şöhret bulmuş Kılıç Ali Paşa'dan bahsedeyim. Tarihçi Hammer'e göre İtalyan asıllı Kılıç Ali Paşa papaz olmak üzere Napoli'ye doğru yola çıkmış fakat Trablus Beylerbeyi Turgut Reis tarafından esir alınmıştı. Daha sonra Müslümanlığı seçip Osmanlı donanmasında görev almış hızlıca yükselmiş ve Kaptan-ı Deryalığa getirilmiştir. Tunus'u İspanyollardan almış, Malta Şövalyelerinden altı gemi zapt ederek gemilerini Magosa'ya göndermiş Girit, Zanta, Kefalonya adalarını almıştır. 1571 İnebahtı Deniz Savaşında Osmanlı Donanmasını yakan düşmanlara karşı, donanmanın geri kalanıyla maharetli manevralar yapmış düşmana ağır zayiatlar vermiştir. Bunun üzerine kendisi Kaptan-ı Deryalığa yükselmiştir. Şüphesiz, Türk denizciliğinin en parlak şahsiyetlerinden biridir Kılıç Ali Paşa. Sadece bizde değil, dünya denizcilerinin de en büyüklerinden sayılır. Zekâsıyla, kabiliyetiyle, düzgün fiziğiyle dikkat çekerdi. Kendisine itimat edenlerin yüzünü hiçbir zaman kara çıkarmadı. Barbaros Hayreddin Paşa'nın himayesinde yetişti. Denizcilikte kendisini gösterdi. Ömrünü vatan hizmetine adadı. Zaferden zafere koşarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Hayatında mağlubiyeti hiç tatmadı. Tunus gibi koskoca bir ülkeyi İspanyollardan fethi, en meşhur muvaffakiyetidir. Türk denizcilerinin vaktiyle sularında sıkça dolaştığı İtalya'daki Castelli kasabası, en büyük meydanına Kılıç Ali Paşa'nın heykeltıraş di Dinami tarafından yapılmış bir heykelini dikerek büyük denizciyle övünmektedir.

 

Hikâyemizde ki bir diğer kahramanımız da Türk mimarisini en yüksek noktaya çıkaran, yalnız Türklerde değil bütün dünyada eşine az rastlanan dehalardan biri olan Mimar Koca Sinan'dır.

 

Rivayete göre Osmanlı Devlet terbiyesinde yetişen iki büyük insan Mimar Sinan ve Kılıç Ali Paşa arasında bir tartışma hasıl olur. Tartışma hararetlenince Mimar Sinan, Kılıç Ali Paşa'ya sana bu kara parçasında tek bir eser yapmam diyor. Kılıç Ali Paşa'da yaparsın yaparsın diye tebessüm ediyor. Gel zaman git zaman birisi dünyaca meşhur bir mimar oluyor, diğeri Akdeniz de nam salmış büyük denizci Kaptan-ı deryalık rütbesine yükseliyor. Kaptan-ı derya olan Kılıç Ali Paşa, mimarların sultanı Sinan'a gidiyor ve Koca Mimar seninle zamanında tartışmıştık sende kızıp bana senin adına bu kara parçasında bir bina inşa etmem demiştin ama ben yine de benim adıma bir cami inşa ettirmek istiyorum ve bununda senin tarafından olmasını diliyorum diyor. Kaptan-ı deryanın isteğini geri çeviremeyen Sinan sözünü yememek için ben sana kara parçasında bina inşa etmem demiştim. Bu sözümü yiyemem bu yüzden Tophane tersanesinin oraya denizin içine dört kazık çakacağım ve bir cami inşa edeceğim diyor. İtalyan asıllı olduğun içinde camiyi Ayasofya'nın minyatürü şeklinde yapacağım diyor.

 

Dört kazığın üzerine Ayasofya'nın minyatürü olarak inşa edilen Kılıç Ali Paşa Camisi, zamanında çarşı içinde yüksek çınarlarla çevrili bir bölgede inşa edilmiştir. Câmi kubbesinin iki yanında yarım kubbeleri, diğer iki yanında kemerleri ve destek duvarları vardır. Bu haliyle adeta Ayasofya Câmiinin küçük bir benzeridir. Ama ondan daha güzel, daha ferah ve aydınlıktır. Mihraptaki İznik çinileri pek güzeldir. Osmanlılar zamanında sadrazam bile olsa kimse edeben iki minareli câmi yaptıramazdı. Bu imtiyaz padişaha aitti. Onun için Kılıç Ali Paşa Câmi tek minarelidir. Kubbesi de selâtin câmilerinden bu sebeple daha küçüktür.

Hikayeler bitmiyor bu camide Câmi yapılırken, Kılıç Ali Paşa sık sık şantiyeye gelip, inşaatın seyrini takip ediyordu. Yaşı seksene yaklaşmış; "Ya rabbi! Şu mabedde secde etmeden ruhumu alma!” diye niyazda bulunuyordu. Artık duvarlar kemerlere kadar yükselmişti.

 

Bir sabah namazından sonra, Kılıç Ali Paşa inşaat mahalline geldiğinde, gözü bir ameleye takıldı. Temiz yüzlü bu işçi, kucağına kocaman bir taş almış; iskelenin basamaklarından yukarıya kadar çıkarıyor; oraya varınca taşı bırakacak yerde, tekrar kucağında aşağı indiriyordu.

 

Paşa bunu fark edince, sebebini merak etti. Yanına yaklaşıp bunun sebebini sordu. Paşayı tanımayan genç işçi, "Efendi baba, ben burada ameleyim. Bu gece bana su iktizâ etti. Ama gusletmeye imkân bulamadım. Uzakta hamam var, gitsem; ücretimi keserler. Kirli vaziyette çalışsam, bu bir mübarek câmi inşaatıdır; taşını bu halde koymaya gönlüm razı olmuyor. Böyle müşkül vaziyetteyim” dedi.

 

Bir amelenin bu samimiyet ve sadakatinden çok duygulanan Kılıç Ali Paşa önce eline hamam parası tutuşturup o ameleyi izne gönderdi. Sonra câmi inşaatını hemen tatil edip; yanına bir hamam yapılmasını talimatını verdi. Önce hamam yapıldı; sonra câmi…

Hayat çok kısa gezerken dolu dolu gezmek lazım. Bilgi, güçtür derler. Ne kadar bilgili olursak o kadar hissedebiliriz hayatı. Hayat hissedildiğinde güzel.

Sağlık, sıhhat ve afiyetle. Güle rengini verene emanet olun.

Yazarın Diğer Yazıları