Şerif Hüseyin İsyanı Ve Fahrettin Paşa

İngilizler gemilerini kömürlüden mazotluya çevirme kararı alınca ortaya devasa miktarlarda petrol ihtiyacı çıktı. O zamanlarki petrol kaynakları Arapların yaşadığı Osmanlı topraklarındaydı. Bu şu demek oluyordu: Güçlü bir İngiltere için güçlü bir donanma, güçlü donanma için petrol, petrol için de Osmanlı'nın yıkılması ve petrol kaynaklarına sahip olmak…

İlk başlarda İngilizler kendilerince güvendikleri için Arap isyanına gerek duymadılar. Ancak Çanakkale yenilgisinin ardından "Arap isyanı” dosyasını yeniden raftan indirdiler. Meşhur casus Lawrence Arap topraklarına kullanabileceği ihtiraslı, Osmanlı'dan ve Türklerden nefret eden, satın alınılabilecek birini bulmaya gitti. Aradığını bulmuştu: Şerif Hüseyin.

İsyan 16 Haziran 1916 günü sabah ezanı vakti Şeref'in evinin penceresinden tabancasıyla bir el ateş etmesiyle başlar. Bu tarihi "Türkler sıcağa dayanamaz!” diyerek özellikle seçmişti. İsyana katılacak 100 bin Arap bulacağının sözünü veren Şerif Hüseyin en fazla 4-5 bin adam bulabilmişti. Hatta Arapların isyana dâhil olmaması sebebiyle İngilizlere Çin'den ve Hindistan'dan adam getirtmişti. İsyana ancak kendi kabilesi ile paradan başka bir düşünceleri olmaya bedeviler katılmıştı. Bu sebepten buna Arap isyanı değil ancak Şerif Hüseyin isyanı denilebilir.

Şerif Hüseyin Mekke'de her türlü hainliği yaparken öte tarafta Medine'de Fahrettin Paşa Hazreti Peygamber'in kabrinin bulunduğu kutsal toprakları İngilizlere vermemek için her türlü kahramanlığı yapmaktaydı. Medine, Hicaz demiryolu sayesinde diğer şehirlerden daha uzun süre isyana dayanabilmişti. Artık yiyeceğin kalmadığı bir dönemde çekirge yiyerek Hz Peygamberin kabrini savunmuya devam etmişlerdi. (Bir hadise göre çekirge yenmesi caizdir.) Evlatlarına (askerlerine) "Çekirge zeytinyağlı ve limonlu harika oluyor, dil konservesinden bile lezzetli.” diyerek çekirge yemeyi tavsiye etmiş ve kendisi de çekirge tavaya herkesle birlikte kaşık sallamıştır.

Bir zaman sonra çekirge de bitince Fahrettin Paşa askerlerini, kumandanlarını ve Medine halkını Mescid-i Nebevi'ye toplayarak şu konuşmayı yapar:" "Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlıklar, şan ve şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zabitleri (subayları), ey her cenkte cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek daima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş şeci (kahraman) Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlatlarım! Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşu ve vecd içinde gözyaşları döktüğümü peygamberinin karşısında hep beraber aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki ‘Ya Resulullah biz seni bırakmayız!'”

Ama Mondros Antlaşması'nın imzalanması ve de merkezden yiyecek, içecek, asker ve mühimmat yardımı gelememesi sebebiyle Fahrettin Paşa teslim olmak zorunda kalıyordu. Osmanlı'nın şehri terk edecek olmasına en çok üzülenlerden biri Medineli Müslümanlardır. Ağlayarak Paşa'dan kendilerini bırakmamalarını isterler.

Şimdi gelelim bu kahraman Paşa'ya hırsız diyen İngiliz mankurtu BAE'nin Dış İşleri Bakanı Abdullah Bin Zayed'in gevelediklerine. Bir kere kaçırıldığı söylenen kutsal emanetler onun babasının değil Hazreti Peygamberin'dir. Onun için bütün Müslümanların ortak değeridir. Ümmetin ortak malı çalınamaz. Bu boş işler bakanı bilmelidir ki şayet Fahrettin Paşa bu emanetleri "çalmasaydı” bugün bu emanetleri British Müzesinde firavunun mumyasının yanında sergilenirken görecektik. İngiliz'in pis ellerinin emanetlere değmesinden onları koruyan bir kahramana ancak teşekkür edilir. Bu arada BAE'nin Ankara'daki elçiliğinin bulunduğu sokağın adının "Fahrettin Paşa” olarak değiştirilmesi tebrik edilecek bir diplomasi hamlesidir. Selam ve dua ile...


Yazarın Diğer Yazıları