Amerika’nın Keşfinden Bu Yana Türk- Amerikan İlişkileri

Amerika Birleşik Devletleri'nin kuruluşundan bu yana ilişkilerimiz bir türlü evlenemeyen müzmin nişanlılar gibidir. ABD, dünyanın ağababası olması münasebetiyle Türkiye gibi küçük (!) bir ülkeyi her zaman yönetmek istemiş, Türkiye ise ABD ile olmayacağını bildiği halde Amerika tarafından her daim pompalanan Rusya ve komünizm korkusuyla ABD'siz de yapamamıştır. Türkiye ne yazık ki bu korkusu sebebiyle geçmişte Amerika'nın hep yanaşması konumunda kalmış ve bir türlü ayakları üzerinde duramamıştır. Hâlbuki Türkiye'nin ABD'ye yakın durmaya çabalamasına gerek yoktu. Zaten Yalta Konferansı'nda ABD ile Rusya'nın anlaşması gereği Türkiye ABD'nin payına düşmüştü. Türkiye, Yunanistan gibi ülkeler ABD tarafında olacak, Orta Asya da Rusya'nın top sahası olacaktı.

Amerika, Kristof Kolomb tarafından Batılılarca keşfedilince (hakikatte ilk keşfeden Çinli Müslüman General Zheng He'dir.) kıta; İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz gibi sömürgeci devletlerin sömürge alanı olmaya başladı. En sona en güçlü olan İngiltere ve Fransa kalınca Yedi Yıl Savaşları ile (1756-1763) Fransa kıtayı İngiltere'ye bırakmak zorunda kalmıştı. İngiltere ise savaşı kazanmasına kazanmıştı lakin bir Pirus zaferi gibi kendisi de tükenmişti. Yaralarını sarabilmek için kıtaya giden her türlü üründe yüksek miktarda vergi artışı yapmıştı. Ancak vergiler artık dayanılmaz olunca Amerikalılar bir gün Boston limanındaki İngiliz gemilerinde indirilmeyi bekleyen tonlarca çayı denize döktüler. Bu protesto eylemi Amerika'nın bağımsızlık fitilini ateşleyecek ve en sonunda ABD'nin kurulmasını sağlayacaktı. Yıl 1776. Amerikalılar halen bu eylemi "Boston Çay Partisi” adıyla anarlar.

Amerika'nın bağımsızlığını kazanmasının ardından Türk-Amerikan ilişkileri Osmanlı döneminde başlamış ve ilişkileri başlatan da Protestan kilisesinin misyonerler vasıtasıyla Osmanlı topraklarında kurdukları okullar olmuştur. İlk gelen misyonerler Levi Persons ve Plinky Fisk olacaktır. Ülkemizdeki Robert Koleji'nin de ABD'nin sınırları dışında açtığı ilk eğitim kurumu olması da dikkat çekicidir. ABD'nin Osmanlı'daki ilk elçisi 1839 yılında görevlendirdiği David Porter'dır. Osmanlı ise 1850 yılında Emin Bey'i ilk elçi olarak ABD'ye göndermiştir. Amerika'nın Teksas toprakları için Meksika ile yaptığı savaş esnasında ilginç bir gelişme yaşanır ve Amerikan yönetimi başında Sultan Abdülmecit'in bulunduğu Osmanlı Devletinden develer ister. Evet, çölde kullanmak üzere deve... Osmanlı da bu isteğe kayıtsız kalmaz ve develer ile onların kullanımını, bakımını öğretmeleri için de deve çobanları gönderir. Bugün halen bu iyiliğe karşılık olmak üzere develeri Anadolu'dan toplayıp Amerika'ya götürmeye yardımcı olan Hacı Ali'nin (Amerikalıların deyişiyle Hi Jolly) Arizona'daki mezarının üzerinde deve simgesinin bulunduğu bir abide vardır. ABD'nin II. Abdülhamit dönemindeki elçisi meşhur "Ben Hur” romanının yazarı Lew Wallace ile Sultan Abdülhamit, Wallace'ın yazarlığı münasebetiyle hakiki bir dost olmuş ve Lew Wallace ömrü boyunca Amerika'da Türkiye'nin haklarını savunmuştur.

Amerika, 1823 yılında kabul ettiği "Monroe Doktrini” ile kıta içerisinde hareket etmeyi kabullenmiş, sömürgeciliğe ve savaşa karşı çıkmıştır. Bu sebepten 1. Dünya Savaşı yıllarında olan biteni uzaktan izlemeyi tercih etmiş, gücünü göstermemiş; ancak gemilerinin Almanlar tarafından batırılması sebebiyle savaşın son yılında savaşa dâhil olmuştur. Savaşın bitişinin ardından Milli Mücadele yıllarında Başkan Wilson'ın prensiplerinin kabul edilebilir olduğunu gören yazar Halide Edip Adıvar, gazeteci Ali Kemal, Yunus Nadi Abalıoğlu, Ahmet Emin Yalman gibi kişiler "Wilson Prensipleri Cemiyeti” namıyla bir cemiyet kurup Amerikan mandasını talep etmişlerdir. Onlara göre ABD; demokratik tutumuyla, mesafe olarak uzak olması ve bağnaz Hristiyan olmaması sebebiyle "ehven-i şer”di. Bu mandacılık teklifi İngiltere ve Fransa tarafından da Amerika'ya yapılmış ancak Amerika bunu kabul etmemiştir. Bir ilginç bilgi de M. Kemal Paşa'nın da önce İngiliz sonra Amerikan mandasını düşünmüş olmasıdır.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dünya haritasının soluna ABD, sağına ise Rusya hükmediyordu. İş böyle olunca da Türkiye, Rusya'nın komşusu olması sebebiyle Amerika'nın Rusya'yı tehdit ettiği bir oyun sahasına dönüştü. Üsler açıldı, silahlar yerleştirildi. Türkiye NATO'ya girmesiyle birlikte artık birliğin Rusya sınırındaki uç karakoluydu.

1974 Kıbrıs harekâtının ardından Amerika adadan çekilmeyen Türkiye'ye ambargo koymuş ve zaten hiçbir şey üretilmeyen ülkede her şey ateş pahası olmuştu. Ambargo 1978 yılına kadar 4 yıl boyunca sürdü. ABD'nin Türkiye gibi ülkeleri yönetmek için her türlü kozu kullandığı bilinen bir gerçektir. Bu kozlardan biri de darbelerdir. Türkiye'yi ambargo ile terbiye edemeyen ABD bu sefer darbe kartını masaya sürdü. '80 darbesinin ardından CIA'in Türkiye şefi Paul Henze'in darbeci generaller için "Bizim çocuklar başardı!” ifadesini kullanması Amerika'nın bu darbeyi hazırladığını ve beklediğini göstermektedir. Aynı şekilde '60 darbesinde de darbecilerin ilk yaptıkları açıklamada "NATO'ya ve CENTO'ya bağlıyız.” ifadelerine yer vermeleri çok manidardır.

Yakın zamanda Amerika, Irak'ı işgal etmek için kuzeyden, Türkiye topraklarından Irak'a girmek istemiş ancak Türkiye'nin bunu reddetmesi ile Amerika Irak'a güneyden girmek gibi daha sancılı ve zorlu bir işe girişmişti. 2003'te Süleymaniye'de askerlerimizin başına çuval geçirerek bir nevi intikam almış ve Türkiye'ye mesaj vermişti. Olay büyütülmeden konu kapatılmıştı. Geçtiğimiz günlerde de rahip kisveli ajan Brunson'un tutuklanması ile zaten Fethullah Gülen'in iade edilmemesi sebebiyle gerilen ilişkiler kopma noktasına geldi. Karşılıklı restleşmeler devam ediyor.

Amerika, 242 yıllık Türk ilişkilerini George Bush'tan sonraki en abuk başkan sebebiyle zedeliyor ve Türkiye'yi Rusya tarafına itiyor. Bunu bilmemesi mümkün değil. Peki o halde bunu neden yapıyor? Çünkü ABD'nin artık Türkiye'ye ihtiyacı kalmadı. Eskiden Türkiye'nin stratejik konumu sebebiyle Rusya'ya ve Ortadoğu'ya karşı Türkiye'ye ihtiyacı vardı. Lakin artık Irak ve Suriye'deki üslerle Türkiye olmasa da olur durumuna geldi. Türkiye ise en baştan beri dostu olmadığını bildiği Amerika'ya artık şirinlik yapmayı bırakmalı ve Amerika'nın karşısında Çin, Hindistan, Rusya ve İslam âlemi gibi güçlerle durabilmeli. Bütün mesele diklenmeden dik durabilmekte. Bunu başardığı ve Amerika'ya geri adım attırdığı gün Türkiye'nin bağımsızlık günü olarak kutlanabilir. Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları